DR. MURAT ERGÜVEN
Davos Gibi Bir Gerede Hayal Ediyorum..

Davos Gibi Bir Gerede Hayal Ediyorum..

İlçemiz Gerede’de yaşamak, kış aylarının sertliği göz önüne alındığında, insanın gözünü korkutuyor. Gerede, bilindiği gibi bu bölgede en çetin kış şartlarının yaşandığı bir yerdir. Karadeniz iklimi ile Karasal iklim kuşağı arasında kendine münhasır geçiş iklimine sahip Gerede’de kış şartları çok ağır geçer. Eskiler anlatır karın çok yağdığını.. Ulaşım sağlamak için tüneller kazdıklarını.. Köylerle şehir arasındaki ulaşımın günlerce  kesildiğini..  Gerede’de, son iki üç seneyi saymazsak, son yıllarda kış mevsimi pek sert geçmez olmuş ve neredeyse küresel ısınmadan burada nasibini almıştı..

Yaz mevsimi kısa, kış mevsimi uzun ve ağır şartlar altında geçen bir şehirde ne olur, ne yapılır dersiniz? Ağaç diksen bitmez, meyve sebze yetiştirsen yetişmez..!!!

Evet.. tam da bu noktada aklıma İsviçre’nin Davos kasabası geliyor işte.

Davos derken..

Haberlerde seyrederiz, duyarız Davos’u.. Küçücük bir Avrupa kasabasıdır. Dünyanın önemli toplantıları, konferansları, görüşmeleri, anlaşmaları, kongreleri burada yapılır. İklim şartları neredeyse Gerede ile aynıdır Davos’un.. Yani kış şartları orada da ağırdır. Buna rağmen bu kasaba Avrupa’nın hatta dünyanın kongre merkezi olmayı başarabilmiştir. İsviçre’nin doğusunda bulunan Davos iki köyden oluşmaktadır. 1560 metre yükseklikte bulunan  Davos yaklaşık olarak bizim Esentepe’nin yüksekliğindedir. Bu küçük kasaba, 20. yüzyılda uluslar arası üne sahip bir kış sporları merkezi olarak gelişmiştir. Davos’ta bulunan 2652 metreden 1555 metreye inen bir teleferiğin çalıştığı Parsenn pisti dünyanın en iyi kayak pistlerinden biridir. 1946’da kurulan İsviçre Dağcılık Yüksek Okulu da Davos’ta bulunmaktadır.

Son yıllarda Kızılcahamam da özel teşebbüslerin girişimleriyle turizm ve kongre merkezi olma yolunda ilerlemektedir.

Gerede’nin avantajları çok

İlçemiz Gerede ise Ankara-İstanbul arasında başkent Ankara’ya ve ticaret başkenti İstanbul’a yakın bir konumda olması, şehrin gürültüsünden ve stresten kurtulup dinlenmek ve tatlı bir  huzur almak isteyenler için gayet uygun bir Anadolu kasabası..

Gerede yaz ve kış sporları için fevkalade uygun bir şehir. Yeşili, mavisi, beyazı ve tabii güzellikleri ile turizm için bir cazibe merkezi..

Gerede, ulaşımı çabuk ve ekonomik sağlanabilecek bir yer olduğundan günü birlik toplantı, konferans, tanıtım, kongre ve benzeri yapacakların gözdesi bir yer olabilir.

Kongre turizmi için, teknolojinin sunduğu nimetler kullanılarak toplantı ve konferanslara uygun dizayn edilmiş salonları bulunan oteller/mekanlar yapılmalıdır. Ve bunu cazip hale getirmek için yaz ve kış sporlarına elverişli tesisler yapılmalıdır. Bunlarla birlikte zaten Allah’ın bize bahşettiği tabii güzellikler de düşünüldüğünde, Geredemiz  Davos’tan daha avantajlı olacaktır.

Teleferik, golf, tenis ve çim kayağı

Şehir merkezinden Esentepe’ye, Esentepe’den kayak merkezine uzanan bir teleferik hattı yine Gerede turizmi için son derece önemlidir.

Yine Esentepe’nin golf için mükemmel bir yer olacağını düşünüyorum. İlçemizde yeterince futbol sahası var kanaatindeyim. Esentepe’ye yapılacak golf sahaları da Gerede’nin turizmine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.  Tabi bununla birlikte tenis sporu, bisiklet sporu, dağ sporları ve çim kayağı da düşünülebilir. Ama bütün bunların merkezine kongre turizmini oturtuyorum. Yapılacak her türlü çalışma kongre turizmini destekler nitelikte olacak..

Tanıtım şart!

Geredemiz yurt içinde ve yurt dışında yeterince  tanıtımı yapıldığında uluslar arası hava alanlarına yakınlığıyla uluslar arası kongre turizmine gayet müsait olduğu görülüyor. Kongre turizmine uygun dizayn edilmiş uygun oteller ve yaz ve kış sporları için uygun tesisler yapıldığında Gerede ayrıcalıklı bir yer olarak tercih edilecek ve zamanla Gerede bir Davos olacaktır..

Durumdan vazife çıkarıp proje oluşturulacak olursa;

Şehir merkezi-Esentepe- Kayak pisti teleferik hattı

Golf sahası  ve tenis kortu

Konferans salonlu oteller

Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde  Dağcılık ve Kayakçılık Yüksek Okulu açılması.

Evet, her şey daha kalkınmış ve modern bir Gerede için.

Başkasının Çocuğu Yok

Başkasının Çocuğu Yok

Başkasının çocuğu derken, eğitimde öğretmen için, eğitici için muhatap olunan öğrenci, eğitim öğretim verilen öğrenciye hiçbir zaman başkasının çocuğu gözüyle bakılmamalıdır.

Eğer okul veya herhangi bir eğitim kurumunda öğretmen isek öğrencilerimize yaklaşımımız kendi çocuğumuza olan yaklaşımımız gibi olmalıdır. Zaten öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğunun bu hassasiyette olduğuna inanıyorum.

Okullarda öğrencilerimizin çoğu anne baba ilgisi ve şefkatiyle büyümekte, eğitimlerine vasat da olsa gereken ilgi gösterilmektedir. Ancak bununla birlikte bazı öğrencilerimize aileleri tarafından gereken ilgi gösterilmiyor, ya da çeşitli sebeplerden dolayı ilgi alaka gösterilemiyor.

İşte tam da bu noktada eğitimcilerimize biraz daha fazla görev düşüyor. “Aman ya bana ne. Benim çocuğum mu?  Kör mü gözü anası babası ilgilensin.” Deyip bu çocuklarla ilgilenilmezse eğitimde üretim hataları meydana geliyor.

Hem ailesi tarafından sahip çıkılmayan hem de öğretmeni tarafından sahip çıkılmayan, ilgiden, alakadan, otokontrolden uzak kalan bu çocuklar toplumda arıza meydana getiren kişiler olarak karşımıza çıkıyor.

Eğitimcimiz, öğretmenimiz bu çocuklara eğer kendi çocukları gibi yaklaşmazsa; sorumsuz, topluma zararlı, suça bulaşmış çocuklar toplumda fazlalaşacaktır.

Bu şekilde eğitimsiz, kendine, ailesine ve toplumuna zararlı bu fertler toplumu her an tehdit eden potansiyel suçlu olacaktır.

Hal böyle olunca eğitimciler de bu toplumda yaşayan fertler olduğuna göre zamanında ilgilenilmeyen, eğitilmeyen, haşarılığına bir çare bulunulmayan, başkasının çocuğu diye bakılan, bana ne kör mü gözü anası babası ilgilensin denilen bu çocukların hırsızlığına, arsızlığına, yolsuzluğuna, densizliğine her an maruz kalabilirler.

Bunun için eğitimci nazarında öğrenci asla “Başkasının çocuğu”  olmamalıdır.

Eğitimci özellikle ilgiye muhtaç bu çocukları da kucaklayan bir yaklaşımda olmalı ki hem toplum hem de kendisi bu fertlerin olumsuz davranışlarına maruz kalmasın.

Nasıl kendi çocuğumuzun kötü olmasını istemiyor ve çocuğumuzun kendisine, ailesine, vatanına, milletine faydalı fertler olarak yetiştirmek için çaba sarf ediyorsak aynı hassasiyeti bu çocuklar için de göstermeliyiz.

Gerek kendi çocuğumuz olsun gerekse başkasının çocuğu, eğitilmeyen her çocuk topluma ve neticede fert olarak herkese zararı olacak.

Onun içindir ki eğitimci, bu çocukları da başkasının çocuğu değil, kendi çocuğu gibi ilgilenmeli, onlara şefkat göstermeli ve onları da topluma kazandırmalı, topluma faydalı insanlar haline getirmeli.

Şu kesin bilinmelidir ki; ilgilenilmeyen, dışlanan, eğitilmeyen her fert zararlı bir insan olarak bizi her an tehdit edecektir.

Huzurlu, mutlu, müreffeh bir toplumda ve dünyada yaşamak istiyorsak bütün çocukların terbiyesine kendi çocuğumuz gibi, hem eğitimciler hem de toplum olarak, azami özen göstermeliyiz.

Arastalardan AVM’lere

Arastalardan AVM’lere

Şimdilerde AVM’ler hafta sonlarında çoluk çocuklarıyla hem eğlenip iyi bir vakit geçirmek, hem de alış-veriş yapmak isteyenlerin gözdesi.. İhtiyaç olsun olmasın alış-verişin cazibesine kapılan insanlar  bu nezih mekanları tercih ediyor.

Günümüzde büyükşehirler başta olmak üzere şehirlerimizde AVM’ler hızla boy göstermeye başladı. Alış-veriş çılgınlığının artmasıyla AVM’lere olan ilgi giderek artıyor.

İstanbul’da, Ankara’da ve pek çok büyük şehirde mantar biter gibi çoğalan bu devasa alış-veriş merkezleri genelde güçlü yabancı sermaye ile veya dış kaynaklı kredilerle kuruluyor.

Elektronikçisinden giyimcisine, marketine, yapı marketlerine, restaurantlardan sinemalara, eğlence alanlarına kadar hayata dair her türlü aktiviteyi içinde barındıran alış-veriş merkezleri (AVM)’nin cazibesi elbette insanları kendisine çekmekte ve tüketim için tetiklemekte..

Geredemiz küçük bir şehir ve şimdilik böyle bir alış-veriş merkezini kaldıracak kapasitede değil. Hatta Bolu’da bile bahsettiğim çapta bir AVM (Alış Veriş Merkezi) yok. (Şu anda var. 19.05.2014)

Ama şöyle geçmişe dönüp bir baktığımda Geredemiz’de de büyük alış-veriş merkezlerinin (AVM) olduğunu görüyorum.

Şu an arastaların olduğu yerler, hanlar cıvıl cıvıl hareketli, canlı, ticaretin, alış-verişin, hayatın yaşandığı bugün büyük şehirlerde kurulan AVM’lerin o zamanki misalleri..

Ayakkabıcısından manifaturacısına, lokantasından saatçisine ne ararsanız sayın.. Mescisi, çaycısı, saracı, terzisi, kuyumcusu, bakkalı, kasabı, berberi, aktarı,helvacısı, anahtarcısı nalburu..

Bu alış-veriş merkezleri yani arastalar, insanların konakladıkları bu günkü otele mukabil hanları ve yine AVM’lerdeki bu günün otoparklarına mukabil, o zamanki hanlarda bulunan binek hayvanı barındırma ahırlarıyla her türlü ihtiyaca cevap verebilecek kapasitededirler.

Arsa ve arazinin sorun olmadığı ve çok katlı binalara ihtiyaç duyulmadığı zamanlarda bir iki katlı ve geniş bir alana yayılan bu arastalar ve hanlar insanî ihtiyaçlara daha rahat cevap verebilen sıcacık atmosfere sahip alış-veriş merkezleriydi.

İnsan yaşadığı çağın gerekleri doğrultusunda çevresini inşâ ediyor. AVM’ler de elbette bu ihtiyaçtan kaynaklanan yerler. Her ne kadar soğuk havası var dedimse de, bu mekânlar temizliği ile göz dolduruyor.

Evet bir zamanların ticaret ve alış-veriş merkezi olan arastalar yerlerini hızla AVM’lere bırakıyor. Elbette çağın icabı neyse o olacak..  Önemli olan israfa dalmadan rahatça alış-verişimizi yapabileceğimiz mekânların olması.