DR. MURAT ERGÜVEN
TCMB’nin 2025 Para Politikası ve 25 Nisan PPK Özeti Üzerine Eleştirel Bir Analiz

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans 

TCMB’NİN ENFLASYONLA MÜCADELE VE FİNANSAL İSTİKRAR ARAYIŞI

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 17 Nisan 2025’te politika faizini 350 baz puan artırarak %46’ya yükseltti ve enflasyonla mücadelede kararlı bir duruş sergiledi. Ancak, 25 Nisan 2025 tarihli PPK Toplantı Özeti (DUY2025-28), rezervlerdeki 22,4 milyar USD’lik düşüş, TL’nin %18,9’a varan kur oynaklığı ve yapısal sorunlar nedeniyle dezenflasyon hedeflerinin zorlaştığını gösteriyor. TCMB, enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlanana kadar sıkı para politikasına devam edeceğini belirtse de rezervlerdeki düşüş ve kur oynaklığı gibi finansal piyasalardaki bu gelişmeler hedefleri riske atıyor. Bu yazıda, PPK özetindeki temel noktalar üzerinden TCMB’nin para politikası duruşu ve enflasyon dinamikleri eleştirel bir şekilde analiz ediliyor; uzun vadeli sürdürülebilirlik için yapısal reformlar ve iletişim politikaları öneriliyor. 

  1. PPK Özetinin Temel Bulguları
  • Küresel ve Yurt İçi Ekonomik Gelişmeler: PPK özeti, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edildiğini (2025 için %2,1’den %1,7’ye) ve küresel enflasyondaki düşüşün yavaşladığını ortaya koyuyor. Türkiye’de ise Mart 2025’te tüketici fiyatları %2,46 artmış, yıllık enflasyon %38,1’e gerilemiş. Ancak, gıda fiyatlarındaki artış (taze sebze-meyve ve et ürünleri) enflasyon üzerindeki baskıyı sürdürüyor. Yurt içi talep, ilk çeyrekte öngörülenden yüksek seyretmiş, ancak ivme kaybetmeye başladı.
  • Finansal Piyasalardaki Gelişmeler: TCMB brüt rezervleri 22,4 milyar USD azalarak 147,5 milyar USD’ye gerilemiş, Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 343 baz puana yükselmiştir. TL’nin 1 ay vadeli kur oynaklığı %18,9’a çıkmış, döviz kuru dalgalanmaları belirginleşmiştir. Kredi büyümesi dezenflasyon patikasıyla uyumlu hale getirilmeye çalışılsa da ihtiyaç kredilerindeki faiz artışları (%54,9) ve kredi kartı harcamalarındaki yükseliş dikkat çekiyor.
  • Para Politikası Duruşu: TCMB, enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar sıkı para politikasını sürdüreceğini belirtmiş, ancak “enflasyonda belirgin bozulma” durumunda ek sıkılaştırma yapacağını ifade ederek reaktif bir yaklaşım sergilemiştir. Hane halkı enflasyon beklentileri %59,3’te sabit kalmış, piyasa katılımcılarının 2025 yıl sonu enflasyon beklentisi %30’a yükseldi.
  1. Eleştirel Değerlendirme: TCMB’nin Stratejisinin Sınırları
  • Sıkı Para Politikası: Gerçekçi mi, Yeterli mi?

TCMB’nin sıkı para politikası duruşu, enflasyonla mücadelede kararlılık sinyali verse de uygulamada ciddi eksiklikler barındırmaktadır. Politika faizinin %46’ya yükseltilmesi, yıllık enflasyonun %38,1 olduğu bir ortamda reel faizi sınırlı pozitif (%7,9) bir seviyede tutuyor. Ancak, hane halkı enflasyon beklentilerinin %59,3’te sabit kalması, TCMB’nin iletişim politikalarının halk nezdinde güven oluşturmakta yetersiz kaldığını gösteriyor. Bu durum, TCMB’nin dezenflasyon hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmakta ve piyasaların uzun vadeli enflasyon beklentilerini çıpalama kapasitesini zayıflatıyor.

Ayrıca, TCMB’nin “enflasyonda belirgin bozulma” durumunda ek sıkılaştırma yapacağı yönündeki reaktif yaklaşımı, proaktif bir stratejiden yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Enflasyonun ana sürücülerinden biri olan gıda fiyatlarındaki artış (taze sebze-meyve ve et ürünleri), Ramazan etkisiyle sınırlı değildir; tarımsal üretim ve tedarik zincirindeki yapısal sorunlar, bu sorunun temel nedenidir. TCMB’nin faiz artırımı gibi geleneksel araçlara yaslanması, bu yapısal sorunlara çözüm üretememekte ve dezenflasyon sürecini sürdürülebilir kılmada yetersiz kalıyor. Meselâ, tarımsal üretimde verimliliği artıracak reformlar veya lojistik altyapı yatırımları, gıda enflasyonunu kontrol altına almada faiz artırımlarından daha etkili olabilir.

  • Rezervlerdeki Düşüş ve Kur Oynaklığı: Yapısal Kırılganlık Devam Ediyor

PPK özetinde, TCMB brüt rezervlerinin 22,4 milyar USD azalarak 147,5 milyar USD’ye gerilediği belirtilmektedir. Net rezervlerin ise hâlâ negatif bölgede olduğu tahmin ediliyor (yaklaşık -35,4 milyar USD). Bu durum, TCMB’nin swap anlaşmalarına olan bağımlılığını ve dış finansman kırılganlığını bir kez daha ortaya koyuyor. Swap anlaşmaları brüt rezervleri artırırken net rezervlerin kırılganlığını çözememektedir. 2025’te rezervlerin daha da azalması, swap stratejisinin uzun vadeli bir çözüm olmadığını ve TCMB’nin döviz rezervlerini güçlendirmek için daha kalıcı adımlar atması gerektiğini gösteriyor.

TL’nin 1 ay vadeli kur oynaklığının %18,9’a yükselmesi, piyasalardaki belirsizliğin devam ettiğini ve TL’ye olan güvenin hâlâ tam olarak sağlanamadığını işaret etmektedir. CDS priminin 343 baz puana yükselmesi, Türkiye’nin uluslararası risk algısının arttığını göstermektedir. TCMB’nin “TL’de reel değerlenme” hedefi, bu koşullarda oldukça zor bir hedef olarak öne çıkmaktadır. Rezerv kırılganlığı ve kur oynaklığı, TCMB’nin finansal istikrarı sağlama kapasitesini sınırlamakta ve para politikasının etkinliğini zayıflatıyor.

  • Kredi Büyümesi ve Finansal Piyasalar: Dengelenme mi, Baskılama mı?

TCMB’nin kredi büyümesini dezenflasyon patikasıyla uyumlu hale getirme çabası, zorunlu karşılık uygulamalarında yapılan değişikliklerle (meselâ, yabancı para ticari kredilerde aylık büyüme sınırı %1,5’ten %1’e düşürülmesi) destekleniyor. Ancak, ihtiyaç kredilerindeki faiz artışları (%54,9) ve bireysel kredi büyümesindeki yavaşlama, tüketici talebini baskılamakta ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecek bir risk oluşturuyor. Öte yandan, PPK özetinde yurt içi talebin hâlâ “öngörülenden yüksek” olduğu belirtiliyor; bu, TCMB’nin faiz artırımlarının henüz istenen etkiyi oluşturmadığını ve daha sert sıkılaştırma adımları gerekebileceğini düşündürüyor.

Kredi kartı harcamalarındaki artış, hane halkının yüksek enflasyon ortamında tüketim alışkanlıklarını finanse etme çabası olarak yorumlanabilir. Ancak, bu durum, borçlanma seviyelerini artırarak uzun vadede finansal istikrarı tehdit edebilir. TCMB’nin bu trendi yakından izlemesi ve bireysel borçlanmayı kontrol altına alacak ek makro ihtiyati önlemler alması gerekiyor.

  • Küresel Riskler ve Türkiye’nin Pozisyonu

PPK özeti, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edildiğini ve korumacı ticaret politikalarının arttığını belirtmektedir. Küresel enflasyondaki katılık ve merkez bankalarının temkinli faiz indirim yaklaşımı, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere yönelik portföy girişlerini sınırlıyor. DİBS piyasasına 1,3 milyar USD net giriş olsa da hisse senedi piyasasından çıkışların devam etmesi, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan güveninin hâlâ tam olarak geri gelmediğini gösteriyor.

TCMB’nin “dış talebin kademeli toparlanacağı” öngörüsü, küresel belirsizlikler ışığında iyimser bir beklenti olarak öne çıkarıyor. İhracata dayalı bir ekonomi olan Türkiye için, küresel ticaretteki korumacı eğilimler ciddi bir risk oluşturuyor. Bu durum, TCMB’nin dış talep projeksiyonlarını daha gerçekçi bir zemine oturtması ve ihracatı destekleyici yapısal reformlara odaklanması gerektiğini gösteriyor.

  • TCMB’nin İletişim ve Güven Sorunu

TCMB’nin “maliye politikasıyla eşgüdüm” vurgusu, hükümetle koordinasyonun arttığını gösterse de bu durum TCMB’nin bağımsızlığı konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Geçmişte, TCMB’nin faiz politikalarında siyasi baskılar etkili olmuş ve bu durum, piyasaların TCMB’ye olan güvenini zedeledi. PPK özetinde, hanehalkı enflasyon beklentilerinin %59,3’te sabit kalması, TCMB’nin dezenflasyon sürecine olan inancı halka yeterince geçiremediğini düşündürüyor.

Geçmişte para politikası kararlarının siyasi müdahalelere açık olduğu dönemlerin yaşanmış olması, TCMB’nin iletişim stratejisine dair güven sorununu daha da derinleştiriyor. PPK özetinde sıkı para politikası duruşuna dair verilen taahhütlerin altı çizilse de kamuoyunda ve piyasalarda bu taahhütlerin uygulanabilirliğine dair şüpheler mevcut. Ayrıca, politika değişimlerinin nedenlerine dair şeffaflık eksikliği, beklenti yönetimini zorlaştırmakta ve enflasyon beklentilerinin çıpalanmasını engelliyor. TCMB’nin iletişim politikasında sadece teknik açıklamalara değil, aynı zamanda tutarlı bir strateji anlatısına ve hedeflere yönelik güven artırıcı adımlara odaklanmalı. Güven inşası için; orta vadeli enflasyon hedefleri, rezerv yönetim stratejileri ve makro ihtiyati politika setleri hakkında daha net ve periyodik bilgilendirme yapılmalı.

  1. TCMB’nin Sürdürülebilir Dezenflasyon ve Finansal İstikrar İçin Yol Haritası

TCMB’nin mevcut para politikası, kısa vadede enflasyonu kontrol altına almak için bir araç olsa da yapısal sorunlar ve küresel riskler nedeniyle uzun vadeli bir çözüm sunmuyor. Aşağıda, TCMB’nin sürdürülebilir bir dezenflasyon ve finansal istikrar stratejisi için öneriler sunuluyor:

  • Proaktif Para Politikası: TCMB, reaktif değil, enflasyon risklerini önden görerek erken aksiyon almalı. Faiz artırımları, talep yönetimi ve arz taraflı yapısal önlemlerle desteklenmeli.
  • Net Rezervlerin Güçlendirilmesi: Swap anlaşmalarına bağımlılığı azaltmak için TCMB, ihracata dayalı büyüme modeli ve doğrudan yabancı yatırımları teşvik eden politikalarla net rezervleri artırmalı. Almanya’nın 2000’li yıllarda uyguladığı ihracata dayalı büyüme modeli, Türkiye için bir örnek olabilir.
  • Kur Oynaklığını Azaltacak Önlemler: TL’nin kur oynaklığını azaltmak için TCMB, döviz piyasalarında daha aktif bir rol oynayabilir. Yerel para birimleri üzerinden ticareti teşvik eden swap anlaşmaları daha etkin kullanılabilir, böylece döviz talebi azaltılabilir.
  • Enflasyonla Mücadelede Arz Taraflı Reformlar: Gıda enflasyonu, Türkiye’de enflasyonun ana sürücülerinden biri. TCMB, hükümetle iş birliği yaparak tarımsal üretim reformları, tedarik zinciri altyapısının iyileştirilmesi ve bölgesel kalkınma projeleri üzerinde çalışmalı. Meselâ, taze sebze-meyve fiyatlarındaki volatiliteyi azaltmak için soğuk zincir altyapısı geliştirilebilir; bu, lojistik maliyetleri de düşürebilir.
  • Makro İhtiyati Politikaların Güçlendirilmesi: Hanehalkı ve KOBİ borçlanmasını makul seviyelerde tutmak için ihtiyaç kredileri ve kredi kartı harcamalarına yönelik ek önlemler alınmalı. Bu, finansal istikrarı destekleyecektir.
  • İletişimde Şeffaflık ve Tutarlılık: TCMB, halk ve piyasalar nezdindeki güvenilirliğini artırmak için şeffaf ve proaktif bir iletişim politikası benimsemeli. Para politikası kararlarının gerekçeleri net bir şekilde paylaşılmalı, orta vadeli hedefler ve stratejiler açıklıkla sunulmalı. Hanehalkı enflasyon beklentilerini düşürmek için düzenli bilgilendirme kampanyaları ve eğitim programları düzenlenmeli. “Ne olursa sıkı duracağız” yerine “hangi koşulda ne yapacağımız belli” mesajı verilerek güven inşa edilmeli.
  • Maliye Politikasıyla Dengeli Eşgüdüm: Maliye politikasının para politikasını destekleyici olması sağlanmalı, ancak bu eşgüdüm TCMB’nin bağımsızlığını zedelemeden yürütülmeli. Kamu harcamalarında disiplin ve gelir artırıcı yapısal reformlar devreye alınarak TCMB’nin para politikasının etkinliği artırılabilir.
  1. TCMB’nin Gelecek Perspektifi

25 Nisan 2025 tarihli PPK Toplantı Özeti, TCMB’nin enflasyonla mücadelede sıkı para politikasına olan bağlılığını ortaya koysa da mevcut uygulamanın sınırlılıklarını ve yapısal zafiyetleri de gözler önüne seriyor. Sadece faiz artışlarına dayalı bir strateji, yapısal reformlarla desteklenmedikçe, dezenflasyon sürecini sürdürülebilir kılmakta yetersiz kalacaktır. Rezervlerdeki düşüş, kur oynaklığı ve CDS primindeki artış, TCMB’nin finansal istikrarı sağlama kapasitesini sınırlamakta ve para politikasının etkinliğini zayıflatıyor.

TCMB’nin uzun vadeli başarısı, yalnızca faiz politikalarına değil, yapısal reformlara ve güven inşa etmeye odaklanmasına bağlı. Net rezervlerin güçlendirilmesi, gıda enflasyonuna yönelik çözümler, şeffaf iletişim politikaları ve maliye politikasıyla dengeli eşgüdüm, TCMB’nin dezenflasyon ve finansal istikrar hedeflerine ulaşmasını sağlayabilir. Türkiye ekonomisi, mevcut kırılganlıkları aşmak için TCMB’nin proaktif ve yapısal bir yaklaşım sergilemesini bekliyor.


Kaynakça

  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2025). Para Politikası Kurulu Toplantı Özeti (DUY2025-28).
  • International Monetary Fund (2025). World Economic Outlook, April 2025.
Swap Anlaşmaları ve Makroekonomik Denge

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans 

TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI GÜVEN ARAYIŞI

Türkiye, son yıllarda yüksek enflasyon, döviz kuru dalgalanmaları ve dış finansman ihtiyacı gibi makroekonomik zorluklarla mücadele ederken, uluslararası piyasalarda güven tesis etmek için önemli politika değişikliklerine gitti. Özellikle 2023’ten itibaren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), “geleneksel olmayan” politikaları terk ederek sıkı para politikasına geçiş yaptı. Bu kapsamda faiz artırımları, swap anlaşmaları ve rezerv yönetimi öne çıkan stratejiler oldu. Bu makalede, Türkiye’nin ekonomik istikrar arayışını, TCMB’nin politika faizi kararlarının etkilerini ve swap anlaşmalarının dış şoklara karşı sağladığı likidite tamponunu analiz ediyoruz. Ayrıca, faiz-enflasyon-döviz kuru-büyüme arasındaki karmaşık ilişkiyi güncel veriler ve ekonomik teoriyle açıklıyoruz.

  1. Uluslararası Güven İnşası: Sıkı Para Politikası ve Swap Anlaşmaları

Türkiye, 2023’ten itibaren ekonomik politikalarında “ortodoks” bir yaklaşıma yönelerek “rasyonaliteye dönüş” olarak adlandırılabilecek köklü bir politika değişikliğiyle, uluslararası yatırımcıların güvenini kazanmaya odaklandı. Bu yeni dönemde iki temel strateji öne çıktı:

  • Sıkı Para Politikası ve Agresif Faiz ArtırımlarıTCMB, Haziran 2023’te politika faizini %8,5’ten Ocak 2024’te %50’ye yükselterek enflasyonla mücadelede agresif bir hamle yaptı. Bu adımlar hem iç piyasalarda hem de küresel yatırımcılar nezdinde ekonomik ciddiyetin göstergesi oldu. TÜFE enflasyonu, 2023’te %64,8’den 2024 Temmuz’da %61,8’e geriledi (TÜİK). USD/TRY kuru, 2023’te 29,5’ten 2024 Temmuz’da 33,2’ye kontrollü bir artış gösterdi. Reel faiz, 2024 Temmuz itibarıyla pozitif bölgeye geçti (yaklaşık %10).
  • Swap Anlaşmaları ile Finansal Tampon Oluşturma: Swap anlaşmaları, TCMB’nin döviz rezervlerini artırdı ve likidite sağlama kapasitesini güçlendirdi. Bu anlaşmalar doğrudan ekonomik göstergeleri değiştirmese de Çin, Katar, Güney Kore ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yapılan mutabakatlar piyasalara “Türkiye likidite sorunu yaşamaz” mesajı vererek spekülatif atakları caydırdı. Meselâ, 2023 yılında Çin ile yenilenen 6 milyar dolarlık, BAE ile 5 milyar dolarlık ve Katar ile 5 milyar dolarlık swap anlaşmaları Türkiye’nin dış finansman ihtiyacına karşı bir tampon oluşturdu ve rezerv algısını güçlendirdi. Ancak, swapların borç niteliği taşıması ve genellikle 1-3 yıl vadeli olması, bu mekanizmanın sürdürülebilirliği için yapısal reformların önemini ortaya koyuyor. Türkiye, döviz rezervlerini güçlendirmek için önemli ülkelerle swap anlaşmaları imzaladı.

Tablo 1: Türkiye’nin Swap Anlaşmaları (2023-2025)

ÜlkeTutar (Milyar $)Anlaşma TarihiVade SüresiEtkisi
Çin6Haziran 20263 yılRezerv algısını güçlendirdi
Katar5Ekim 20252 yılKısa vadeli likidite
BAE5Mart 20273 yılEnerji ticareti kolaylığı
Güney Kore2Temmuz 20241 yılLikidite desteği

  1. TCMB’nin Faiz Artırımları: Enflasyonla Mücadele ve Yan Etkiler

TCMB’nin faiz artırımları, üç temel hedefe odaklanıyor:

  • Enflasyonu kontrol altına almak: Yüksek faiz, tüketici talebini azaltarak fiyat artışlarını frenlemeyi amaçlar.
  • Döviz kuru oynaklığını azaltmak: Faiz artışı, Türk lirasına talebi artırarak döviz talebini düşürür ve kuru stabilize eder. Böylelikle spekülatif atakların önüne geçilir.
  • Türk lirasına güveni artırmak: Daha faiz yüksek getirisi, yerli ve (özellikle) yabancı yatırımcıların TL talebini artırır. Türk lirasını destekler.

Meselâ, 2023’te TCMB’nin faiz artırımları sonrası USD/TRY kuru bir süre 26-28 bandında stabilize oldu, bu da ithalat maliyetlerini bir miktar düşürerek enflasyon baskısını hafifletti.  Ancak, 2024 Temmuz’da politika faizi %50 iken enflasyon %61,8 seviyesinde kalmaya devam etti. Yüksek faizlerin yan etkileri de belirginleşti: Kredi maliyetleri artarken, otomobil ve konut gibi sektörlerde talep daraldı. Bu, ekonomik büyümeyi baskıladı; 2024’te büyüme oranı %4,5’ten %3,5’e geriledi (tahmini). Kısa vadede işsizlik riski artsa da uzun vadede sürdürülebilir bir ekonomi için bu yavaşlama gerekli görülüyor.

  1. Faiz, Enflasyon ve Döviz Kuru Dengesi: Teori ve Türkiye Gerçeği

Makroekonomik teoriye göre, faiz artırımları enflasyonu düşürür çünkü:

  • Faiz artışı tüketimi kısıp fiyat baskısını hafifletir.
  • Yerli para değer kazanır, ithalat maliyetleri düşer ve enflasyon geriler.

Türkiye’de ise bu mekanizma tam olarak işlemiyor. Enflasyonun 2025 başında %20-25 bandında seyretmesi bekleniyor (TCMB tahmini). Bunun nedeni, enflasyonun büyük ölçüde “maliyet kaynaklı” olması (meselâ, enerji ve gıda fiyatları) ve enflasyon beklentilerinin yüksek seyretmesi. Meselâ, enerji ithalatına bağımlı olan Türkiye’de, küresel petrol fiyatlarındaki bir artış doğrudan enflasyonu körüklüyor. Ayrıca, jeopolitik riskler ve iç politik belirsizlikler, döviz kuru üzerinde baskı oluşturuyor. TCMB’nin rezerv yönetimi ve sermaye girişleriyle desteklenen kur istikrarı, bu baskıyı bir miktar hafifletse de yapısal sorunlar nedeniyle kalıcı bir çözüm sunmuyor.

  1. Büyüme Baskısı: Yüksek Faizlerin Ekonomik Maliyeti

Yüksek faiz oranları, ekonomik büyümeyi yavaşlatarak Türkiye gibi büyüme odaklı ekonomilerde önemli bir baskı unsuru oluşturuyor. Türkiye’nin genç nüfusu, yüksek iş gücü arzı ve kronik cari açığı, ekonominin yüksek büyüme oranlarına bağımlı olmasına neden oluyor. Meselâ, 2020’li yıllarda Türkiye, iç talebi canlandıran kredi genişlemeleriyle %5-7 büyüme oranları yakaladı. Ancak, bu model cari açığı büyüttü ve enflasyonu tetikledi.

2023 sonrası sıkı para politikası, büyümeyi %3-4 bandına çekti. Bu, uzun vadede daha sürdürülebilir bir ekonomi için gerekli olsa da kısa vadede işsizlik ve sosyal huzursuzluk risklerini artırıyor. Hükümet, bu baskıyı hafifletmek için mali politikada genişlemeci adımlar atabilir (meselâ, asgari ücret artışları veya sosyal yardımlar). Ancak, bu tür adımlar enflasyon hedeflerini zorlaştırabilir, bu da TCMB’nin faiz politikasında daha uzun süre sıkı durmasını gerektirebilir.

  1. Swap Anlaşmalarının İkili Yüzü: Kısa Vadeli Rahatlama, Uzun Vadeli Sorular

Swap anlaşmaları, TCMB’nin rezervlerini güçlendirerek kısa vadeli likidite ve güven sağlıyor.

Swapların etkisini şu şekilde formüle edebiliriz:

  • Döviz rezervlerini güçlendirir: Swaplar, TCMB’nin brüt rezervlerini artırır ve uluslararası güveni pekiştirir.
  • Döviz kuru baskısını azaltır: Kur istikrarı, ithalat maliyetlerini düşürerek enflasyonu frenler.
  • Enflasyon beklentilerini iyileştirir: Daha düşük beklentiler, TCMB’nin faiz artırımlarında daha ölçülü davranmasını sağlar.
  • Büyüme baskısını hafifletir: Faizlerin daha az agresif artması, ekonomik büyümeyi destekler.

Meselâ, 2023’te brüt rezervler 143,2 milyar USD’den 146,5 milyar USD’ye yükseldi; net rezervler (swap hariç) ise -60 milyar USD’den -35,4 milyar USD’ye toparlandı. Bu iyileşme, Çin, Katar ve BAE ile yapılan swap anlaşmalarının sağladığı 21 milyar USD’lik girişle desteklendi. Özellikle, 2023’te Çin ile yenilenen 6 milyar USD’lik swap anlaşması, USD/TRY kuru üzerindeki spekülatif baskıyı hafifleterek enflasyonla mücadelede dolaylı bir katkı sağladı.

brüt rezervler

Kaynak: TCMB, 2024. TCMB’nin brüt rezervleri 2023’te artarken, net rezervler hâlâ kırılgan. Swap anlaşmaları kısa vadeli rahatlama sağlıyor.

Ancak, swap anlaşmalarının sınırları da var. Bu anlaşmalar genellikle kısa bir çözüm sunuyor ve yapısal sorunlara yanıt vermiyor, vadesi dolduğunda yenilenmezse rezerv algısı zayıflayabilir. Meselâ, 2025’te Çin swapının yenilenmemesi durumunda rezervlerde 6 milyar USD’lik bir düşüş riski bulunuyor. Ayrıca, swaplar brüt rezervleri artırırken, net rezervler (swap hariç) hâlâ düşük seviyelerde. 2024 sonu itibarıyla net rezervlerin 20 milyar USD civarında olduğu tahmin ediliyor, bu da dış finansman ihtiyacına karşı kırılganlığı gösteriyor. Swap girişlerinin doğrudan yabancı yatırımlara (FDI) kıyasla yüksek olması da dikkat çekiyor: 2023’te swap girişleri 21 milyar USD iken, doğrudan yabancı yatırımlar (FDI) sadece 8,2 milyar USD seviyesinde kaldı (TCMB verileri). Bu da Türkiye’nin uluslararası yatırımcılar nezdinde henüz kalıcı bir güven inşa edemediğini ve swap gibi kısa vadeli enstrümanlarla rezerv pozisyonunu desteklemek zorunda kaldığını gösteriyor.

Bu noktada swap anlaşmalarının ikili yüzü daha net biçimde ortaya çıkıyor:

  • Kısa vadede piyasa güveni ve likidite sağlarken,
  • Uzun vadede yapısal reformlar ve kalıcı sermaye girişi olmadan sürdürülebilirlik riski oluşturuyor.

Özetle, swaplar geçici bir “köprü finansman” işlevi görüyor; esas hedef ise doğrudan yabancı yatırımları artırmak, cari açığı azaltmak ve net rezervleri swap dışı kalemlerle güçlendirmek olmalıdır.

Avantajlar:

  • Piyasalara “dış finansman sorunu yok” mesajı verir.
  • Spekülatif döviz ataklarını engeller.

Riskler:

  • Kısa vadeli borç yükü oluşturur.
  • Net rezervler artmaz, sadece brüt rezervler şişer.
  • Vade sonunda yenilenmezse güven erozyonu yaşanabilir.

Tablo 2: Swap Girişleri ve FDI Karşılaştırması (2023-2025) 

YılSwap Girişleri (Milyar USD)FDI (Milyar USD)
202321.08.2
202415.0 (tahmini)10.0 (tahmini)
202510.0 (tahmini)12.0 (tahmini)

Kaynak: TCMB ve varsayımsal tahminler

  1. Türkiye’nin Makroekonomik Denge Arayışı

Swap anlaşmaları ve faiz artırımları, kısa vadeli bir “yangın söndürme” işlevi görse de kalıcı istikrar için yangını başlamadan önleyecek yapısal reformlar şarttır.

Türkiye, 2023’ten itibaren başlattığı sıkı para politikası ve swap temelli rezerv güçlendirme stratejisi ile uluslararası piyasalarda güven tesisinde önemli bir mesafe kat etti. Ancak bu kazanımların kalıcı olabilmesi için aşağıdaki yapısal adımların atılması büyük önem taşıyor:

  • Enflasyon beklentilerini kalıcı biçimde kırmak: Sadece faiz artırımları değil, etkin bir para politikası iletişimi ve merkez bankası kredibilitesinin güçlendirilmesi gerekmektedir.
  • Cari açığın daraltılması: İhracatın çeşitlendirilmesi ve enerji ithalatına bağımlılığın azaltılması, dış dengeyi destekleyecektir.
  • İhracat Odaklı Büyüme: İhracatın artırılması, cari açığın azaltılmasına ve rezerv birikiminin güçlenmesine katkı sağlar. Nitekim, 2024’te Avrupa’ya ihracattaki %10’luk artış rezervlere olumlu yansımıştır.
  • Doğrudan Yabancı Yatırım (FDI): Hukukun üstünlüğü, şeffaf kurumlar ve öngörülebilir politikalar, FDI girişlerini artırarak swap bağımlılığını azaltabilir. Meselâ, Almanya’nın 2000’li yıllarda uyguladığı ihracata dayalı büyüme modeli, cari fazla ve güçlü rezerv birikimi ile sonuçlanmıştır. Türkiye de benzer bir stratejiyle sürdürülebilir rezerv artışı sağlayabilir.
  • Enerji ve Tarım Bağımlılığını Azaltmak: Yenilenebilir enerji yatırımları, teknoloji odaklı sanayi politikaları ve tarımsal üretkenliğin artırılması hem enerji hem de gıda bağımlılığını azaltarak maliyet enflasyonunu frenleyebilir.
  • Mali Disiplini Korumak: Para ve maliye politikalarının eşgüdüm içinde olması; kamu harcamalarının kontrollü bir çerçevede yürütülmesi şarttır.
  • Swaplara Aşırı Bağımlılığı Azaltmak: Swap yerine kalıcı ve sürdürülebilir kaynakların ön plana çıkarılması hedeflenmelidir.

Sonuç: Kalıcı Güven için Yapısal Reformlar Şart

Türkiye’nin uluslararası güven arayışı, TCMB’nin faiz artırımları ve swap anlaşmalarıyla desteklenen bir stratejiye dayanıyor. Bu adımlar, kısa vadede döviz kuru istikrarı sağlarken, enflasyon beklentilerini iyileştiriyor ve ekonomik büyümeyi dengelemeye katkı veriyor.

Ancak swap anlaşmaları gibi geçici çözümler, yalnızca bir “nefes alma” aracı olarak işlev görüyor. Brüt rezervleri artırırken, net rezervlerin kırılganlığı ve swapların borç niteliği, uzun vadeli risklerin göz ardı edilmesini imkânsız kılıyor.

Kalıcı güvenin sağlanabilmesi için:

  • Mali disiplinin korunması,
  • Net rezervlerin swaplardan arındırılarak güçlendirilmesi ve
  • Kapsamlı yapısal reformların hayata geçirilmesi
kritik önemdedir.

Hukukun üstünlüğü, şeffaf kurumlar, ihracata dayalı büyüme, enerji bağımlılığını azaltacak politikalar ve cari açığı daraltacak yapısal adımlar, uluslararası sermaye girişlerini artırarak swaplara olan ihtiyacı azaltabilir.

Türkiye, bu reformları hayata geçirebilirse, geçici çözümlerden kalıcı başarılara ulaşabilir ve hem yurt içinde hem de uluslararası piyasalarda daha güvenilir bir konuma yükselebilir.

Türkiye ekonomisinin “yüksek faiz–yüksek enflasyon–yüksek kur” döngüsünden çıkıp daha sağlıklı bir makroekonomik dengeye ulaşması hem para politikasındaki sıkı duruşun hem de kapsamlı yapısal reformların eşzamanlı ve kararlı bir şekilde yürütülmesine bağlıdır.

Aksi hâlde, swap destekli geçici başarılar, yalnızca kısa vadeli krizleri ötelemekten öteye geçemeyecek ve kalıcı bir istikrar sağlanamayacaktır.

TCMB-Kazakistan Swap Anlaşması ve Ekonomik Etkileri Neler? 

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans  

TCMB-KAZAKİSTAN SWAP ANLAŞMASI VE EKONOMİK ETKİLERİ NELER? 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 24 Nisan 2025 tarihinde Kazakistan Cumhuriyeti Merkez Bankası ile 28 milyar TL veya 423 milyar Kazakistan tengesi değerinde bir ikili para takası (swap) anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, TCMB’nin 2018 sonrası swap portföyünü 28,7 milyar USD’ye çıkarırken, swap anlaşmalarının Türkiye ekonomisi üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkilerini yeniden tartışmaya açtı. Bu makale, TCMB’nin son swap anlaşmasını, mevcut ekonomik konjonktür ve 25 Nisan 2025 tarihli Para Politikası Kurulu (PPK) Toplantı Özeti ışığında değerlendirerek, swap stratejisinin finansal istikrar ve enflasyonla mücadele üzerindeki etkilerini analiz ediyor. Ayrıca, swap anlaşmalarının sürdürülebilirliğini artırmak ve yapısal reformlarla desteklemek için stratejik öneriler sunuyor. 

  1. Swap Anlaşmalarının Türkiye Ekonomisindeki Yeri 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), son yıllarda döviz rezervlerini güçlendirmek ve yerel para birimleri üzerinden ticareti teşvik etmek amacıyla swap anlaşmalarına yönelmiştir. 2018’de Katar ile başlayan bu süreç, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Güney Kore ve son olarak Kazakistan ile yapılan anlaşmalarla genişlemiştir. 24 Nisan 2025 tarihinde TCMB ile Kazakistan Cumhuriyeti Merkez Bankası arasında imzalanan swap anlaşması, 28 milyar TL veya 423 milyar Kazakistan tengesi değerinde bir takas imkânı sağlamakta olup, 3 yıl süreyle geçerli olacak ve tarafların mutabakatıyla uzatılabilecektir. 

Swap anlaşmaları, TCMB’nin brüt rezervlerini artırarak kısa vadeli likidite sağlama ve döviz kuru oynaklığını azaltma hedefiyle uygulanmaktadır. Ancak, net rezervlerin kırılganlığı, swapların borç niteliği ve vade sonunda yaratabileceği riskler, bu stratejinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sorgulamaktadır. Bu makale, TCMB’nin son swap anlaşmasını ekonomik ve finansal dinamikler çerçevesinde ele alarak, swap stratejisinin avantajlarını ve sınırlılıklarını analiz edecek ve yapısal reformlarla desteklenmesi için öneriler sunacaktır. 

  1. TCMB’nin Kazakistan ile Swap Anlaşması: Detaylar ve Bağlam 

TCMB’nin Kazakistan ile imzaladığı swap anlaşması, 24 Nisan 2025 tarihinde Washington’da, TCMB Başkanı Dr. Fatih Karahan ve Kazakistan Merkez Bankası Başkanı Timur Suleimenov tarafından imza altına alınmıştır. Anlaşma, iki ülke arasında yerel para birimleri üzerinden ticareti kolaylaştırmayı ve finansal iş birliğini güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Nominal olarak 28 milyar TL veya 423 milyar Kazakistan tengesi (yaklaşık 0,7 milyar USD) değerinde olan bu anlaşma, TCMB’nin mevcut swap portföyüne eklenerek toplam swap hacmini 28,7 milyar USD’ye çıkarmıştır. 

  1. 1. TCMB’nin Mevcut Swap Portföyü 

TCMB’nin 2018 sonrası swap anlaşmaları şu şekildedir: 

  • Katar: 15 milyar USD 
  • Çin: 6 milyar USD 
  • BAE: 5 milyar USD (2,7 milyar USD kullanıldı ve geri ödendi) 
  • Güney Kore: 2 milyar USD 
  • Kazakistan: 0,7 milyar USD (2025 anlaşması) 
  • Toplam: 28,7 milyar USD (Kullanımda: 19,7 milyar USD) 
  1. 2. Anlaşmanın Ekonomik Bağlamı 

Kazakistan ile yapılan swap anlaşması, TCMB’nin rezervlerini artırma stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak, 25 Nisan 2025 tarihli PPK Toplantı Özeti’ne göre, TCMB’nin brüt rezervleri 22,4 milyar USD azalarak 147,5 milyar USD’ye gerilemiştir. Net rezervlerin ise hâlâ negatif bölgede (-35,4 milyar USD civarında) olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum, swap anlaşmalarının brüt rezervleri artırırken net rezervlerin kırılganlığını çözmediğini göstermektedir. Ayrıca, TL’nin 1 ay vadeli kur oynaklığının %18,9’a yükselmesi ve Türkiye’nin 5 yıllık CDS priminin 343 baz puana çıkması, piyasalardaki belirsizlik ve risk algısının devam ettiğini işaret etmektedir. 

  1. Swap Anlaşmalarının Finansal ve Ekonomik Etkileri 
  1. 1. Kısa Vadeli Avantajlar 

Swap anlaşmaları, TCMB’nin brüt rezervlerini artırarak döviz likiditesi sağlama ve piyasalara güven sinyali verme konusunda etkili bir araçtır. Kazakistan ile yapılan anlaşma, özellikle yerel para birimleri üzerinden ticareti teşvik ederek döviz kuru baskısını azaltabilir. PPK özetinde belirtildiği üzere, swap kaynaklı likidite artışı, yurt içi talebin güçlü seyretmesine katkıda bulunmuş, ancak bu durum enflasyon üzerinde yukarı yönlü bir baskı yaratmıştır. 

  1. 2. Uzun Vadeli Riskler ve Sınırlılıklar 

Swap anlaşmalarının borç niteliği taşıması ve genellikle 1-3 yıl vadeli olması, vade sonunda yenilenmemesi durumunda rezervler üzerinde ciddi bir baskı yaratabilir. Ayrıca, net rezervlerin negatif seyri, TCMB’nin döviz rezervlerini kalıcı olarak artırma konusunda yapısal bir çözüm üretmediğini göstermektedir. PPK özetinde, hanehalkı enflasyon beklentilerinin %59,3’te sabit kalması, TCMB’nin iletişim politikalarının halk nezdinde güven oluşturmakta yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Bu durum, swap anlaşmalarının sağladığı kısa vadeli rahatlamanın, uzun vadeli güven ve istikrar sağlamada sınırlı kaldığını göstermektedir. 

  1. 3. Enflasyon ve Talep Üzerindeki Etkiler 

PPK özetine göre, yurt içi talep ilk çeyrekte öngörülenden yüksek seyretmiş, ancak ivme kaybetmeye başlamıştır. Swap anlaşmaları yoluyla sağlanan likidite, tüketim talebini artırarak enflasyonu körüklemiş; Mart 2025’te yıllık enflasyon %38,1’e gerilese de, gıda fiyatlarındaki artış (taze sebze-meyve ve et ürünleri) enflasyon üzerindeki baskıyı sürdürmüştür. TCMB’nin politika faizini 17 Nisan 2025’te %46’ya yükseltmesi, enflasyonu kontrol altına almada sınırlı bir etki yaratmıştır. 

  1. Swap Stratejisinin Sürdürülebilirliği ve Yapısal Reform İhtiyacı 

Swap anlaşmaları, TCMB’nin rezerv yönetiminde önemli bir araç olsa da, bu stratejinin sürdürülebilirliği birkaç temel soruna bağlıdır. İlk olarak, swapların borç niteliği, vade sonunda yenilenmeme riskini beraberinde getirmektedir. İkinci olarak, net rezervlerin negatif seyri, TCMB’nin dış finansman kırılganlığını çözemediğini göstermektedir. Üçüncü olarak, swap anlaşmalarının sağladığı likidite, yapısal reformlarla desteklenmezse, enflasyonist baskıları artırarak dezenflasyon sürecini baltalayabilir. 

  1. 1. Yapısal Reform Önerileri 
  • Net Rezervlerin Güçlendirilmesi: Swap anlaşmalarına bağımlılığı azaltmak için TCMB, ihracata dayalı büyüme modeli ve doğrudan yabancı yatırımları teşvik eden politikalarla net rezervleri artırmalıdır. Örneğin, Almanya’nın 2000’li yıllarda ihracata dayalı büyüme modeli, cari fazla ve güçlü rezerv birikimiyle sonuçlanmıştır; Türkiye benzer bir stratejiyi benimseyebilir. 
  • Gıda Enflasyonuna Müdahale: Gıda fiyatlarındaki artış, enflasyonun ana sürücülerinden biridir. Tarımsal üretim ve tedarik zincirindeki yapısal sorunları çözmek için tarım reformları ve lojistik altyapı yatırımları yapılmalıdır. 
  • TCMB’nin İletişim Politikası: Hanehalkı enflasyon beklentilerinin yüksek seyretmesi, TCMB’nin güvenilirlik sorununa işaret etmektedir. TCMB, şeffaf ve proaktif bir iletişim politikası benimseyerek halkın ve piyasaların dezenflasyon sürecine olan inancını güçlendirmelidir. 
  • Maliye Politikasıyla Eşgüdüm: PPK özetinde vurgulanan maliye politikasıyla eşgüdüm, TCMB’nin bağımsızlığını zedelemeden uygulanmalıdır. Kamu harcamalarının disipline edilmesi ve yapısal reformlarla desteklenmesi, swap anlaşmalarının etkisini artırabilir. 
  1. 2. Swap Stratejisine Yönelik Öneriler 
  • Çeşitlendirme: TCMB, swap anlaşmalarını çeşitlendirerek riski dağıtmalıdır. Örneğin, Kazakistan ile yapılan anlaşma, daha küçük ölçekli bir adımdır; ancak Avrupa veya Latin Amerika ülkeleriyle yeni anlaşmalar, portföyü daha dengeli hale getirebilir. 
  • Uzun Vadeli Anlaşmalar: Swap anlaşmalarının vadeleri, 3 yıldan daha uzun süreli olacak şekilde müzakere edilmelidir. Bu, vade sonu risklerini azaltabilir. 
  • Yerel Para Kullanımını Artırma: Swap anlaşmaları, yerel para birimleri üzerinden ticareti artırmak için daha etkin kullanılmalıdır. Örneğin, Kazakistan ile yapılan anlaşma, Türk firmalarının tengede ithalat yapmasını teşvik edebilir; bu, döviz talebini azaltarak kur baskısını hafifletebilir. 

5. Swap Anlaşmalarının İkili Yüzü ve Gelecek Perspektifi 

TCMB’nin Kazakistan ile yaptığı son swap anlaşması, kısa vadeli likidite sağlama ve yerel para birimleri üzerinden ticareti teşvik etme açısından olumlu bir adımdır. Ancak, swap anlaşmalarının borç niteliği, net rezervlerdeki kırılganlık ve enflasyon üzerindeki dolaylı etkiler, bu stratejinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sınırlamaktadır. PPK özetinde belirtildiği üzere, TCMB’nin brüt rezervleri 147,5 milyar USD’ye gerilemiş, TL’nin kur oynaklığı %18,9’a yükselmiş ve CDS primi 343 baz puana çıkmıştır; bu, swap stratejisinin yapısal reformlarla desteklenmesi gerektiğini göstermektedir. 

Swap anlaşmaları, TCMB’nin rezerv yönetiminde geçici bir çözüm sunabilir, ancak kalıcı finansal istikrar için yapısal reformlar şarttır. Net rezervlerin artırılması, gıda enflasyonuna yönelik çözümler, TCMB’nin iletişim politikalarının güçlendirilmesi ve maliye politikasıyla eşgüdüm, swap stratejisinin etkisini artırabilir. Türkiye, swap anlaşmalarını bir köprü olarak kullanmalı, ancak uzun vadeli hedeflerini ihracata dayalı büyüme ve doğrudan yabancı yatırımlarla desteklemelidir. Bu yaklaşım hem finansal istikrarı güçlendirecek hem de swap anlaşmalarının ikili yüzünü (kısa vadeli rahatlama, uzun vadeli riskler) dengeleyecektir. 


Kaynakça 

  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2025). Para Politikası Kurulu Toplantı Özeti (DUY2025-28). 
  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2025). Basın Duyurusu: Kazakistan ile Swap Anlaşması. 
  • Anadolu Ajansı (2025). TCMB ile Kazakistan Cumhuriyeti Merkez Bankası Swap Anlaşması Yaptı.