Doksan Üç Harbi ve Dosttan Esirgenenler
Dr. Murat Ergüven – Araştırmacı Yazar
DOKSAN ÜÇ HARBİ VE DOSTTAN ESİRGENENLER
Bir oldubitti ile kendimizi o dehşet verici “93 HARBİ”nde buluverdik. Bu mühim savaşta Osman Paşa’nın, Türk Ordusu’nun askerlik şerefini kurtaran, şanlı Plevne Müdafaası dışında ciddi bir gayret gösterilememiştir. Fakat bu Rusların İstanbul’a kadar gelmesini engelleyemedi.
Bazı paşalar vardı ki; başka bir paşaya başarı kazandırmamak için savaş kaybedecek mizaçtaydılar. Osman Paşa’ya “Gazi” unvanı verilmesini kıskanan bazı paşalar Plevne’yi kurtarmak için hiçbir teşebbüste bulunmadıklarından Osman Paşa Ruslara esir düşmüştür.
Bütün harp boyunca gerek Anadolu ve gerek Rumeli cephesinde kumandanlar birbirlerini çekemediklerinden emir dinlememiş ve müşterek hareket etmemişlerdir.
Bu savaşta özellikle Bulgaristan’da yaşayan sivil Türkler felâkete ve dehşetli zulme uğramışlardır. Eski Zağra katliamı en meşhurlarıdır. Savaş başlamadan burası çok mamur ve zengin bir Türk şehriydi. Buralarda Rus askeri ve Bulgarlar yağmaya koyulup, medeniyetin ve İslâmiyet’in tahammül edemeyeceği taarruzlarda bulunarak Türkleri göçe zorladılar.
Balkanların en mühim camilerinden Eski Zağra’daki Hamza Bey Camii’ni soyup tahrip ettiler; insan ve hayvan pislikleri ile pislediler, Kazaklar (Rus askerleri)’ın atlarına ahır yaptılar. Ve daha pek çok camiyi yakıp yıktılar.



Edepsizler minârelerden bağırarak “ezânı” alaya alıp, İslâmiyet’e hakaret ettikleri gibi Kur’an-ı Kerîm’i parçalayarak ayaklar altına aldılar.
Müslüman köylerini, mağaza ve dükkânlarını günlerce yağmalayıp ateşe verdiler. Müslümanları da samanlıklara doldurarak yaktılar. Kadın-çocuk demeyip teslim olanları bile, kollarını bağlayarak küskülerle-bıçaklarla, gaddarca katliam edip kuyulara istiflediler..
Beş yüz yıllık mezar taşlarını bile kırıp kemiklerini dahi çıkarıp dağıttılar. Delikanlıların kollarını ve pazılarını yüzdüler, tenasül aletlerini keserek ağır işkenceler ettiler. Ellerine geçen bakir kızları, namuslu genç kadınları çıplak ve zelil bir halde sokaklarda dolaştırdıktan sonra alçakça tecavüzler ederek öldürdüler..
Din adamları bile çığırından çıkıp vahşileştiler. Hatta bir papaz bile Müslüman genç bir kadının memelerini kesip kanıyla da ellerini yıkamaktan geri durmadı.. Ve daha nice akla hayale gelmedik alçaklıklar ve abes işkenceler yaptılar.. O zaman başımıza gelen bu iğrenç felâketlerin sırrına dair Zağra Müftüsü’nün hatıralarında işaretler görülmektedir..
“Sokaklara çıkmak imkânsız, herkes evinde mahsur ve şaşkın bekleşirken mahallede yine bir gürültü ve feryat koptu.
-Kapılar kırılıyooorr, evlere giriliyooorr! Bizi Emin Paşa’nın Sarayı’na götür. Feryadıyla komşular yola düştüler.
Bu Emin Paşa itibarlı biriydi. Bulgarlarla da arası iyi olup, onları kayırırdı. Fakat mirlivâlık (tuğgenerâl) rütbesiyle taltif olunduğundan hatırı gözetilip konağına taarruz tahmin edilirdi. Heyhatt! Halbuki beygir almak ve silah aramak bahanesiyle kapısına gelen giden Bulgar ve Kazakların ardı arkası kesilmedi..
Devlet ve millet hizmetinde kullanılmak üzere, istiladan önce kasabada 8-10 beygir bulunamazken, Moskof istilasında yedi yüzden fazla binek ve araba hayvanı toplandı..
Dosttan esirgenenleri düşman cebren ve kahren aldı.”
Zaten Kırım Harbinden beri millî ahlâkımız fevkalâde alçalmış, dinsizlik ve sefahat artmıştı. Her sınıf ahali nefsânî ve dünyevî lezzetlere yönelmişti; aldandı ve tehlikeye düştü.. Dine riayet kabahat sayılıyor, dürüstler ayıplanıp dindar kimseler azarlanıyordu.. Fısk u fücur alenî ve mûbah gibi işlenir, ar ve namus sözü manasız sayılırdı.
Neticede başımıza bu felâketler geldi. “İbret alın ey basiret sahipleri!” (1)
_____________________________________________________________________
(1) H. Râci Efendi, Tarihçe-i Vak’a-i Zağra (İstanbul-1990), 99-100 vds.; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi (Ankara-1988), 8/47-51; Vahid Çabuk, Büyük Osmanlı Tarihi (İstanbul-1999), 9/204 vds.; Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi (İstanbul-1983), 7/147-148,152,158.