İlk Ezân
Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı
İLK EZÂN
Ezân, lügatte duyurup bildirmek, ilan etmek, çağırmak anlamlarına gelir. Müslümanlara namaz vakitlerini bildirip, farz namazlara davet etmek için yüksek sesle, yüksekçe bir yerden okunan muayyen (bilinen), mübarek sözlerdir.
İslâm’ın şiarı (nişanı-işareti) ve Müslüman varlığın sembolü olan ezân hem namaza hem de İslam’a bir çağrıdır.
Ezân, İslâm inancını ve dinin esaslarını çok veciz ifade eder. Günde beş defa okunan bu ilahi mesajda; Allah’ın varlığı, birliği ve asıl kurtuluşun ahiret mutluluğunda olduğu, yeryüzünde kesintisiz olarak günün her anında insanlara duyurulur.
Bu yüce çağrı; İslâm inanç sisteminin insanlığa tanıtılmasında İslâm’ı sembolize eden bir davettir. Ve İslâm dünyasında fetih ve zaferlerin müjdecisi, vazgeçilmez bir unsuru olmuştur.
Ezân, sünnet yoluyla meşru (dinî bir hüküm) kılınmakla birlikte kitap (Maide, 5/58); Cuma, 62/9) ayetleri) ve icmâ ile de sabittir.
Ezân, farz namazlar için sünnet-i müeekede (kuvvetli sünnet)dir. Hz Peygamber: “İnsanlar ezân ile ilk safın faziletini bilselerdi, bunun için aralarında kura çekerlerdi.”(*) diyerek ezânın önemini belirtmiştir. Ezân vakitleri bildirmekle birlikte vaktin değil, namazın sünnetidir.
Vaktinde okunan ezânı duyan kimse (Kur’an okuyor dahi olsa) durup dinlemeli ve tekbir ile şehadetlerde müezzine aynen icabet ederek, “Hayyeale’s-salah” ve “Hayyeale’l-felah” okununca “La havle ve la kuvvete illa billah” deyip, ardından da ezân duasını okumalıdır.
Ancak biz Müslümanların işini gücünü bırakıp o lahuti (ruhani) nidayı haşyet (korku) ve rikkatle (yumuşaklık-incelik) dinlemesi lazımken, buna maalesef çoğumuz uymamaktayız.!
Millî ve manevî terbiyenin ilk mayası olan ezânın toplum hayatında tesiri büyüktür. Toplumun ruhuna millî-manevî şuur nakşeder. Ezânsız semtlerde yetişen çocuklar dinî ve millî şuurdan yeterince nasiplerini alamazlar. Ruhları ezanla beslenen dimağlar onun kıymetini ezânsız, yabancı memleketlerde daha iyi anlarlar.
İslâm davetinin esaslarından olan ezân, ilk defa Medine’de okunmaya başlamıştır.
Namaz, Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz Peygamber’in Medine’ye hicretine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Medine döneminde ise Müslümanlar bir araya gelip namaz vakitlerini gözetirlerdi. Bir süre namaza, sokaklarda “es-salah / es-salah” (namaza-namaza!) diye çağrıldı.
Ancak bunda halkı namaza toplamadaki zahmet ve meşakkatten dolayı namaz vakitlerini bildirmek için daha güzel bir davet tarzına ihtiyaç vardı. Bunun için bir istişare yapıldı.
Yapılan tekliflerden; Nakus (çan yerine kullanılan alet) çalınması Hıristiyanların, şebbur (boru) öttürülmesi Yahudilerin, ateş yakılması Mecusilerin âdeti olduğundan Resûlullah tarafından hoş görülmedi. Bayrak dikelim teklifi de kabul edilmedi.
Ancak bu günlerde ashabdan Abdullah b. Zeyd, ard arda üç gece rüyasında (ayan beyan sanki uyanıkmış gibi) ezan öğretilmiş, Abdullah da Hz Peygamber’e bunu haber vermiştir.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem, ezanı Bilal’e öğretmesini emretti. Hz. Ömer de Resûlullah’a aynı rüyayı gördüğünü, ancak Abdullah’ın erken davrandığını söylemiştir. Sahabeden birçok (7, 14, 20) kişi de aynı rüyayı gördüklerini ifade etmişlerdir.
Hz. Bilâl yüksek bir evin damına çıkıp ilk sabah ezânını heyecanla okuyarak Medine ufuklarını çınlattı. Böylece ilk ezan hicri 1. Yılda (622 M.) okundu ve meşru oldu.
Allah semalarımızı dinin temeli, fethin ve istiklalin nişanı olan ezansız bırakmasın (Âmin).
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli / Ebedi yurdumun üstünde inlemeli.. (1)
(*) Buhari ve Müslim Ebu Hüreyre’den rivayet etmiştir.
(1) Ahmed Naim, Tecrid-i Sarih Tercümesi (Ankara–1991), 2/550 vds. ; Abdurrahman Çetin, Ezan / TDV-İslâm Ansiklopedisi (İstanbul–1995), 12/ 36-37; Tahir Olgun (Tahirü’l-Mevlevi), Müslümanlıkta İbadet Tarihi (Ankara-1998), 91-96; Beşir Gözübenli, Ezân/ İFAV (İstanbul-1997), 1/ 514-519.