TCMB’nin 2025 Para Politikası ve 25 Nisan PPK Özeti Üzerine Eleştirel Bir Analiz
Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans
TCMB’NİN ENFLASYONLA MÜCADELE VE FİNANSAL İSTİKRAR ARAYIŞI
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 17 Nisan 2025’te politika faizini 350 baz puan artırarak %46’ya yükseltti ve enflasyonla mücadelede kararlı bir duruş sergiledi. Ancak, 25 Nisan 2025 tarihli PPK Toplantı Özeti (DUY2025-28), rezervlerdeki 22,4 milyar USD’lik düşüş, TL’nin %18,9’a varan kur oynaklığı ve yapısal sorunlar nedeniyle dezenflasyon hedeflerinin zorlaştığını gösteriyor. TCMB, enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlanana kadar sıkı para politikasına devam edeceğini belirtse de rezervlerdeki düşüş ve kur oynaklığı gibi finansal piyasalardaki bu gelişmeler hedefleri riske atıyor. Bu yazıda, PPK özetindeki temel noktalar üzerinden TCMB’nin para politikası duruşu ve enflasyon dinamikleri eleştirel bir şekilde analiz ediliyor; uzun vadeli sürdürülebilirlik için yapısal reformlar ve iletişim politikaları öneriliyor.
- PPK Özetinin Temel Bulguları
- Küresel ve Yurt İçi Ekonomik Gelişmeler: PPK özeti, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edildiğini (2025 için %2,1’den %1,7’ye) ve küresel enflasyondaki düşüşün yavaşladığını ortaya koyuyor. Türkiye’de ise Mart 2025’te tüketici fiyatları %2,46 artmış, yıllık enflasyon %38,1’e gerilemiş. Ancak, gıda fiyatlarındaki artış (taze sebze-meyve ve et ürünleri) enflasyon üzerindeki baskıyı sürdürüyor. Yurt içi talep, ilk çeyrekte öngörülenden yüksek seyretmiş, ancak ivme kaybetmeye başladı.
- Finansal Piyasalardaki Gelişmeler: TCMB brüt rezervleri 22,4 milyar USD azalarak 147,5 milyar USD’ye gerilemiş, Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 343 baz puana yükselmiştir. TL’nin 1 ay vadeli kur oynaklığı %18,9’a çıkmış, döviz kuru dalgalanmaları belirginleşmiştir. Kredi büyümesi dezenflasyon patikasıyla uyumlu hale getirilmeye çalışılsa da ihtiyaç kredilerindeki faiz artışları (%54,9) ve kredi kartı harcamalarındaki yükseliş dikkat çekiyor.
- Para Politikası Duruşu: TCMB, enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar sıkı para politikasını sürdüreceğini belirtmiş, ancak “enflasyonda belirgin bozulma” durumunda ek sıkılaştırma yapacağını ifade ederek reaktif bir yaklaşım sergilemiştir. Hane halkı enflasyon beklentileri %59,3’te sabit kalmış, piyasa katılımcılarının 2025 yıl sonu enflasyon beklentisi %30’a yükseldi.
- Eleştirel Değerlendirme: TCMB’nin Stratejisinin Sınırları
- Sıkı Para Politikası: Gerçekçi mi, Yeterli mi?
TCMB’nin sıkı para politikası duruşu, enflasyonla mücadelede kararlılık sinyali verse de uygulamada ciddi eksiklikler barındırmaktadır. Politika faizinin %46’ya yükseltilmesi, yıllık enflasyonun %38,1 olduğu bir ortamda reel faizi sınırlı pozitif (%7,9) bir seviyede tutuyor. Ancak, hane halkı enflasyon beklentilerinin %59,3’te sabit kalması, TCMB’nin iletişim politikalarının halk nezdinde güven oluşturmakta yetersiz kaldığını gösteriyor. Bu durum, TCMB’nin dezenflasyon hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmakta ve piyasaların uzun vadeli enflasyon beklentilerini çıpalama kapasitesini zayıflatıyor.
Ayrıca, TCMB’nin “enflasyonda belirgin bozulma” durumunda ek sıkılaştırma yapacağı yönündeki reaktif yaklaşımı, proaktif bir stratejiden yoksun olduğunu ortaya koymaktadır. Enflasyonun ana sürücülerinden biri olan gıda fiyatlarındaki artış (taze sebze-meyve ve et ürünleri), Ramazan etkisiyle sınırlı değildir; tarımsal üretim ve tedarik zincirindeki yapısal sorunlar, bu sorunun temel nedenidir. TCMB’nin faiz artırımı gibi geleneksel araçlara yaslanması, bu yapısal sorunlara çözüm üretememekte ve dezenflasyon sürecini sürdürülebilir kılmada yetersiz kalıyor. Meselâ, tarımsal üretimde verimliliği artıracak reformlar veya lojistik altyapı yatırımları, gıda enflasyonunu kontrol altına almada faiz artırımlarından daha etkili olabilir.
- Rezervlerdeki Düşüş ve Kur Oynaklığı: Yapısal Kırılganlık Devam Ediyor
PPK özetinde, TCMB brüt rezervlerinin 22,4 milyar USD azalarak 147,5 milyar USD’ye gerilediği belirtilmektedir. Net rezervlerin ise hâlâ negatif bölgede olduğu tahmin ediliyor (yaklaşık -35,4 milyar USD). Bu durum, TCMB’nin swap anlaşmalarına olan bağımlılığını ve dış finansman kırılganlığını bir kez daha ortaya koyuyor. Swap anlaşmaları brüt rezervleri artırırken net rezervlerin kırılganlığını çözememektedir. 2025’te rezervlerin daha da azalması, swap stratejisinin uzun vadeli bir çözüm olmadığını ve TCMB’nin döviz rezervlerini güçlendirmek için daha kalıcı adımlar atması gerektiğini gösteriyor.
TL’nin 1 ay vadeli kur oynaklığının %18,9’a yükselmesi, piyasalardaki belirsizliğin devam ettiğini ve TL’ye olan güvenin hâlâ tam olarak sağlanamadığını işaret etmektedir. CDS priminin 343 baz puana yükselmesi, Türkiye’nin uluslararası risk algısının arttığını göstermektedir. TCMB’nin “TL’de reel değerlenme” hedefi, bu koşullarda oldukça zor bir hedef olarak öne çıkmaktadır. Rezerv kırılganlığı ve kur oynaklığı, TCMB’nin finansal istikrarı sağlama kapasitesini sınırlamakta ve para politikasının etkinliğini zayıflatıyor.
- Kredi Büyümesi ve Finansal Piyasalar: Dengelenme mi, Baskılama mı?
TCMB’nin kredi büyümesini dezenflasyon patikasıyla uyumlu hale getirme çabası, zorunlu karşılık uygulamalarında yapılan değişikliklerle (meselâ, yabancı para ticari kredilerde aylık büyüme sınırı %1,5’ten %1’e düşürülmesi) destekleniyor. Ancak, ihtiyaç kredilerindeki faiz artışları (%54,9) ve bireysel kredi büyümesindeki yavaşlama, tüketici talebini baskılamakta ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecek bir risk oluşturuyor. Öte yandan, PPK özetinde yurt içi talebin hâlâ “öngörülenden yüksek” olduğu belirtiliyor; bu, TCMB’nin faiz artırımlarının henüz istenen etkiyi oluşturmadığını ve daha sert sıkılaştırma adımları gerekebileceğini düşündürüyor.
Kredi kartı harcamalarındaki artış, hane halkının yüksek enflasyon ortamında tüketim alışkanlıklarını finanse etme çabası olarak yorumlanabilir. Ancak, bu durum, borçlanma seviyelerini artırarak uzun vadede finansal istikrarı tehdit edebilir. TCMB’nin bu trendi yakından izlemesi ve bireysel borçlanmayı kontrol altına alacak ek makro ihtiyati önlemler alması gerekiyor.
- Küresel Riskler ve Türkiye’nin Pozisyonu
PPK özeti, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edildiğini ve korumacı ticaret politikalarının arttığını belirtmektedir. Küresel enflasyondaki katılık ve merkez bankalarının temkinli faiz indirim yaklaşımı, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilere yönelik portföy girişlerini sınırlıyor. DİBS piyasasına 1,3 milyar USD net giriş olsa da hisse senedi piyasasından çıkışların devam etmesi, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan güveninin hâlâ tam olarak geri gelmediğini gösteriyor.
TCMB’nin “dış talebin kademeli toparlanacağı” öngörüsü, küresel belirsizlikler ışığında iyimser bir beklenti olarak öne çıkarıyor. İhracata dayalı bir ekonomi olan Türkiye için, küresel ticaretteki korumacı eğilimler ciddi bir risk oluşturuyor. Bu durum, TCMB’nin dış talep projeksiyonlarını daha gerçekçi bir zemine oturtması ve ihracatı destekleyici yapısal reformlara odaklanması gerektiğini gösteriyor.
- TCMB’nin İletişim ve Güven Sorunu
TCMB’nin “maliye politikasıyla eşgüdüm” vurgusu, hükümetle koordinasyonun arttığını gösterse de bu durum TCMB’nin bağımsızlığı konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Geçmişte, TCMB’nin faiz politikalarında siyasi baskılar etkili olmuş ve bu durum, piyasaların TCMB’ye olan güvenini zedeledi. PPK özetinde, hanehalkı enflasyon beklentilerinin %59,3’te sabit kalması, TCMB’nin dezenflasyon sürecine olan inancı halka yeterince geçiremediğini düşündürüyor.
Geçmişte para politikası kararlarının siyasi müdahalelere açık olduğu dönemlerin yaşanmış olması, TCMB’nin iletişim stratejisine dair güven sorununu daha da derinleştiriyor. PPK özetinde sıkı para politikası duruşuna dair verilen taahhütlerin altı çizilse de kamuoyunda ve piyasalarda bu taahhütlerin uygulanabilirliğine dair şüpheler mevcut. Ayrıca, politika değişimlerinin nedenlerine dair şeffaflık eksikliği, beklenti yönetimini zorlaştırmakta ve enflasyon beklentilerinin çıpalanmasını engelliyor. TCMB’nin iletişim politikasında sadece teknik açıklamalara değil, aynı zamanda tutarlı bir strateji anlatısına ve hedeflere yönelik güven artırıcı adımlara odaklanmalı. Güven inşası için; orta vadeli enflasyon hedefleri, rezerv yönetim stratejileri ve makro ihtiyati politika setleri hakkında daha net ve periyodik bilgilendirme yapılmalı.
- TCMB’nin Sürdürülebilir Dezenflasyon ve Finansal İstikrar İçin Yol Haritası
TCMB’nin mevcut para politikası, kısa vadede enflasyonu kontrol altına almak için bir araç olsa da yapısal sorunlar ve küresel riskler nedeniyle uzun vadeli bir çözüm sunmuyor. Aşağıda, TCMB’nin sürdürülebilir bir dezenflasyon ve finansal istikrar stratejisi için öneriler sunuluyor:
- Proaktif Para Politikası: TCMB, reaktif değil, enflasyon risklerini önden görerek erken aksiyon almalı. Faiz artırımları, talep yönetimi ve arz taraflı yapısal önlemlerle desteklenmeli.
- Net Rezervlerin Güçlendirilmesi: Swap anlaşmalarına bağımlılığı azaltmak için TCMB, ihracata dayalı büyüme modeli ve doğrudan yabancı yatırımları teşvik eden politikalarla net rezervleri artırmalı. Almanya’nın 2000’li yıllarda uyguladığı ihracata dayalı büyüme modeli, Türkiye için bir örnek olabilir.
- Kur Oynaklığını Azaltacak Önlemler: TL’nin kur oynaklığını azaltmak için TCMB, döviz piyasalarında daha aktif bir rol oynayabilir. Yerel para birimleri üzerinden ticareti teşvik eden swap anlaşmaları daha etkin kullanılabilir, böylece döviz talebi azaltılabilir.
- Enflasyonla Mücadelede Arz Taraflı Reformlar: Gıda enflasyonu, Türkiye’de enflasyonun ana sürücülerinden biri. TCMB, hükümetle iş birliği yaparak tarımsal üretim reformları, tedarik zinciri altyapısının iyileştirilmesi ve bölgesel kalkınma projeleri üzerinde çalışmalı. Meselâ, taze sebze-meyve fiyatlarındaki volatiliteyi azaltmak için soğuk zincir altyapısı geliştirilebilir; bu, lojistik maliyetleri de düşürebilir.
- Makro İhtiyati Politikaların Güçlendirilmesi: Hanehalkı ve KOBİ borçlanmasını makul seviyelerde tutmak için ihtiyaç kredileri ve kredi kartı harcamalarına yönelik ek önlemler alınmalı. Bu, finansal istikrarı destekleyecektir.
- İletişimde Şeffaflık ve Tutarlılık: TCMB, halk ve piyasalar nezdindeki güvenilirliğini artırmak için şeffaf ve proaktif bir iletişim politikası benimsemeli. Para politikası kararlarının gerekçeleri net bir şekilde paylaşılmalı, orta vadeli hedefler ve stratejiler açıklıkla sunulmalı. Hanehalkı enflasyon beklentilerini düşürmek için düzenli bilgilendirme kampanyaları ve eğitim programları düzenlenmeli. “Ne olursa sıkı duracağız” yerine “hangi koşulda ne yapacağımız belli” mesajı verilerek güven inşa edilmeli.
- Maliye Politikasıyla Dengeli Eşgüdüm: Maliye politikasının para politikasını destekleyici olması sağlanmalı, ancak bu eşgüdüm TCMB’nin bağımsızlığını zedelemeden yürütülmeli. Kamu harcamalarında disiplin ve gelir artırıcı yapısal reformlar devreye alınarak TCMB’nin para politikasının etkinliği artırılabilir.
- TCMB’nin Gelecek Perspektifi
25 Nisan 2025 tarihli PPK Toplantı Özeti, TCMB’nin enflasyonla mücadelede sıkı para politikasına olan bağlılığını ortaya koysa da mevcut uygulamanın sınırlılıklarını ve yapısal zafiyetleri de gözler önüne seriyor. Sadece faiz artışlarına dayalı bir strateji, yapısal reformlarla desteklenmedikçe, dezenflasyon sürecini sürdürülebilir kılmakta yetersiz kalacaktır. Rezervlerdeki düşüş, kur oynaklığı ve CDS primindeki artış, TCMB’nin finansal istikrarı sağlama kapasitesini sınırlamakta ve para politikasının etkinliğini zayıflatıyor.
TCMB’nin uzun vadeli başarısı, yalnızca faiz politikalarına değil, yapısal reformlara ve güven inşa etmeye odaklanmasına bağlı. Net rezervlerin güçlendirilmesi, gıda enflasyonuna yönelik çözümler, şeffaf iletişim politikaları ve maliye politikasıyla dengeli eşgüdüm, TCMB’nin dezenflasyon ve finansal istikrar hedeflerine ulaşmasını sağlayabilir. Türkiye ekonomisi, mevcut kırılganlıkları aşmak için TCMB’nin proaktif ve yapısal bir yaklaşım sergilemesini bekliyor.
Kaynakça
- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2025). Para Politikası Kurulu Toplantı Özeti (DUY2025-28).
- International Monetary Fund (2025). World Economic Outlook, April 2025.