DR. MURAT ERGÜVEN
İslâmi Finans Niçin Doğmuş Olabilir?

Dr. Murat Ergüven I Ekonomi & Finans

İSLÂMİ FİNANS VE KÜRESEL SERMAYE: YENİ BİR SİSTEM Mİ, STRATEJİK HAMLE Mİ?

2000’li yıllardan sonra HSBC, Citibank ve diğer küresel finans devlerinin İslâmi finans sistemine yatırım yapmaları dikkat çekici bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Faizsiz ekonomi prensibine dayalı olan İslâmi finans, geleneksel kapitalist sistemle çelişiyor gibi görünse de Batılı bankalar ve finansal aktörler bu sistemi kendi bünyelerine dahil etmek için büyük adımlar atıyorlar.

Bu durum iki kritik soruyu gündeme getiriyor:

  1. Küresel finans devleri, kapitalizmin çöküşünü öngörerek yeni bir finansal sisteme mi hazırlanıyorlar?
  2. Faiz hassasiyeti nedeniyle finans sistemine dahil olmayan büyük miktardaki yastık altı tasarrufları küresel sermaye kontrolüne çekmek için mi bu yatırımları yapıyorlar?

Bu makalede, bu iki ihtimali ele alarak, küresel finans aktörlerinin İslâmi finans üzerindeki etkisini değerlendireceğiz.

  • 1) Kapitalizmin Çöküşüne Karşı Yeni Bir Finansal Sistem mi?

Kapitalist sistemin sürdürülemez hale geldiği artık birçok ekonomist tarafından kabul edilen bir gerçek. Borç ekonomisi, enflasyon ve gelir adaletsizliği gibi sorunlar, mevcut ekonomik modelin büyük bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Bu noktada, küresel finans devlerinin İslâmi finans sistemine yönelmesi, kapitalizmin çöküşü sonrası için bir hazırlık olabilir mi?

Alternatif Model Geliştirme Çabası

Kapitalist sistemin tıkandığını gören büyük bankalar, faizsiz sistemin nasıl çalıştığını anlamak ve gelecekte bu modele geçiş yapmak için hazırlık yapıyor olabilir.

İslâmi finans, faizsiz işlem yapması nedeniyle daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir model olarak görülebilir.

Sistemi Kontrollü Bir Şekilde Dönüştürmek

Eğer kapitalizm çökerse, mevcut finansal elitlerin kontrolü kaybetmesi mümkün olabilir.

Ancak, İslâmi finans gibi yeni bir modeli kendi bünyelerine dahil ederlerse, değişime rağmen kontrolü kaybetmemiş olurlar.

Bu yüzden, İslâmi finansı tamamen dışarıda bırakmak yerine, onu kendi içlerine entegre ederek yönetmek istiyor olabilirler.

Dijital Para ile Birleşen Yeni Finansal Düzen

Küresel sermaye, fiziksel parayı ortadan kaldırıp dijital paraya geçiş yapmayı hedefliyor.

Merkez Bankası Dijital Paraları (CBDC) ve blokzincir teknolojileri, faizsiz finans sistemine entegre edilebilir ve küresel finans devleri bu süreci kontrol edebilir.

Böylece, İslâmi finans modeli gibi görünen ama aslında tamamen küresel elitlerin denetiminde olan bir sistem kurulabilir.

Sonuç olarak, büyük bankalar kapitalizmin çöküşünü öngörerek İslâmi finans sistemini alternatif bir model olarak test ediyor ve geleceğe hazırlık yapıyor olabilir.

  • 2) Faiz Hassasiyetinden Dolayı Sisteme Dahil Olmayan Paranın Çekilmesi mi?

Dünya genelinde milyonlarca insan faiz hassasiyeti nedeniyle geleneksel bankacılık sistemine güvenmiyor ve finansal sistemin dışında kalmayı tercih ediyor. Bu durum, yastık altı tasarrufların büyümesine ve küresel finans sisteminin bu kaynaktan mahrum kalmasına yol açıyor.

Küresel bankalar, bu parayı sisteme çekmek için İslâmi finans modelini bir araç olarak mı kullanıyor?

Trilyon Dolarlık Bir Pazar

İslâmi finansın büyüklüğü 3 trilyon doları aşmış durumda ve her yıl hızla büyüyor. Özellikle Körfez ülkeleri, Türkiye, Malezya, Endonezya ve Afrika’da İslâmi finans talebi giderek artıyor.

HSBC, Citibank gibi bankalar, bu büyük pazarı keşfettikleri için İslâmi bankacılık hizmetleri sunmaya başladı.

Yastık Altındaki Parayı Çekme Stratejisi

Faiz hassasiyeti nedeniyle finansal sisteme dahil olmayan büyük miktarda tasarruf, küresel sermaye için kayıp bir kaynak.

Küresel bankalar, İslâmi finans etiketi altında faizsiz sistemler sunarak bu paranın sisteme girmesini sağlamak istiyor olabilir.

Bu sayede, Müslüman ülkelerdeki büyük tasarruf havuzu küresel finans sistemine entegre edilebilir.

Gerçekten Faizsiz mi, Yoksa Görünürde mi?

Batılı bankaların sunduğu İslâmi finans ürünlerinin gerçekten faizsiz olup olmadığı tartışmalı.

Faiz yerine “kâr payı”, “hizmet bedeli” gibi kavramlarla yapılan işlemler, gerçekte faizsiz mi, yoksa sadece farklı bir isimle mi sunuluyor?

Eğer gerçekten faizsizse bile, bu sistem küresel sermayenin kontrolünde olduğu sürece bağımsız bir finansal alternatif olamaz.

Neticede, HSBC ve Citibank gibi dev finans kuruluşlarının İslâmi finans sistemine yatırım yapması, faiz hassasiyeti nedeniyle sisteme dahil olmayan büyük tasarrufları çekmek için bir strateji olabilir.

Küresel Sermaye İslâmi Finansı Gerçekten Destekliyor mu?

İslâmi finansın Batılı finans kurumları tarafından benimsenmesi, yüzeysel olarak bakıldığında olumlu bir gelişme gibi görünebilir. Ancak derinlemesine incelendiğinde, bu sürecin İslâmi finansın bağımsız büyümesine değil, küresel finans sistemine entegre edilerek kontrol altında tutulmasına hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

Küresel bankalar, iki temel hedef doğrultusunda İslâmi finansı yönlendiriyor olabilir:

  1. Kapitalizmin çöküşü sonrası için alternatif bir sistem inşa etmek ve bu sistemi kendi kontrollerinde tutmak.
  2. Faiz hassasiyeti nedeniyle sisteme dahil olmayan büyük tasarrufları küresel finans sistemine çekmek.

Bu süreç, gerçekten faizsiz bir ekonomi modeli sunuyor mu, yoksa sadece yeni bir kontrol mekanizması mı oluşturuyor? Bu sorunun cevabı, İslâmi finansın kimler tarafından ve nasıl yönetildiğine bağlı. Eğer bağımsız, şeffaf ve gerçekten faizsiz bir finans modeli geliştirilemezse, küresel sermayenin bu sistemi kendi lehine manipüle etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Gerçek Bir Alternatif Mümkün mü?

Bugünkü tabloya baktığımızda, gerçekten faizsiz ve bağımsız bir finans sistemi oluşturmanın zorluklarını görüyoruz. Ancak, bu sistemin küresel sermayenin kontrolüne girmemesi için şu adımlar atılabilir:

Bağımsız ve yerel İslâmi finans kurumları güçlendirilmelidir.

Devletler, İslâmi finansı küresel bankalardan ve merkez bankalarından bağımsız olarak yönetmelidir.

Dijital para ve blockchain tabanlı manipülasyondan uzak yeni finans modelleri araştırılmalıdır.

Gerçekten bağımsız bir faizsiz finansman modeli mümkün mü, yoksa bu süreç kaçınılmaz olarak küresel finansın kontrolüne mi geçecek?

TCMB, 18 Yıl Aradan Sonra Niçin Likidite Senedi İhraç Etti?

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI (TCMB) LİKİDİTE SENEDİ İHRACI: AMAÇLAR VE ETKİLER

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 18 yıl aradan sonra ilk kez likidite senedi ihraç ederek piyasadaki fazla likiditeyi çekmeyi ve parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmeyi hedefliyor. Bu adım, enflasyonla mücadele ve finansal istikrar açısından kritik bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

TCMB’nin Likidite Senedi İhracının Detayları

TCMB, 24 Mart 2025 tarihinde 30 gün vadeli ve 50 milyar TL nominal değerli likidite senedi ihracı için ihale açtı. İhaleye gelen 84,2 milyar TL’lik teklife karşılık, 18,4 milyar TL’lik kabul gerçekleşti. Ortalama basit faiz oranı %47,69, bileşik faiz oranı ise %59,65 olarak belirlendi. Bu ihale, TCMB’nin piyasadaki fazla likiditeyi çekme ve enflasyonist baskıları azaltma çabalarının bir parçasıdır.

Likidite Senetlerinin Amaçları ve Kullanımı

Likidite senetleri, Merkez Bankası’nın piyasadaki fazla likiditeyi çekmek için kullandığı kısa vadeli menkul kıymetlerdir. TCMB’nin bu aracı kullanmadaki başlıca amaçları şunlardır:

  • Enflasyonist baskıları hafifletmek: Fazla likiditenin çekilmesi, para arzını azaltarak enflasyonun kontrolüne katkı sağlar.
  • Faiz oranlarını yönetmek: Piyasa faizlerinin aşırı dalgalanmasını önlemek için para politikasına destek sunar.
  • Döviz kuru istikrarına katkı sağlamak: TL’nin değer kaybını sınırlamak için piyasadaki fazla TL’nin geri çekilmesine yardımcı olur.
  • Parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmek: TCMB’nin politika araçlarının daha etkin çalışmasını sağlar. Para politikasının etkinliğini artırarak finansal istikrar sağlar.

18 Yıl Sonra Neden Tekrar Kullanıldı?

TCMB’nin 18 yıl aradan sonra yeniden bir para politikası aracına başvurması, mevcut ekonomik koşulların ciddiyetini ve alternatif araçlara duyulan ihtiyacı göstermektedir. Bu adım, para politikasının etkinliğini artırarak ekonomik istikrarı sağlama yolunda önemli bir hamledir ve TCMB’nin fiyat istikrarına olan kararlılığını ortaya koymaktadır.

Bu kararın temel nedenleri şunlardır:

  • Piyasadaki aşırı TL likiditesi: 2023-2024 yıllarında uygulanan genişleyici politikalar nedeniyle piyasada fazla likidite birikmiştir. Faiz artırımları kredi talebini azaltabilir ancak piyasada dolaşan fazla parayı doğrudan çekmez. Bu nedenle TCMB, piyasadaki fazla TL’yi çekerek enflasyonist baskıları ve döviz kuru dalgalanmalarını azaltmak amacıyla likidite senedi ihraç etmiştir.
  • Faiz artırımının sınırlı etkisi: TCMB’nin politika faizini artırması, doğrudan kredi maliyetlerini yükselterek tüketimi ve yatırımları azaltabilir, ancak piyasada mevcut olan fazla likiditeyi (para arzını) doğrudan ortadan kaldırmaz. Sadece kredi talebini azaltarak dolaylı bir sıkılaştırma etkisi meydana getirir. Böylece düşen talep enflasyonist baskıları hafifletir. Eğer bankalar ödememe riskine karşı kredi vermekten kaçınırsa, para piyasada dolaşmaya devam eder ve enflasyonist baskılar sürebilir. Likidite senetleri sayesinde bankaların fazla rezervleri doğrudan çekilerek piyasa daha hızlı sıkılaştırılabilir.
  • Sterilizasyon ihtiyacı: TCMB, önceki yıllarda piyasaya enjekte edilen fazla TL’yi geri çekmek (sterilize etmek) için doğrudan araçlara ihtiyaç duymaktadır. Çünkü faiz artırımları uzun vadeli ve dolaylı bir etki oluştururken, likidite senetleri para arzını anında azaltır. Bu sayede TCMB, parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmeyi ve sıkı para politikasını desteklemeyi hedeflemektedir.
  • Faiz artırımının ekonomik maliyeti: TCMB faiz oranlarını belirli bir seviyeye kadar artırabilir, ancak çok yüksek faiz oranları yatırım ortamını bozarak ekonomik daralmaya (resesyona) yol açabilir. Bu nedenle, faiz artışının ötesinde ek sıkılaştırma önlemleri devreye alınmaktadır. Likidite senetleri, faiz oranlarını daha fazla artırmaya gerek kalmadan ek sıkılaştırma sağlayarak ekonomik dengeleri koruma açısından kritik bir rol oynamaktadır.

Bu çerçevede, faiz artırımı tek başına yeterli olmayıp, doğrudan para arzını azaltan likidite senetleri önemli bir tamamlayıcı araç olarak devreye girmektedir.

TCMB’nin likidite senedi ihraç etmesi, enflasyonist baskıları azaltmak ve döviz kuru istikrarını sağlamak için alınmış stratejik bir karar olarak değerlendirilebilir. Bu hamle, para politikasının daha etkin hale getirilmesine katkı sağlayarak finansal istikrarı güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Faiz Artırımı ve Likidite Senedi İhracı Arasındaki Farklar

TCMB’nin aynı anda hem faiz artırımı yapması hem de likidite senedi ihraç etmesi, bu iki aracın farklı etkiler meydana getirmesinden kaynaklanmaktadır:

  • Faiz artırımı, kredi maliyetlerini yükseltir, tüketimi ve yatırımı yavaşlatır. Ancak piyasadaki mevcut para arzını doğrudan azaltmaz. Sadece kredi talebini azaltarak dolaylı bir sıkılaştırma etkisi oluşturur. Düşen talep enflasyonist baskıları hafifletir.
  • Likidite senedi ihracı, bankaların elindeki fazla TL’yi çekerek doğrudan para arzını azaltarak sıkılaştırma yapar. Yani faiz artırımı gibi dolaylı değil, doğrudan para arzını azaltıcı bir etki meydana getirir. Böylece enflasyonist baskılar doğrudan kontrol altına alınır.

Likidite Senedi İhracı Nasıl İşliyor?

  1. TCMB, likidite senedi ihraç eder.
  2. Bankalar, TCMB’nin ihraç ettiği likidite senetlerini satın alarak karşılığında TL verir.
  3. Fazla likidite TCMB’ye geri dönerek para arzı daraltılır, piyasadaki TL miktarı azalır.
  4. Bankaların kredi verme kapasitesi sınırlanır, böylece kredi genişlemesi kontrol altına alınır.
  5. Enflasyonist baskılar doğrudan azaltılır.

TCMB’nin Bu Adımının Olası Sonuçları

TCMB’nin bu politikayı uygulaması, mevcut ekonomik sıkışıklığın geleneksel yöntemlerle yönetilemeyecek kadar derin olduğunu göstermektedir. Bu nedenle TCMB, faiz artırımıyla birlikte likidite senetleri gibi tamamlayıcı araçlara başvurmaktadır.

TCMB’nin likidite senedi ihraç etmesi, para politikası açısından önemli sonuçlar doğuracaktır:

  • Enflasyon kontrolü: Piyasadaki fazla TL’nin çekilmesi, enflasyonist baskıların azaltılmasına katkı sağlayacaktır.
  • Döviz kuru istikrarı: TL’nin aşırı değer kaybını önlemek için döviz piyasalarındaki oynaklığı sınırlayabilir.
  • Faiz politikasına destek: Faizleri aşırı artırmaya gerek kalmadan sıkılaşma sağlanabilir.
  • Bankaların likidite yönetimi: Bankaların elinde fazla TL rezervi bulunmaması, kredi mekanizmasını daha kontrollü hale getirebilir.

Bundan Sonra Ne Olacak?

TCMB’nin bu adımı, piyasaların tepkisine ve enflasyonla mücadeledeki başarısına bağlı olarak sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmelidir. Önümüzdeki dönemde şu sorular kritik önem taşıyacaktır:

  • TCMB likidite çekme operasyonlarını sürdürecek mi?
  • Bankaların bilançoları bu politikadan nasıl etkilenecek?
  • Faiz artışı ve likidite senedi ihracı yeterli olmazsa hangi ek önlemler alınacak?
  • Küresel yatırımcılar bu adımı nasıl okuyacak? TL üzerindeki etkileri ne olacak?

Sonuç olarak, TCMB’nin 18 yıl sonra likidite senedi ihraç etmesi, mevcut ekonomik sıkışıklığın ciddiyetini ve geleneksel para politikası araçlarının yetersiz kaldığını ve daha radikal adımların gündemde olduğunu göstermektedir. Piyasadaki fazla TL’nin doğrudan çekilmesi, enflasyon ve döviz kuru üzerindeki baskıları azaltmayı amaçlayan bir hamledir. Ancak, bu adımın uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağını ve piyasalar tarafından nasıl karşılanacağını izlemek gerekmektedir. Finansal piyasaların bu adımlara vereceği tepki, önümüzdeki dönemde ekonomik gidişatı belirleyecek kritik faktörlerden biri olacaktır.

Vakıf ve Kooperatiflerde MikroFon Sistemi

Dr. Murat Ergüven / Araştırmacı Yazar

VAKIF VE KOOPERATİFLERDE MİKRO FİNANS SİSTEMİ

Günümüzde finansal hizmetlere erişim, ekonomik kalkınmanın en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Ancak, düşük gelirli bireyler ve küçük ölçekli işletmeler, geleneksel bankacılık sistemine erişimde ciddi zorluklar yaşamaktadır. Yüksek faiz oranları, teminat gereklilikleri ve bürokratik engeller, finansal hizmetlerin geniş kitlelere ulaşmasını zorlaştırmaktadır. 

Bu noktada “mikro finans”, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadelede önemli bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Mikro finans, küçük ölçekli krediler, tasarruf sistemleri ve diğer finansal hizmetler aracılığıyla bireylerin ekonomik faaliyetlerde bulunmalarını sağlar. Ancak İslâm ekonomisi açısından bakıldığında, faiz içeren finansman yöntemleri meşru değildir. Bu nedenle, “faizsiz mikro finans modelleri” geliştirilmiş ve “vakıf ile kooperatifler” gibi sosyal dayanışma temelli kurumlar üzerinden uygulanmaya başlanmıştır. 

Bu çalışmada, mikro finans kavramı ele alınarak, vakıf ve kooperatif sistemleri üzerinden nasıl etkin bir şekilde uygulanabileceği incelenecektir. Hangi modelin daha sürdürülebilir olduğu tartışılacak ve İslami mikro finans sisteminin başarılı örneklerine yer verilecektir.

Mikro Finans Nedir?

Mikro finans, düşük gelirli bireylerin veya küçük işletmelerin geleneksel bankacılık sistemine erişim sağlayamadığı durumlarda, finansal hizmetlere ulaşmasını amaçlayan bir sistemdir. Mikro finans kapsamında verilen hizmetler arasında “küçük ölçekli krediler (mikro krediler), tasarruf hesapları, sigorta ve finansal eğitim” gibi unsurlar bulunur. 

Bu sistem, özellikle yoksullukla mücadelede ve ekonomik kalkınmada etkili bir araç olarak görülmektedir. Nobel ödüllü Muhammed Yunus’un kurduğu “Grameen Bankası”, mikro finansın başarılı bir örneğidir. Yunus’un modelinde, yoksul kadınlara faizsiz veya düşük faizli krediler verilmiş ve bu kadınlar kendi işlerini kurarak gelir elde etmiştir. 

İslâm’da faiz yasak olduğu için, mikro finans sisteminde “faizsiz finansman” modelleri geliştirilmiştir. “Kâr-zarar ortaklığı (Mudaraba), ortak yatırım (Müşaraka), faizsiz kredi (Karz-ı Hasen)” gibi yöntemler, İslâmi mikro finans araçları olarak öne çıkmaktadır. 

Mikro Finansın Vakıf ve Kooperatiflerde Uygulanabilirliği

Mikro finans sisteminin “vakıf” ve “kooperatifler” aracılığıyla işletilmesi mümkündür. Ancak her iki modelin avantajları ve işleyiş farkları bulunmaktadır. 

  • Vakıflar Üzerinden Mikro Finans

      Vakıflar, İslâm dünyasında tarihi olarak sosyal adaleti sağlamada önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı’dan günümüze, vakıflar eğitim, sağlık, fakirlere yardım gibi birçok alanda faaliyet göstermiştir. 

      Vakıflar aracılığıyla mikro finansın işletilmesi şu şekillerde olabilir: 

      Karz-ı Hasen Kredileri: İhtiyaç sahibi kişilere faizsiz ve belirli bir süre sonra geri ödenmek üzere kredi sağlanabilir. Meselâ, Osmanlı’daki “Avârız Sandıkları” bir tür vakıf destekli mikro finans sistemiydi. 

      Zekât ve Sadaka Fonları: Mikro girişimcilerin sermaye ihtiyacını karşılamak için zekât fonları kullanılabilir. 

      Sosyal Kalkınma Projeleri: Vakıf, belirli bir sektörde faaliyet gösteren küçük girişimcilere ekipman veya hammadde sağlayabilir. Meselâ, “Endonezya’daki Dompet Dhuafa Vakfı”, yoksullara faizsiz finansman sağlayarak iş kurmalarına yardımcı olmaktadır. 

      Vakıf modeli, özellikle “sosyal yardımlaşma ve gelir adaletini sağlamada” etkili bir mikro finans yapısı sunar. Ancak sürdürülebilirliği açısından, vakıf fonlarının sürekli desteklenmesi gerekir. 

      • Kooperatifler Üzerinden Mikro Finans

              Kooperatifler, bir grup insanın ortak ekonomik çıkarlarını korumak için bir araya geldiği organizasyonlardır. “İslâmi ekonomiyle uyumlu” olmalarının nedeni, kâr-zarar ortaklığına dayalı bir yapıya sahip olmalarıdır. 

              Kooperatifler aracılığıyla mikro finansın uygulanma şekilleri: 

              İslâmi Mikro Finans Kooperatifleri: Üyeler, belirli bir sermaye ile kooperatife katılır ve ortak fon oluşturulur. Bu fon, üyelere faizsiz veya düşük maliyetli krediler olarak dağıtılır. 

              Kâr-Zarar Ortaklığı (Mudaraba ve Müşaraka): ”Mikro girişimcilerle ortaklık kurularak, işletmelerine sermaye desteği sağlanır. 

              Kırsal Kalkınma Kooperatifleri: ”Tarım ve hayvancılıkla uğraşan küçük çiftçiler için ortak finans havuzları oluşturulabilir. “Malezya’daki İslâmi tarım kooperatifleri”, bu modele örnektir. 

              Kooperatif modeli, “ticari sürdürülebilirlik açısından daha güçlüdür”. Üyelerin katılımıyla finansal kaynaklar genişleyebilir ve devamlılık sağlanabilir. Ancak, kooperatif yönetiminin şeffaf ve adil olması gerekir. 

              Hangi Model Daha İşler?

              KriterVakıf ModeliKooperatif Modeli
              Temel AmaçSosyal yardımlaşma ve gelir adaletiOrtak ekonomik çıkarları korumak
              Finans KaynağıBağışlar, zekât, sadakaÜyelik fonları, ortak yatırımlar
              KredilendirmeFaizsiz borç (Karz-ı Hasen)Ortaklık esasına dayalı fonlama
              SürdürülebilirlikBağışlara bağlı, sürekli fon ihtiyacı varÜyelerle genişleyebilir, daha sürdürülebilir
              Uygulama AlanıFakirlere yardım, eğitim, küçük girişimcilerTarım, üretim, küçük işletmeler
              ÖrneklerOsmanlı Avârız Sandıkları, Dompet Dhuafa (Endonezya)Malezya İslâmi Tarım Kooperatifleri, Endonezya BMT Kooperatifleri

              Eğer amaç dar gelirli insanlara sosyal yardımlaşma çerçevesinde finansman sağlamaksa, vakıf modeli daha uygundur. Eğer amaç sürdürülebilir bir ekonomik model oluşturmak ve küçük işletmelerin gelişimini sağlamaksa, kooperatif modeli daha etkilidir.

              Bu yüzden “her iki model de kullanılabilir”, ancak uzun vadede “kooperatifler daha sürdürülebilir bir mikro finans modeli sunmaktadır.” İdeal bir sistem, “vakıf ve kooperatiflerin birlikte çalıştığı” bir yapı olabilir. Meselâ, vakıflar başlangıç sermayesi sağlayarak kooperatiflerin kurulmasını destekleyebilir.