Sözden Güçlü Olanın Hal ve Tavır Olduğunu Unutmayalım
DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI
TEBLİĞ Mİ TEMSİL Mİ? SÖZDEN GÜÇLÜ OLANIN HAL VE TAVIR OLDUĞUNU UNUTMAYALIM
İnsanlar yalnızca işittiklerine değil, en çok gördüklerine inanır. Bu yüzden bir hakikati anlatmaktan daha önemlisi, o hakikati yaşayarak göstermektir. İslam tarihi boyunca en güçlü etkiyi bırakanlar, güzel konuşanlar değil, güzel yaşayanlar olmuştur. Bugün birçok insan tebliğ adı altında anlatıyor, öğüt veriyor, doğruları sıralıyor; fakat bunları kendi hayatında uygulamadığında, sözleri karşı tarafta tesir bırakmıyor. Çünkü esas olan söz değil, haldir. İşte bu yüzden İslâm’da asıl olan tebliğ değil, temsil etmektir.
1) Temsilin Gücü: Halin Dili, Sözden Daha Etkilidir
Sözlerin gücü inkâr edilemez; ancak en etkili mesaj, yaşanarak verilen mesajdır. İnsan psikolojisi, gördüğünü duyduğundan daha çabuk ve güçlü bir şekilde kabul etmeye meyillidir. Çünkü insanlar söze değil, fiile bakarak inanırlar.
Kur’an-ı Kerim de söz ve eylem arasındaki çelişkiye dikkat çeker:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff Suresi, 61:2-3)
Bu ayet, anlatılanla yaşananın birbirine uygun olmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. Söz ve amel arasındaki uyumsuzluk, anlatılan hakikatin etkisini kaybettirir. Bu yüzden İslam’da, konuşmaktan önce yaşamak; anlatmaktan önce uygulamak esastır.
2) Tebliğ ve Temsil Arasındaki Fark
Tebliğ | Temsil |
Söylem üzerine kuruludur. | Eylem üzerine kuruludur. |
Doğruyu anlatmaya çalışır. | Doğruyu yaşayarak gösterir. |
Kendi hayatında uygulamasa da anlatabilir. | Önce kendisi uygular, sonra anlatır. |
Karşı tarafa doğrudan bilgi sunar. | Karşı tarafın görerek, hissederek anlamasını sağlar. |
Anlatılan kişinin ikna olması zaman alabilir. | Gören kişi, örnek alınacak bir model karşısında daha hızlı etkilenir. |
Bu fark, neden birçok tebliğin etkili olmadığını açıkça gösteriyor. Çünkü insanlar anlatılan şeyin yaşanmadığını gördüğünde, içgüdüsel olarak ona şüpheyle yaklaşır. “Bunu anlatan kişi bile yapmıyorsa, ben neden yapayım?” düşüncesi oluşur. İşte bu yüzden temsil, tebliğden daha güçlüdür.
3) Peygamberimizin (s.a.v.) Metodu: Tebliğden Önce Temsil
Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm’ı sadece sözleriyle değil, en çok da yaşayışıyla öğreten bir peygamberdir. O, insanlara doğruları anlatmadan önce, bizzat o doğrulara göre yaşayan bir örnek olmuştur.
- Güvenilirliğiyle İslâm’a Hazırlık Yaptı: Peygamberlikten önce “Muhammedü’l-Emîn” (Güvenilir Muhammed) olarak tanınıyordu. İnsanlar, onun doğruluğuna ve dürüstlüğüne şahitti. Onun söylediği bir şeye inanmak için, uzun uzun delil aramıyorlardı; çünkü yaşamı başlı başına bir delildi.
- Önce Kendi Ahlâkını Yaşadı: Kur’an-ı Kerim onun ahlakını şu şekilde anlatır: “Şüphesiz sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Suresi, 68:4).
- Tebliğden Önce Halini Ortaya Koydu: Mekke’de ve Medine’de İslam’ın yayılmasının en büyük sebebi, Peygamberimizin temsil gücüydü. O, ashabına sabrı anlatmadan önce en büyük sabrı kendisi gösterdi. Adaleti anlatmadan önce herkese karşı adil oldu. Cömertliği anlatmadan önce bizzat en cömert insan oldu. Bu yüzden onun tebliği, kalplere doğrudan tesir etti.

4) Günümüzde Temsilin Eksikliği ve Etkisiz Tebliğ Problemi
Bugün birçok insan dini anlatıyor, nasihat ediyor, İslâm hakkında uzun uzun konuşuyor. Fakat en büyük problem, anlatılanların bizzat yaşanmıyor oluşu.
- Adaletten bahseden kişi adaletsiz davranıyorsa, kim onu ciddiye alır?
- Sabır tavsiye eden biri en küçük olayda öfkeleniyorsa, kim sabrı ondan öğrenir?
- İslam ahlakını anlatan biri, ahlâki zaaflar içindeyse, sözleri kimde karşılık bulur?
Bugün birçok insanın dinden soğumasının en büyük sebebi, temsil eksikliğidir. Din, sadece sözle anlatılınca etkisini kaybeder. Yaşanmayan bir tebliğ, sadece gürültüye dönüşür.
Kur’an’da bu tür çelişkili insanlara dair çok net bir uyarı vardır:
“Siz insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki kitabı okuyorsunuz. Düşünmüyor musunuz?” (Bakara Suresi, 2:44).
Bu ayet, önce kendini düzeltmeden başkasına nasihat etmenin, bir anlam ifade etmeyeceğini açıkça ortaya koyar.
5) Anlatmadan Önce Yaşamak Gerek
Bugün İslâm’ın en büyük tebliğcileri, konferans salonlarında uzun uzun konuşanlar değil; ahlâkıyla, dürüstlüğüyle, merhametiyle İslâm’ı yaşayanlardır. Büyük veliler, âlimler ve dava adamları, etkilerini kelimelerle değil, hayatlarıyla göstermişlerdir.
Bir hakikati anlatmanın en güçlü yolu, o hakikati yaşamaktır. Eğer bir insan adaletin önemini vurguluyorsa, önce kendisi adil olmalıdır. Sabır tavsiye ediyorsa, önce kendisi sabretmelidir. İslâm’ı temsil etmek, onu anlatmaktan daha zor ama çok daha etkilidir. Çünkü insanlar gözleriyle gördüklerine, kulaklarıyla duyduklarından daha çok inanırlar.
Bu yüzden tebliğ, ancak temsil ile desteklendiğinde gerçek bir anlam kazanır. İnsanları etkilemek isteyen bir Müslüman, en iyi nasihatin yaşayarak verilen nasihat olduğunu unutmamalıdır. Söz, bir tohum gibidir ama onu büyüten, temsilin suladığı örnek hayattır.
- Konuşmadan önce yaşamak,
- Anlatmadan önce uygulamak,
- Nasihat etmeden önce örnek olmak,
işte gerçek tebliğ budur!