DR. MURAT ERGÜVEN
Dostluğun Özü Cömertliktir

Dostluğun Özü Cömertliktir

Hayatta bazı şeyler vardır, çok kıymetlidir.  Değeri az bulunuşundan kaynaklanmaktadır. Bunları hem elde etmesi zordur, hem de elde muhafaza etmesi..

Öğle değil mi? Altın, gümüş, pırlanta gibi değerli, kıymetli madenleri elde etmek ayrı bir çaba gerektirir; bunların muhafaza edilmesi belki elde edinceye kadar gösterilen çabadan daha fazla çaba ve gayret gerektirir. Bilinçsiz harcandığı gibi çalınma tehlikesi de mevcuttur.

Hayatta insan için bunlardan daha kıymetli şeyler de vardır. Mesela dostluk, arkadaşlık bunların başında gelir.

Hayatta herkesin kendi dengince dost bulması çok zor zanaattır. Bir insan onlarca yıllık hayatında belki 5-6 dost ancak edinebilir. Zaten bir insanın bir elin beş parmağından fazla dostu varsa bunu da sorgulamak lazım. Dostun, dostluğun değeri az bulunmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bir kişinin çok dostu varsa bunun da gerçek dostluk olup olmadığı şüphelidir.

Kişiye her kişiden dost olmaz. Her kesin kendi dengince ve kafasınca dostu olması, dost bulması gayet normaldir. İnsan için dostluk, sırrı paylaşabilmektir. Yokluğu paylaşabilmektir. Varlığı paylaşabilmektir. Güzel anları, tatlı günleri paylaşabilmektir. Acıyı paylaşabilmektir. Sohbet edebilmektir.  Dostluk, dinleyebilmektir. Dostluk samimiyettir. Tahammül edebilmektir. Dostluk teklifsizce hareket edebilmektir. Dostluk, insanın en sevinçli anında yanında olabilmektir. En zor anında destek olabilmektir. Dostluk, varı da yoğu da paylaşabilmek; acıyı tatlıyı birlikte yudumlayabilmektir.

Dostluk, dostunda olanı kıskanmak değil; bilakis onda var olanı takdir etmek, dostunun nefsini kendi nefsine tercih etmektir.

Dostluk hakikaten zor zanaattır.  O yüzden herkes dost olamaz. Herkes bu yükü taşıyamaz. Dostluğun da kendince bir hukuku, yükümlülüğü vardır. Yerine getirmek icap eder.

Nice, biz dostuz diyen dostlar! Zor anda kayaya toslar.. Zaten dost olan dost kişi söylemez ikide birde biz dostuz diye. Dost olan kişinin bu sözü telaffuz etmesi kadar abes bir şey olamaz. Dost, dostluğun icabını sözle değil fiiliyatla ortaya koyar.

Dostluk kolayca elde edilebilecek bir kazanım değildir. İnsanın yıllarını alır dostluk kurmak. Onca insan vardır, hayatı boyunca dostu olmadan göçüp giden. İşte bu yüzden çok kıymetlidir dostluk. Değeri iyi bilinmeli, kaybedilmemeli, yoksa bile sahip olmak için çaba sarf edilmelidir.

Dost kendini zor zamanda belli eder.  Dostun, dostluğun kıymeti de bu yüzden zor zamanda belli olur. Elde edilmesi zor olduğu gibi muhafazası da güçtür dostluğun, kıymetli mücevherat gibi.

Aynı bu değerli madenleri muhafaza etmek nasıl çaba gerektiriyorsa dostluğu da muhafaza etmek için çaba sarf edilmelidir. Üzerinden gidilmeyen yolları nasıl çalı diken kaplarsa hukukuna riayet edilmeyen dostlukların da üzerini çalı, diken kaplar. Kalpten kalbe giden yol böylece kapanıp gider.

İnsan nasıl mücevherini muhafaza için masrafa girerse, sonsuz derece kıymetli olan dostluğu muhafaza için de maddi manevi masraf gerekir ve bu masraftan dostluğun bekası için asla kaçılmamalıdır. Dostlarımızı ne bilinçsizce harcayalım ne de dünya menfaatlerine çaldıralım.

Değerli şeyin düşmanı çok olur. Kıskançlık, haset, nefs bunların başında gelir.

Bunun için dost seçerken de gayet dikkatli davranmalıyız. Özellikle dost seçeceğimiz kişinin cimri olup olmadığına dikkat etmeliyiz. Çünkü Oscar Wilde’nin dediği gibi, Cömertlik, dostluğun özüdür Cömert olmayan kişi hiçbir şekilde dostluğun gereklerini yerine getiremez. Asla hiçbir hususta fedakârlıkta bulunamaz.

Onun için dost seçerken ya da dostluğumuzu muhafaza ederken şu hususlara fevkalade özen göstermeliyiz:

Yalancı ile dost olma, çünkü yalancı serap gibidir; uzağı yakın ve yakını ise sana uzak gösterir, yani aldatır.

Ahmakla dost olma, çünkü ahmak, sana yarar vermek isterken zarar verir;asla faydası olmaz.

Cimri ile dost olma, cimri de senden alır, ama sana vermez; lazım olanı da esirger ve o kendisine en çok muhtaç olduğun zaman seni yalnız bırakır..

Korkakla dost olma, korkak (tehlike anlarında) senden ve ebeveyninden kaçar; ihtiyacın olduğunda faydası olmaz.

Günahı hayat tarzı hâline getiren fasık kimseyle de dost olma, seni daima kötü yola sevkeder ve sonunda az bir menfaate satar.

O hâlde dost olmaya en elverişli insanlar, cömert, akıllı, güzel ahlak sahibi, sorumluluğunu bilen, dünyaya gereğinden fazla önem vermeyen, fedakâr ve hasbî kimselerdir.

Davos Gibi Bir Gerede Hayal Ediyorum..

Davos Gibi Bir Gerede Hayal Ediyorum..

İlçemiz Gerede’de yaşamak, kış aylarının sertliği göz önüne alındığında, insanın gözünü korkutuyor. Gerede, bilindiği gibi bu bölgede en çetin kış şartlarının yaşandığı bir yerdir. Karadeniz iklimi ile Karasal iklim kuşağı arasında kendine münhasır geçiş iklimine sahip Gerede’de kış şartları çok ağır geçer. Eskiler anlatır karın çok yağdığını.. Ulaşım sağlamak için tüneller kazdıklarını.. Köylerle şehir arasındaki ulaşımın günlerce  kesildiğini..  Gerede’de, son iki üç seneyi saymazsak, son yıllarda kış mevsimi pek sert geçmez olmuş ve neredeyse küresel ısınmadan burada nasibini almıştı..

Yaz mevsimi kısa, kış mevsimi uzun ve ağır şartlar altında geçen bir şehirde ne olur, ne yapılır dersiniz? Ağaç diksen bitmez, meyve sebze yetiştirsen yetişmez..!!!

Evet.. tam da bu noktada aklıma İsviçre’nin Davos kasabası geliyor işte.

Davos derken..

Haberlerde seyrederiz, duyarız Davos’u.. Küçücük bir Avrupa kasabasıdır. Dünyanın önemli toplantıları, konferansları, görüşmeleri, anlaşmaları, kongreleri burada yapılır. İklim şartları neredeyse Gerede ile aynıdır Davos’un.. Yani kış şartları orada da ağırdır. Buna rağmen bu kasaba Avrupa’nın hatta dünyanın kongre merkezi olmayı başarabilmiştir. İsviçre’nin doğusunda bulunan Davos iki köyden oluşmaktadır. 1560 metre yükseklikte bulunan  Davos yaklaşık olarak bizim Esentepe’nin yüksekliğindedir. Bu küçük kasaba, 20. yüzyılda uluslar arası üne sahip bir kış sporları merkezi olarak gelişmiştir. Davos’ta bulunan 2652 metreden 1555 metreye inen bir teleferiğin çalıştığı Parsenn pisti dünyanın en iyi kayak pistlerinden biridir. 1946’da kurulan İsviçre Dağcılık Yüksek Okulu da Davos’ta bulunmaktadır.

Son yıllarda Kızılcahamam da özel teşebbüslerin girişimleriyle turizm ve kongre merkezi olma yolunda ilerlemektedir.

Gerede’nin avantajları çok

İlçemiz Gerede ise Ankara-İstanbul arasında başkent Ankara’ya ve ticaret başkenti İstanbul’a yakın bir konumda olması, şehrin gürültüsünden ve stresten kurtulup dinlenmek ve tatlı bir  huzur almak isteyenler için gayet uygun bir Anadolu kasabası..

Gerede yaz ve kış sporları için fevkalade uygun bir şehir. Yeşili, mavisi, beyazı ve tabii güzellikleri ile turizm için bir cazibe merkezi..

Gerede, ulaşımı çabuk ve ekonomik sağlanabilecek bir yer olduğundan günü birlik toplantı, konferans, tanıtım, kongre ve benzeri yapacakların gözdesi bir yer olabilir.

Kongre turizmi için, teknolojinin sunduğu nimetler kullanılarak toplantı ve konferanslara uygun dizayn edilmiş salonları bulunan oteller/mekanlar yapılmalıdır. Ve bunu cazip hale getirmek için yaz ve kış sporlarına elverişli tesisler yapılmalıdır. Bunlarla birlikte zaten Allah’ın bize bahşettiği tabii güzellikler de düşünüldüğünde, Geredemiz  Davos’tan daha avantajlı olacaktır.

Teleferik, golf, tenis ve çim kayağı

Şehir merkezinden Esentepe’ye, Esentepe’den kayak merkezine uzanan bir teleferik hattı yine Gerede turizmi için son derece önemlidir.

Yine Esentepe’nin golf için mükemmel bir yer olacağını düşünüyorum. İlçemizde yeterince futbol sahası var kanaatindeyim. Esentepe’ye yapılacak golf sahaları da Gerede’nin turizmine önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.  Tabi bununla birlikte tenis sporu, bisiklet sporu, dağ sporları ve çim kayağı da düşünülebilir. Ama bütün bunların merkezine kongre turizmini oturtuyorum. Yapılacak her türlü çalışma kongre turizmini destekler nitelikte olacak..

Tanıtım şart!

Geredemiz yurt içinde ve yurt dışında yeterince  tanıtımı yapıldığında uluslar arası hava alanlarına yakınlığıyla uluslar arası kongre turizmine gayet müsait olduğu görülüyor. Kongre turizmine uygun dizayn edilmiş uygun oteller ve yaz ve kış sporları için uygun tesisler yapıldığında Gerede ayrıcalıklı bir yer olarak tercih edilecek ve zamanla Gerede bir Davos olacaktır..

Durumdan vazife çıkarıp proje oluşturulacak olursa;

Şehir merkezi-Esentepe- Kayak pisti teleferik hattı

Golf sahası  ve tenis kortu

Konferans salonlu oteller

Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinde  Dağcılık ve Kayakçılık Yüksek Okulu açılması.

Evet, her şey daha kalkınmış ve modern bir Gerede için.

Başkasının Çocuğu Yok

Başkasının Çocuğu Yok

Başkasının çocuğu derken, eğitimde öğretmen için, eğitici için muhatap olunan öğrenci, eğitim öğretim verilen öğrenciye hiçbir zaman başkasının çocuğu gözüyle bakılmamalıdır.

Eğer okul veya herhangi bir eğitim kurumunda öğretmen isek öğrencilerimize yaklaşımımız kendi çocuğumuza olan yaklaşımımız gibi olmalıdır. Zaten öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğunun bu hassasiyette olduğuna inanıyorum.

Okullarda öğrencilerimizin çoğu anne baba ilgisi ve şefkatiyle büyümekte, eğitimlerine vasat da olsa gereken ilgi gösterilmektedir. Ancak bununla birlikte bazı öğrencilerimize aileleri tarafından gereken ilgi gösterilmiyor, ya da çeşitli sebeplerden dolayı ilgi alaka gösterilemiyor.

İşte tam da bu noktada eğitimcilerimize biraz daha fazla görev düşüyor. “Aman ya bana ne. Benim çocuğum mu?  Kör mü gözü anası babası ilgilensin.” Deyip bu çocuklarla ilgilenilmezse eğitimde üretim hataları meydana geliyor.

Hem ailesi tarafından sahip çıkılmayan hem de öğretmeni tarafından sahip çıkılmayan, ilgiden, alakadan, otokontrolden uzak kalan bu çocuklar toplumda arıza meydana getiren kişiler olarak karşımıza çıkıyor.

Eğitimcimiz, öğretmenimiz bu çocuklara eğer kendi çocukları gibi yaklaşmazsa; sorumsuz, topluma zararlı, suça bulaşmış çocuklar toplumda fazlalaşacaktır.

Bu şekilde eğitimsiz, kendine, ailesine ve toplumuna zararlı bu fertler toplumu her an tehdit eden potansiyel suçlu olacaktır.

Hal böyle olunca eğitimciler de bu toplumda yaşayan fertler olduğuna göre zamanında ilgilenilmeyen, eğitilmeyen, haşarılığına bir çare bulunulmayan, başkasının çocuğu diye bakılan, bana ne kör mü gözü anası babası ilgilensin denilen bu çocukların hırsızlığına, arsızlığına, yolsuzluğuna, densizliğine her an maruz kalabilirler.

Bunun için eğitimci nazarında öğrenci asla “Başkasının çocuğu”  olmamalıdır.

Eğitimci özellikle ilgiye muhtaç bu çocukları da kucaklayan bir yaklaşımda olmalı ki hem toplum hem de kendisi bu fertlerin olumsuz davranışlarına maruz kalmasın.

Nasıl kendi çocuğumuzun kötü olmasını istemiyor ve çocuğumuzun kendisine, ailesine, vatanına, milletine faydalı fertler olarak yetiştirmek için çaba sarf ediyorsak aynı hassasiyeti bu çocuklar için de göstermeliyiz.

Gerek kendi çocuğumuz olsun gerekse başkasının çocuğu, eğitilmeyen her çocuk topluma ve neticede fert olarak herkese zararı olacak.

Onun içindir ki eğitimci, bu çocukları da başkasının çocuğu değil, kendi çocuğu gibi ilgilenmeli, onlara şefkat göstermeli ve onları da topluma kazandırmalı, topluma faydalı insanlar haline getirmeli.

Şu kesin bilinmelidir ki; ilgilenilmeyen, dışlanan, eğitilmeyen her fert zararlı bir insan olarak bizi her an tehdit edecektir.

Huzurlu, mutlu, müreffeh bir toplumda ve dünyada yaşamak istiyorsak bütün çocukların terbiyesine kendi çocuğumuz gibi, hem eğitimciler hem de toplum olarak, azami özen göstermeliyiz.