Ara:

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü Alkışlayamam

 

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

 

Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!…

-Boğamazsın ki!

-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.

 

Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

 

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

 

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

 

Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

 

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

 

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?

 

Mehmet Akif Ersoy

Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?

Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?

‘İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’ım? ‘

(A’râf 155)

Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?

Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!

 

Nûr istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!

‘Yandık! ‘diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!

 

Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında

Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında

 

Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;

Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!

 

Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn’i

En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn’i

 

Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz’ın

Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın

 

Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta

Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?

 

Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş’al-i vahdet

Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?

 

Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman

Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?

 

Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin

Solsun mu o parlak yüzü Kur’an-ı Hakim’in?

 

İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?

Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?

 

Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?

Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ

 

Câni geziyor dipdiri… Can vermede mâsûm

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

 

Lâ yüs’ele binlerce sual olsa da kurbân;

İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

 

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;

Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık

 

Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın…

Yaksaydın a mel’unları… Tuttun bizi yaktın

 

Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:

Binlerce cevâmi’ yıkılıp hâke serildi

 

Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:

Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!

 

Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,

Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!

 

En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından

Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!

 

İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok…

Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!

 

Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?

Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî!

 

4 Cemaziyelevvel 1331 – 28 Mart 1329 (1913)

Mehmet Akif Ersoy

Uzun İnce Bir Yoldayım

Uzun İnce Bir Yoldayım

 

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldayım

Gidiyorum gündüz gece

 

Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece

 

Uykuda dahi yürüyom

Kalkmaya sebep arıyom

Gidenleri hep görüyom

Gidiyorum gündüz gece

 

Kırk dokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşüm gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece

 

Düşünülürse derince

Irak görünür görünce

Yol bir dakka miktarınca

Gidiyorum gündüz gece

 

Şaşar Veysel işbu hâle

Gâh ağlaya gâhi güle

Yetişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

 

AŞIK VEYSEL

Sanma şâhım

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur

“Yavuz Sultan Selim Han”

Şiirin güzelliğinin yanında bir de şöyle dâhiyane inceliği var..

Sanma şâhımherkesi sen/sâdıkâne/yâr olur
Herkesi sendost mu sandın/belki ol/ağyâr olur
Sâdıkânebelki ol/bu âlemde/dildâr olur
Yâr olur/ağyâr olur/dildâr olur/serdâr olur

 


İşte Yavuz Sultan Selim in Şah İsmail ‘ e yazdığı bu çok ince manalı şiirin Günümüz Türkçesiyle yazılışı. ( Hikayeyi okuduktan sonra ne anlatmak istediğini daha iyi kavrayacaksınızdır.)


Şahım sen herkesi kendine sadık dost sanma
Sen herkesi dost sanma belki o düşmanın olur
Belki o kişi alemlerde sözü geçen olur
Dost olur düşman olur sözü geçen olur hükümdar olur.” )

Yavuz Sultan Selim Han’a ait bir beyit. Dizelerin ilk kelimeleri yukarıdan aşağıya okunduğunda aynı dizeyi verir.Bu tarzda yazılan ilk beyit olduğu söylenmektedir. Divan edebiyatında bu özelliğe vezni aher denir.

Yavuz Sultan Selim Han bu beyiti Şah İsmail’e yazmıştır. Gelelim Hikayesine ;

Yavuz şiire, edebiyata ve satranç oynamaya meraklı biridir. Aynı şekilde Şah İsmail’de de bu özellikler vardır. Sarayında ünlü şairleri barındırır ve çok iyi satranç oynar. Bunu bilen Yavuz Şahın şahın bu özelliğinden yararlanmak ister. Tebdili kıyafetle (gezgin bir abdal kılığında) şahın ülkesine gider. Hanlarda , Kervansaraylarda satranç oynayarak önüne geleni yener. Haber şaha ulaşır. Şah der ki çağırın birde benimle oynasın. Yavuz Şah’ı da yener. Şah sinirlenir ve Yavuz’a der ki: ” sen edep nedir bilmez misin? Hiç şahlar mat edilir mi?” Elinin tersiyle Yavuza bir tokat atar. Şahın kızdığını anlayan Yavuz onu yücelten şiirler okumaya başlar. İşte şahın huzurundan ayrılırkende bu şiiri okur. Ancak Şah İsmail hala onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır.

Yavuz yediği tokatın acısını unutmaz. Birkaç sene sonra Çaldıran’da Şah İsmail’i yener ve ona bir mektup gönderir. Mektupta o günkü tokadın acısını aldığını söyler ve ilave eder: ” atacaksan tokadı böyle atacaksın. “

Aslında Yavuz bütün olanları şiirinde Şaha anlatmış ancak Şah anlamamıştır. Herkesin dost olmayacağını bir gün böyle kişilerin karşısına serdar olarakta çıkabileceğini söylemiştir.”