İslâm İktisadında Paranın Dolaşımı: Canlı ve Dinamik Piyasa Anlayışı

Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı

İSLÂM İKTİSADINDA PARANIN DOLAŞIMI: CANLI VE DİNAMİK PİYASA ANLAYIŞI

Ekonomik sistemlerin sağlıklı işlemesi için paranın dolaşımda olması, yani üretim, tüketim ve yatırım süreçlerinde sürekli olarak el değiştirmesi gerekir. Paranın belirli kişi veya grupların elinde toplanarak âtıl hâle gelmesi, ekonomik durgunluğa ve gelir adaletsizliğine neden olur. İslâm ekonomisi, servetin toplumun bütün kesimlerine yayılmasını ve piyasada aktif olarak dolaşmasını teşvik eder.

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Mal, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet (iktidar aracı) olmasın…” (Haşr, 59/7) buyrularak, ekonomik dengenin korunması gerektiği vurgulanır. İslâm ekonomisinin temel dinamiklerinden biri, paranın durağan hâle gelmemesi, piyasada sürekli el değiştirmesi ve ekonominin canlı tutulmasıdır. Bu anlayış; faizin yasaklanması, zekâtın farz kılınması ve kâr-zarar ortaklığı gibi mekanizmalarla desteklenmiştir.

Bu yazımda, İslâm ekonomisinde paranın dolaşımı ile ilgili temel ilkeler ele alınacak; zekâtın çarpan ve hızlandıran etkisi, kâr-zarar ortaklığı modelinin ekonomik sisteme katkısı ve günümüz finansal sistemleri ile blokzincir teknolojisinin bu ilkelere uygunluğu tartışılacaktır.

İslâm Ekonomisinde Paranın Akışkanlığı

İslâm, paranın yastık altı edilerek piyasadan çekilmesini hoş karşılamaz. Çünkü bu durum, piyasadaki sermaye akışını yavaşlatır ve ekonomik durgunluğa yol açar. İslâm, parayı sadece bir mübadele aracı olarak değil, ekonomik hareketliliği sağlayan temel unsur olarak görür. Paranın belli ellerde birikmesi yerine, ticaret, yatırım ve ortaklık sistemleriyle sürekli el değiştirmesi teşvik edilir.

Kur’an’da, servetin söz konusu dengesizliği şu şekilde eleştirilir:

“Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele.” (Tevbe, 9/34)

Bu ayet, sermayenin âtıl bırakılmasının ve istiflenmesinin yanlış olduğunu, aksine ekonomiye kazandırılması gerektiğini ifade eder. Nasıl ki vücuttaki kan dolaşımı durduğunda organlar işlevini kaybederse, ekonomide de paranın durağanlaşması krizleri tetikler.

Paranın Piyasadaki Hareketliliğinin Faydaları

Paranın piyasada sürekli dolaşımda olması, ekonomik büyüme ve sosyal adalet açısından birçok avantaj sunar:

  • Ticaretin Canlanması: Piyasanın aktif olması, istihdamı ve üretimi artırır.
  • Gelir Dağılımında Adalet: Servetin belirli kişilerde birikmesini önler, toplumun tüm kesimlerine yayılmasını sağlar.
  • Yatırım ve Girişimciliğin Desteklenmesi: Sermaye, üretim ve inovasyon için kullanılabilir hâle gelir.
  • Zekâtın Ekonomik Çarpan Etkisi: Zekât ile alt gelir gruplarına verilen para, tüketim harcamalarını artırarak piyasaya hareketlilik kazandırır.

Kâr-Zarar Ortaklığı: Adil Finans Modeli

Faiz, sermayeyi belirli bir kesimin elinde toplarken, kâr-zarar ortaklığı modeli sermayenin daha adil bir şekilde dağılmasını sağlar.

  • Mudaraba: Sermaye sahibinin (rabbü’l-mâl) finansman sağladığı, girişimcinin (mudarib) emek koyduğu ortaklık modelidir.
  • Musharaka: Hem sermaye hem de emeğin iki tarafça konulduğu bir ortaklık modelidir.

Kur’an’da faiz yerine bu tür adil ticaretin teşvik edildiği belirtilir:

“Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275)

Bu sistemler, ekonomik istikrarı sağlayarak sermayenin belli kesimlerin elinde toplanmasını engeller ve toplumun tüm kesimlerinin refahını artırır.

Dijital Finans ve İslâm Ekonomisi

Günümüz finans dünyasında dijital varlıklar, blokzincir tabanlı sistemler ve fintech çözümleri, paranın dolaşımını hızlandıran ve finansal erişimi artıran önemli araçlar olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu sistemlerin İslâmî finans ilkeleriyle uyumlu olması büyük önem taşır.

Avantajlar:

  • Merkezî otoritelerden bağımsız, finansal kapsayıcılığı artırabilir.
  • Akıllı sözleşmeler ile güvenli ve şeffaf işlem yapılmasını sağlayabilir.

Riskler:

  • Spekülasyona açık, yüksek fiyat oynaklığı içerebilir.
  • Balinalar (büyük yatırımcılar) tarafından manipüle edilebilir.

Bu nedenle, İslâm ekonomisi, paranın adil ve etkin bir şekilde dolaşımını sağlamak için hem geleneksel hem de modern finans araçlarını dikkatle değerlendirmelidir. Faize dayalı sistemler yerine kâr-zarar ortaklığı esasına dayalı modellerin geliştirilmesi, zekât ve sadaka gibi sosyal dayanışma mekanizmalarının güçlendirilmesi ve dijital finans araçlarının İslâmî ilkeler çerçevesinde düzenlenmesi büyük önem taşır.

Adil, Sürdürülebilir ve Dirençli Bir Ekonomi İçin

İslâm ekonomisi, yalnızca belirli kesimlerin refahını değil, toplumun tamamının ekonomik güvenliğini ve adaletini gözeten bir sistem sunar. Sermayenin belli ellerde birikerek âtıl kalmasını önleyen, piyasaları canlı tutan ve gelir dağılımında adaleti esas alan bu model, krizlere karşı daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomik nizamın temelini oluşturur.

Bu ilkeler, sadece Müslüman toplumlar için değil, küresel ekonomi için de yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Kapitalizmin meydana getirdiği gelir uçurumları ve finansal sistemin spekülatif ve manipülatif yapısı, bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük ekonomik sorunlardan biridir. İslâm ekonomisinin getirdiği kâr-zarar ortaklığı, faizsiz finans, zekât ve sosyal yardımlaşma mekanizmaları, adil ticaret ve üretime dayalı finansal sistem gibi ilkeler, insan odaklı ve ahlâkî bir ekonomi için sağlam bir temel sunmaktadır.

Bugün, blokzincir teknolojisi ve İslâmî finans modelleri, geleneksel ekonomik yapılarla entegre edilerek, daha şeffaf, adil ve kapsayıcı bir nizam tesis edilebilir. Ancak bu süreçte, spekülasyon ve manipülasyondan kaçınılmalı, finansal araçlar gerçek üretim ve ticaret süreçlerine entegre edilmelidir. Para, üretimi ve istihdamı destekleyen bir araç olarak görülmeli, yalnızca zenginleri daha zengin yapan bir meta hâline gelmemelidir.

Artık dünya, krizlerin, gelir eşitsizliğinin ve finansal adaletsizliklerin pençesinde kıvranmaktadır. Çözüm, ekonomik sistemleri ahlâkî değerler ve sosyal adalet temelinde yeniden inşa etmektir. İslâm ekonomisinin ortaya koyduğu ilkeler, geçmişte olduğu gibi bugün de sadece bir alternatif değil, adil ve sürdürülebilir bir ekonomik düzen için bir zorunluluktur.

Adalet üzerine kurulu bir ekonomi mümkündür ve bunu inşa etmek bizim elimizdedir.