Aşkın Sanata Dönüştüğü Yer: Tac-Mahall
Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı
Aşkın Sanata Dönüştüğü Yer: Tac-Mahall
Tac-Mahall; Baburlular (Hindistan Türk Devleti: 1526/1858)’ın başkenti Agra’da bütün ihtişamıyla göz kamaştıran bir Türk sanat şaheseridir. Bu harikulâde aşk abidesini 1631-1653 yılları arasında yaptıran ise IV. Baburlu hükümdarı Şah-ı Cihan’dır.
Jumna (Yamuna) Nehri’nin kıyısında görenleri adeta büyüleyen dünyaca ünlü Tac-Mahall’in anıt kısmı yaklaşık 12 dönümlük bir alanı kaplar. Büyük bahçesiyle, eserin tamamı eserden birkaç misli daha büyüktür. Bir karşılaştırma yapacak olursak; Sultan Ahmed Camii’nin kubbe yüksekliği 43 metre iken Tac- Mahall’in kubbe yüksekliği ise 82 metredir.
Oturum alanı olarak yanlara pek fazla yayılmamış olan Tac-Mahall, derli topluca bir görünüm arz etmektedir.
Bu şaheserin tamamında damarsız beyaz mermer kullanılmıştır. Anıtın dört köşesindeki her biri 42 metre yüksekliğindeki dört minare, İstanbul minareleri kadar ince ve yüksek olmasa da, eserin zarafetini tamamlar mahiyettedir.
Gece mehtabın ve gündüz güneş ışığının farklı saatlerde abidenin farklı cephelerine yansıması Tac-Mahall’in manzarasını her an değiştirmekte ve ona farklı bir güzellik katmaktadır. Abidenin bahçesindeki mermer havuza düşen yansıması da buradaki zarafetin bir parçasıdır.
Çok yüksek bir teknik bilginin eseri olan kubbenin altında her birinin yüksekliği 32 metre olan dört yanda dört kapı vardır. Abidenin dört yanına Ya-Sin Suresi benzersiz bir sanatkârlıkla nakşedilmiştir.
İstanbullu Settar Efendi’nin eseri olan bu yazı, mermere uzaktan kabartma gibi görünecek şekilde oyulmuştur. Harfler yükseğe çıkıldıkça büyütüldüğünden 30 metre yüksekteki satırlarla aşağıdaki satırlardaki harfler aynı büyüklükte görülmektedir.
Abidenin duvarları ve iç bölümleri akustik kurallarına uyularak yapıldığından, burada Kur’an okunduğunda insanı etkileyici yankılar ard arda duyulur. Türbenin içindeki mermer duvarlar yüz binlerce kıymetli taşlarla yapılmış çiçek, demet ve tezyinatlı İslâm yazısıyla süslüdür.
Türbenin içinde beş oda vardır. Büyük odada Ercemend Banu ve Şah-ı Cihan’ın sandukaları bulunmaktadır. Şah-ı Cihan öldüğü zaman çok sevdiği hatta sevgiden de öte âşık olduğu eşinin yanına gömülmüştür. Böylece iki büyük âşık bu büyük abidenin altında yan yana yatmaktadırlar.
Abidenin bahçesine Tac-Mahall’e yakışır güzellikte bir cümle kapısından girilmektedir. Bu bahçede bir camii ve daha birçok bina vardır. Tac-Mahall’in genel görünüşü bu binalarla birlikte tam bir bütünlük oluşturmakta ve her parça diğerini tamamlamaktadır.
Tac-Mahall uzaktan kendisine yaklaşıldıkça her adımda farklı bir zarafeti ve güzelliği ile ziyaretçilerini hâlâ büyülemektedir.
Şah-ı Cihan, bu muazzam ve muhteşem abide için bütün dünyadan ünlü sanatkâr mimarlar çağırmıştır. Bu güzel eser için kendisine sunulan bu projelerden en güzel projeyi yani Mimar Sinan’ın talebesi Mehmed İsa Efendi’nin projesini beğenerek uygulamaya koymuştur.
Böylece yapılışı 22 yılda tamamlanan dünyanın en zarif, en harikulâde anıtının baş mimarlığını Mehmed İsa Efendi yaparken, bu muhteşem abiden azametli kubbesini de yine Mimar Sinan’ın talebelerinden İstanbullu Mimar İsmail Efendi yapmıştır. Mermerler üzerindeki hatları ise yine İstanbul’dan getirilen Hattat Settar Efendi oymuştur.
Dünyanın en iyi ustalarının yaptığı ve dünyanın en büyük mimarlık şaheseri olan bu harika abideyi yaptıran büyük kudret; Şah-ı Cihan’ın karısı Ercemend Banu’ya olan dillere destan aşkıydı.
Şah-ı Cihan’ın eşine duyduğu aşkı, sevgisi herkes tarafından bilinmekteydi. İmparotiçe unvanını taşıyan ve “Mümtaz-Mahall” (seçkin mevki) diye anılan bu hanım efendi yaşadığı sürece, Şah-ı Cihan asla başka bir kadınla ilgilenmemiştir.
Ercemend Banu Hanım Efendi on dördüncü doğumunu yapınca hakkın rahmetine kavuşmuştur. Eşinin ölümüne sonsuz derecede üzülen Şah-ı Cihan, Ercemend Banu adını ölümsüzleştirmek için bir anıt-kabir yapmaya karar verdi.
Bu anıt firavunların piramitleri gibi bir taş yığını olmayacak, Ercemend Banu’nun güzellik, zarafet ve aşkına yakışır bir eser halinde, gelecek nesillerin hayranlığını kazanacaktı.
İşte tarihin bu büyük insanlarının yüce aşkları böylece dünya harikası bir sanat şaheserine dönüştü.(1)
_______________________________________________________________________________________
- (1) Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar (Ankara-1996), 1/872; Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar (İstanbul-1969), 263-267; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi (İstanbul-1992), 9/462-500; İslâm Ansiklopedisi (TDV, İstanbul-1988), 1/450-451; Yeni Rehber Ansiklopedisi (İstanbul-1994), 18/314-315.