DR. MURAT ERGÜVEN
İslâm’a Göre Ticaret ve İş Hayatında Uyulması Gereken Temel Kurallar

DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI YAZAR

İslâmi Finans Bağımsız Denetçi / İslâmi Finansal Kurumlar ve Araçlar Uzmanı

İSLÂM’A GÖRE TİCARET VE İŞ HAYATINDA UYULMASI GEREKEN TEMEL KURALLAR

Günümüzde iş dünyası baş döndürücü bir hızla faaliyetlerini sürdürürken sert rekabet şartları iş sahiplerini ve çalışanları etik değerlerden uzaklaştırmaktadır. Çok kazanma hırsı, ayakta kalma mücadelesi, kariyer yapma ve yükselme hırsı patron ve çalışanları manevi değerlerden uzaklaşamaya ve ahlaki hassasiyetleri göz ardı etmeye zorlamaktadır.

İşte giderek uzaklaştığımız bu değerlerimize tekrar sahip çıkmazsak ve bu hasletlere bürünmezsek bu hırsın bizi bu dünyada da öbür dünyada da felakete sürükleyeceği aşikardır. Bu nedenle bu dünyada ve öbür alemde huzur içinde olmak için ferdi hayatımızda, sosyal hayatımızda ve iş hayatımızda bazı ahlaki hasletlere sahip olmamız gerekmektedir.

Ahlak ahlaktır. Bunun ferdi, sosyal veya iş ayrımı olmaz aslında. Ahlaklı insan hem kişisel hayatında hem sosyal hayatında hem de iş hayatında daima ahlaklı olması gerekir. Ancak ben burada iş hayatı üzerinden uyulması gereken ilkeleri sıralayacağım. Bir insan dürüst olmalı, adil olmalı, güvenilir olmalı ve yaşadığı topluma faydalı olmalıdır. İslâm ticaret ve iş ahlakı da adalet, dürüstlük, güven (güvenilirlik ve emanet) ve toplumsal fayda ilkelerine dayanır.

Adalet, hakkaniyeti sağlamak ve her bireye hak ettiğini vermek anlamına gelir. Ticarette adalet, tarafların haklarını korumak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, sözleşmelere riayet etmek gibi ilkelerle uygulanır. İslam, adaleti toplumun huzur ve düzeninin temeli olarak görür ve bunu ihlal eden her türlü davranışı yasaklar. Adalet, güçlü ile zayıf, zengin ile fakir arasında ayrım yapmaksızın eşit muameleyi gerektirir.

  • Kur’an: “Allah adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder” (Nahl, 16:90) buyurarak adaletin İslami bir yaşamın vazgeçilmez unsuru olduğunu vurgular.
  • “Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın.” (En’am, 6:152) ve
  • “Ölçüyü tam yapın, eksik tartmayın. İnsanların mallarını eksik vermeyin.” (Hud, 85) ayeti bu ilkeyi vurgular.

Dürüstlük, kişinin söz, eylem ve davranışlarında doğru ve güvenilir olmasıdır. Ticarette dürüstlük, aldatıcı ve yanıltıcı uygulamalardan uzak durmayı, hak ve hukuku gözetmeyi gerektirir. İnsanların güvenini kazanmak, dürüstlüğün en önemli getirilerindendir. İslam, dürüstlüğü müminin temel bir vasfı olarak kabul eder ve bu ilkeye aykırı davranışları şiddetle reddeder.

  • Kur’an: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!” (Mutaffifin, 1) diyerek dürüst olmayanı tehditkâr bir tavırla uyarmıştır.
  • Allah Rasulü (sav) de ticarette dürüstlük konusuna şu şekilde dikkat çekmiştir: “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164) hadisi bu ilkeyi destekler.

Güvenilirlik genel anlamda bir kişinin ya da kurumun sözlerine, davranışlarına ve taahhütlerine sadık kalması, başkalarının ona duyduğu güveni hak etmesi demektir. Güvenilirlik, kişinin ticari ilişkilerde verdiği sözü tutması, anlaşmalara uyması ve iş yaparken doğruluk ilkesinden ayrılmamasıyla ilgilidir. Güvenilir bir kişi veya kurum, ortakları ve müşterileri tarafından saygı ve sadakatle anılır. İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla zıttır.

Emanet, İslam ahlakında güvenilirlik, dürüstlük ve sorumluluk bilincinin en üst mertebesini ifade eder. Sadece mal ve mülk değil; bilgi, sır, zaman ve fırsatlar da birer emanettir. Emanete sadık kalmak hem Allah’a hem insanlara karşı büyük bir görevdir. Ticarette ve iş dünyasında, müşterilere vaat edilen ürün ve hizmet kalitesini korumak, ortakların ve çalışanların haklarına riayet etmek emanete sadakatin bir göstergesidir. Peygamber Efendimiz (sav), emanete riayeti imanın bir parçası olarak nitelendirmiş ve emanetin ihlal edilmesini kıyamet alametlerinden biri olarak görmüştür. Sonuç olarak, emanete sadakat, bireyler ve toplumlar arasında güven inşa etmek için vazgeçilmez bir ahlaki sorumluluktur. Aşağıdaki ayet ve hadisler de dürüstlük ve güvenirliğin önemine vurgu yapmaktadır.

  • Kur’an: “Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.” (Nisa, 4:58).
  • “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir kusur ve kabahattır.” (Saf, 61: 2-3).
  • “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder, söz verdiğinde ise sözünden cayar.” (Buharî, İman, 24).

Toplumsal fayda, bireysel çıkarların ötesine geçerek topluma katkı sağlamayı hedefleyen bir anlayıştır. İslam, iş ve ticaretin yalnızca kazanç sağlamak değil, aynı zamanda topluma hizmet etmek için bir araç olduğunu öğretir. Bu ilke, iş dünyasında hayır işleri, istihdam yaratma ve adil paylaşım gibi faaliyetlerle somutlaşır. Toplumun refahı için çalışan birey ve kurumlar hem manevi hem de sosyal açıdan kazanç elde eder.

  • “Kim yiyecek maddelerini (stoklayarak) pahalılaşmasını beklerse o hatalıdır.” (Müslim, Müsâkât, 130).
  • “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:250).

Bu ilkeler, İslâm iş ahlakının temel taşlarını oluşturur ve bireylerin hem Allah’a hem de topluma karşı sorumluluklarını hatırlatır. Bu temel yapıtaşlarına göre İslâm ticaret ve iş ahlâkının ana ilkelerini şu şekilde maddeler halinde yazabiliriz.

İslâm ticaret ve iş ahlakının ana ilkeleri:

1. Dürüstlük ve Şeffaflık

  • Ticareti aldatma, hile yapma ve yalan söyleme olmadan gerçekleştirmek.
  • Ticarette doğruluktan sapmamak, hile yapmamak, aldatıcı ve yanıltıcı davranışlardan kaçınmak.
  • Malların kusurlarını gizlememek ve müşteriyi yanıltmamak.
  • Bu ilke, ticarette karşı tarafı bilgilendirme yükümlülüğünü ve aldatmama sorumluluğunu içerir.
  • Özellikle bir malın kusurlarını gizlemek, muhatabın eksik bilgisinden yararlanarak haksız kazanç sağlamak İslam ticaret ahlakına aykırıdır.
  • Bu ilke, ticaretin karşılıklı rıza ve adalet temelinde gerçekleşmesini sağlar. Bu nedenle, muhatabın bilgisizliğinden faydalanarak çıkar sağlamak hem ahlaken hem de dinen büyük bir sorumluluk ve günah olarak görülür.

2. Adalet ve Eşitlik

  • Ticari ilişkilerde taraflara hakkını vermek ve denge gözetmek.
  • Alıcı ve satıcı arasında adil bir ilişki kurmak, kimseyi zarara uğratmamak.
  • Hakkaniyeti gözetmek, herkesin hakkını vermek ve ticarette eşitlik sağlamak.
  • Tartı ve ölçülerde doğruluğu gözetmek.

3. Helal Kazanç

  • Helal yollardan kazanmak ve haram olan işlerden uzak durmak.
  • Faiz, kumar ve sahtekarlık gibi haram kazanç yollarından sakınmak.
  • “Hiç kimse el emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” (Buhari, Büyû, 15)

4. Güvenilirlik ve Emanet

  • İşlerin ve malların sorumluluğunu üstlenirken dürüst davranmak, güvenilir olmak ve emaneti koruma bilinciyle hareket etmek.
  • İşlerde ve ticari anlaşmalarda verilen sözlere sadık kalmak, vaadini yerine getirmek.
  • Verdiği sözden dönmemek, söz vererek aldatmamak, boş vaatte bulunmamak.
  • Emanete riayet etmek, doğruluk ve sözünde durmak.
  • Ticarette emanet, müşterilerin, ortakların ve çalışanların haklarının korunması anlamına gelir.
  • İmanın gereği, doğruluk ve sözünde durmaktır. Yalancılık ve sözünde durmamak ise imanla tamamen zıttır.

5. İsraf ve Savurganlıktan Kaçınmak

  • Ticari faaliyetlerde ve harcamalarda ölçülü davranmak.
  • “Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” (A’râf, 31)

6. Çalışkanlık ve Sorumluluk Bilinci

  • İşlerini ciddiyetle yapmak ve tembellikten kaçınmak.
  • İşverenlerin çalışanlarının haklarına riayet etmesi.
  • “Çalışana ücretini alın teri kurumadan önce verin.” (İbn Mâce, Ruhûn, 4)

7. Toplumsal Faydayı Gözetmek

  • İş ve ticarette bireysel çıkar yerine topluma hizmet etmeyi ve faydalı olmayı hedeflemek.
  • Yalnızca bireysel çıkar yerine topluma yarar sağlayan işler yapmak.
  • Ticari faaliyetlerde toplumun genel yararını ve ihtiyaçlarını gözetmek.
  • Karaborsacılık yapmaktan ve mal stoklayarak fiyat yükseltmekten sakınmak.

8. Rekabet Ahlakına Riayet

  • Rakiplerin itibarını zedelememek ve haksız rekabete girmemek.
  • Serbest piyasa koşullarını bozmadan, karşılıklı rızaya dayalı ticaret yapmak.

9. İstişare ve Bilgi Sahibi Olmak

  • Ticaret ve iş hayatında doğru kararlar alabilmek için danışmak ve bilgi sahibi olmak.
  • “Onların işleri aralarında istişare iledir.” (Şûrâ, 38)

10. Sabır ve Şükür

  • Ticari faaliyetlerde sabırlı olmak, geçici kazançların peşinden koşmamak.
  • Kazandığı her şey için Allah’a şükretmek.
  • “Sabır, imanın yarısıdır.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, 7/479)

11. Zekât ve Sadaka Verme

  • Ticari kazancın zekatını vermek ve toplumda yardımlaşmayı teşvik etmek.
  • “Sadaka malı eksiltmez.” (Müslim, Birr ve Sıla, 69)

12. Hakkaniyet ve Ahlaki Sorumluluk

  • İşçi-işveren ilişkisinde hakların korunması ve haksızlık yapılmaması.
  • “Zulümden sakının, çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklardır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 117)

Bu kurallar hem ferdî hem de toplumsal refahı sağlayarak İslam’ın adalet ve merhamet ilkelerini ticaret ve iş dünyasında hayata geçirmeyi hedeflemektedir.

İslâm Kardeşliğini Tesis Etmek

DR. MURAT ERGÜVEN ARAŞTIRMACI YAZAR

İslâmi Finans Bağımsız Denetçi- İslâmi Finansal Kurumlar ve Araçlar Uzmanı

İSLÂM KARDEŞLİĞİNİ TESİS ETMEK: AYETLER, HADİSLER VE İSLÂM DÜŞÜNÜRLERİNİN PERSPEKTİFİYLE BİR YAKLAŞIM

İslâm dini, sevgi, birlik ve kardeşlik esaslarına dayalı bir yaşam biçimi sunar. Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hadislerinde, Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarının kuvvetlendirilmesi için çok sayıda ilke ve tavsiye yer alır. İslam düşünürleri de bu bağlamda önemli fikirler ortaya koymuşlardır. Bu makalede, İslam kardeşliğinin önemi ve bunun nasıl tesis edileceği üzerinde durulacaktır.

Kur’an’da Kardeşlik ve Birlik Mesajları

  • Kur’an-ı Kerim, Müslümanlar arasında kardeşliği tesis etmenin dinin temel hedeflerinden biri olduğunu vurgular. Allah, Müslümanların birbirleriyle barış ve dayanışma içinde olmalarını emreder:

“Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.” (Hucurât, 49:10).

Bu ayet, kardeşlik bağlarının korunması ve güçlendirilmesi için anlaşmazlıkların giderilmesi gerektiğini açıkça ifade eder. Ayrıca, Allah’ın merhametine nail olmanın, kardeşlik ilişkilerini gözetmekten geçtiğini belirtir.

  • Bir diğer ayette ise, Müslümanların birbirleriyle çatışmak yerine birlik içinde olmaları gerektiği şu şekilde ifade edilir:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın.” (Âl-i İmrân, 3:103).

Bu ayet, İslam toplumlarının dağılmasının önüne geçmek için birlik olmanın önemine işaret eder. Kardeşlik, yalnızca bir sevgi bağı değil, aynı zamanda toplumsal düzenin bir gereğidir.

Hadislerde İslam Kardeşliği

  • Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarının güçlendirilmesi gerektiğini sık sık vurgulamış ve bu konuda örnek teşkil etmiştir:

“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Îmân, 93).

Bu hadis, İslam kardeşliğinin temelini sevgiye dayandırmaktadır. Müslümanlar, birbirlerini sevmeyi ve desteklemeyi imanlarının bir gereği olarak görmelidir.

  • Peygamberimiz (s.a.v.) ayrıca Müslümanların birbirlerine karşı sorumluluklarını şu sözlerle açıklamıştır:

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz. Kim bir Müslüman’ın ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58).

Bu hadis, Müslümanların birbirlerine karşı maddi ve manevi yardımlaşma sorumluluğu olduğunu açıkça belirtir. Zulmetmemenin ve yardımsız bırakmamanın ötesinde, ihtiyaçların giderilmesi kardeşlik bağlarını kuvvetlendiren en önemli unsurlardan biridir.

İslam Düşünürlerinin Görüşleri

İslam düşünürleri de kardeşlik kavramını ele almış ve bunun bireylerin ahlaki gelişimi ile toplumun istikrarındaki rolünü vurgulamışlardır:

  • İmam Gazali, kardeşlik ahlakını şöyle ifade eder:

“Bir kimse kardeşine, onun hoşlanmadığı bir şey yapacak olursa, bu dostluğu bozar. Kardeşlik bağını korumanın yolu, kardeşinin sevdiklerini sevmek, sevmediklerinden sakınmaktır.”

Gazali’ye göre, kardeşliğin özü empati ve karşılıklı anlayıştır. Kardeşinin hislerini gözeten bir Müslüman, sevgi ve dostluk bağlarını sağlamlaştırır.

  • Mevlâna Celaleddin Rumi, kardeşlikte sevginin ve birlikteliğin önemini şu sözlerle dile getirir:

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”

Mevlâna, kardeşlik bağlarının dil, ırk veya başka bir faktörle değil, ortak inanç ve sevgiyle oluştuğunu vurgular.

  • Said Nursi, İslam kardeşliğini toplumsal dayanışmanın temeli olarak görür:

“Müminlerin ittihadı (birliği) ve tesanüdü (dayanışması), en büyük kuvvettir.”

Nursi’ye göre, kardeşlik ve birlik, İslam toplumlarının güçlü kalmasının temelidir.

İslam Kardeşliğini Tesis Etmek İçin Neler Yapılabilir?

  1. Sevgi ve Empatiyi Güçlendirmek: Kardeşlik, bireylerin birbirlerini sevmeleriyle başlar. Sevgi, sadece sözde kalmamalı, aynı zamanda davranışlarla gösterilmelidir. Müslümanlar, birbirlerinin ihtiyaçlarını anlamaya ve gidermeye çalışmalıdır.
  2. Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma: Zengin ile fakir arasında köprüler kurarak ekonomik eşitsizliği azaltmak, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirir. Sadaka, zekât ve infak gibi İslami ibadetler, bu bağlamda önemli araçlardır.
  3. Barış ve Anlaşmazlıkların Çözümü: Müslümanlar arasında çıkan anlaşmazlıklar hemen çözüme kavuşturulmalıdır. Hucurât Suresi’nde belirtildiği gibi, kardeşler arasında barış sağlamak Allah’ın emridir.
  4. Birlik ve Dayanışmayı Teşvik Eden Programlar: Camiler, eğitim kurumları ve sosyal etkinlikler, kardeşlik bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir role sahiptir. Ortak ibadetler ve faaliyetler, Müslümanlar arasındaki bağları güçlendirir.
  5. Irkçılığın ve Bölünmenin Reddedilmesi: Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde söylediği gibi: “Arabın Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”

Bu anlayışla, İslam toplumu içerisinde her türlü ayrımcılık reddedilmelidir.

Sonuç: İslam Kardeşliğinin İnşası

İslam kardeşliği, sevgi, yardımlaşma ve barış temellerine dayanan bir toplum inşa etmeyi amaçlar. Kur’an ve sünnet ışığında, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği tesis etmek hem bireylerin hem de toplumun huzuru için vazgeçilmezdir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) söylediği gibi, gerçek iman, kardeşini sevmeden mümkün değildir. Bu bağlamda, İslam kardeşliği sadece bir ideal değil, aynı zamanda uygulanması gereken bir yaşam pratiğidir. Mevlana’nın dediği gibi, “Aynı duyguları paylaşarak” bir toplum oluşturmak, İslâm kardeşliğinin temelidir.

Ayet ve Hadisler Işığında Faizin İnsani Yönü Üzerine Bir Değerlendirme

DR. MURAT ERGÜVEN ARAŞTIRMACI YAZAR

İslâmi Finans Bağımsız Denetçi / İslâmi Finansal Kurumlar ve Araçlar Uzmanı

AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA FAİZİN İNSANİ YÖNÜ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Faiz, finansal bir araç olarak ekonominin işleyişinde yer alsa da kişiler ve toplumlar üzerindeki olumsuz etkileriyle dikkat çeker. Faizin insani yönüne odaklandığımızda, bunun kişisel refahtan toplumsal dengeye kadar birçok alanda ciddi sonuçlar doğurduğunu görmekteyiz. Öncelikle Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerifler’den deliller ile faiz yasağını inceleyelim.

A.   KUR’AN-I KERİM’DE FAİZ İLE İLGİLİ AYETLER

1) Bakara / 275. Ayet

اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۢ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّه۪ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَۜ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

Faiz yiyenler, kıyâmet günü kabirlerinden, başka türlü değil, ancak şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacaklardır. Bunun sebebi, “Alış-veriş de tıpkı faiz gibidir” demeleridir. Halbuki Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır. Her kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, önceden aldıkları kendisine aittir. Artık onun hakkındaki kararı Allah verecektir. Kim de yeniden faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemin yoldaşlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır.

2) Bakara / 276. Ayet

يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَث۪يمٍ

Allah, malı artırdığı sanılan faize bereket vermez ve onu eksilte eksilte sonunda mahveder. Buna karşılık malı eksilttiği sanılan zekât ve sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlükte ve günahta ısrarlı olanların hiçbirini sevmez.

3) Bakara / 278. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının. Eğer Allah’a gerçekten inanıyorsanız, faizden doğan, ancak henüz tahsil etmediğiniz kazançları almaktan vazgeçin.

4) Bakara / 279. Ayet

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

Eğer faizcilikten vazgeçmezseniz, artık Allah ve Rasûlü’ne karşı savaş açtığınızı, onların da size savaş açtığını bilin. Eğer tevbe ederseniz anaparanız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.

5) Âl-i İmrân / 130. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبٰٓوا اَضْعَافًا مُضَاعَفَةًۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.

6) Nisâ / 161. Ayet

وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا

Bir de kendilerine yasaklandığı halde faiz almaları ve haksız yollarla insanların mallarını yemeleri yüzünden. İçlerinden kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

7) Rûm / 39. Ayet

وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ

İnsanların malları içinde artacağını düşünerek fâize verdiğiniz para, zâhiren artar gibi gözükse de Allah katında artmaz. Oysa Allah’ın rızâsını isteyerek karşılıksız verdiğiniz zekât cinsinden şeylere gelince, işte böyle yapanlar, mal ve sevaplarını kat kat artıranların tâ kendileridir.

8) Bakara / 188. Ayet

وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَٓا اِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَر۪يقًا مِنْ اَمْوَالِ النَّاسِ بِالْاِثْمِ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ۟

Birbirinizin malını haksız yollarla yemeyin. Başkalarına âit bazı malları, günah olduğunu bile bile haksız yolla yemek için mevki ve makam sahiplerine rüşvet vermeyin.

9) Nisâ / 29. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda hırsızlık, rüşvet, faiz ve kumar gibi meşrû olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rızâya dayanan bir ticaret yapmanız ise elbette meşrûdur. Kendi nefislerinizi de öldürmeyin. Doğrusu Allah size karşı çok merhametlidir.

10) Nisâ / 31. Ayet

اِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلًا كَر۪يمًا

Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz. Ve sizi, saygı ve ikram göreceğiniz şerefli bir mevkiye çıkarır ve neticede pek hoş, çok değerli ve ikramı bol bir yere yerleştiririz.

11) Nisâ / 160. Ayet

فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يرًاۙ

Yahudilerin yaptıkları zulümler ve pek çok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helâl kılınmış olan bir kısım temiz ve hoş yiyecekleri biz onlara haram kıldık.

B.     HADİSLERDE FAİZ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

  1. Câbir bin Abdullah (RA) diyor ki: “Rasûlullah (SAV), ‘Faiz yiyene, yedirene, faiz muamelesini yazan kimseye ve bu muamelenin şahitlerine lanet etti ve bunların hepsi (günahta) eşittir.’ buyurdu.” (Müslim, Müsâkât , 106).Bu hadisi Ebu Hureyre de nakletmiştir. (Müslim 1598/106, Ebu Yağla 1849, İbnu’l-Carud 646, Beyhaki 5/275, Begavi 2054, Ahmed 1/393, 3/304, Tayalisi 343, İbni Hibban Mevarid 1112).
  • Abdullah bin Mes’ûd (RA)’dan rivayetle: “Rasûlullah (SAV),Faiz yiyene, yedirene, yazana ve şahitlik edenlere lanet etti ve ‘Onların hepsi aynıdır.’ buyurdu.” (Müslim, Müsâkât, 105-106; Tirmizî, Büyû, 2). Ayrıca bk. Buhârî, Büyû’ 24, 25, 113; Ebû Dâvûd, Büyû’ 4; İbni Mâce, Ticârât 58.
  • Abdullah bin Abbas (RA)’dan rivayetle: “Rasûlullah (SAV), ‘Faiz yiyen, yediren, yazan ve buna şahitlik edenlere Allah lanet etmiştir. Onlar aynı günah üzeredir.’ buyurdu.”  (Ebu Davud, Büyû, 64; Tirmizî, Büyû, 2).
  • Câbir bin Abdullah (RA) şöyle dedi: “Rasûlullah (SAV), ‘…Cahiliye faizi de kaldırılmıştır. Faizlerimizden ilk kaldırdığım faiz Abdulmuttalib bin Abbas’ın faizidir. O tamamıyla geçersiz kılınmıştır.’ buyurdu.” (Müslim 1218/147, Ebu Davud 1905, Nesei 2711, İbnu’l-Carud 465, İbni Mace 3074, İbni Hibban 3944, Ahmed 14447, Albânî 1017).
  • Abdullah bin Mes’ûd (RA) şöyle dedi: “Rasûlullah (SAV),Allah’a ve Resûlüne inanan kimse faiz yemez.’ buyurdu.” (Müslim, Müsâkât 105).
  • Abdullah bin Mes’ûd (RA) şöyle dedi: “Rasûlullah (SAV), ‘Faiz yetmiş üç baptır. Onların günah cihetinden en hafifi, kişinin annesi ile zina etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi Müslüman kişinin ırzıdır!’ buyurdu.” (Hâkim 2259, İbni Mace 2274, İbnu’l-Carud 647, Albânî Cami 3539).
  • Abdullah bin Mes’ûd (RA)’dan nakledildiğine göre: “Rasûlullah (SAV), ‘Faiz yoluyla mal çoğaltan hiç kimse yoktur ki, sonunda durumu (malında) azalmaya dönüşmesin.’ (İbn Mace, Ticaret, 58) buyurdu.”
  • Abdullah bin Hanzala (RA)’dan rivayetle: “Rasûlullah (SAV), ‘Faizin bir dirheminden meydana gelen günah, otuz altı zinadan daha büyüktür.’ buyurdu.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/225).
  • Ebu Hureyre (RA)’dan rivayetle: “Rasûlullah (SAV), ‘İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen kalmayacak; yemeyen de faiz tozu bulaşacaktır.’ buyurdu.” (Ebu Davud, Büyû, 60).
  • Abdullah bin Abbas (RA)’dan rivayetle: “Rasûlullah (SAV), ‘Faizin en hafifi kişinin annesiyle zina etmesi gibidir.’ buyurdu.” (İbn Mâce, Ticarat, 58).
  1. Ebû Hüreyre (RA)’dan rivayet edildiğine göre, “Rasûlullah (SAV): ‘İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız!’ buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlullah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Rasûlullah (SAV), ‘Allah’a şirk koşmak, Sihir ve büyü yapmak, Haklı olarak öldürülen müstesna- Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, Fâiz yemek, Yetim malı yemek, Düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, Evli olup zinadan korunmuş saf / namusuna düşkün Müslüman kadınlara zina isnad etmek.’ diye buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, Îmân 145. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12); (Buhari 2615, Müslim 89/145, Ebu Davud 2874, Nesei 3673, Albânî İrva 1335).
  1. Süleyman bin Amr bin el-Ahvas babasından rivayet ederek şöyle dedi: “Rasûlullah (SAV)’i veda haccında işittim: ‘Dikkat edin, cahiliye faizlerinden her faiz iptal edilmiştir! Size mallarınızın aslını almak vardır, bu şekilde ne zulmeder ne de zulme uğratılırsınız.’ buyuruyordu.” (Ebu Davud 3334, Tirmizi 3087, İbni Mace 3055, Albânî İrva 5/279).
  1. Bilâl-i Habeşî (RA), Allah Rasûlüʼne güzel bir hurma götürür. “Rasûlullah (SAV): “Bunu nereden buldun?” diye sorunca Bilâl (RA) da “Bizde âdî hurma vardı. “Rasûlullah (SAV)`in yemesi için ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek satın aldık.” der. Bunun üzerine “Rasûlullah (SAV): ‘Eyvah! Bu ribânın/fâizin ta kendisi, sakın öyle yapma! Şayet iyi hurma satın almak istersen elindekini ayrıca sat; sonra onun parasıyla iyi hurmayı satın al.’ buyurur.” (Müslim, Müsâkât, 96).
  1. Rasûlullah (SAV): “Vedâ Hutbesi”ni îrâd ederken şöyle buyurmuştur: “Ashâbım! Kimin yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır; ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız! Allâh’ın emriyle fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir.” (Bkz. Müslim, Hac, 147; Ebû Dâvûd, Menâsik, 56; İbn-i Mâce, Menâsik, 76, 84; Ahmed, V, 30; İbn-i Hişâm, IV, 275-276; Hamîdullâh, el-Vesâik, s. 360).
  1. Rasûlullah (SAV): “Kim malını fâiz yoluyla artırırsa, onun âkıbeti mutlakâ malının azalarak iflâsa (fakirliğe) sürüklenmesidir.” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce, Ticârât, 58; Hâkim, IV, 353/7892; Beyhakî, Şuab, IV, 392/5512; Taberânî, Kebîr, X, 223/10539).
  1. Hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur: “Kim bir kardeşinin işini yapmak için aracı olur, o da buna karşılık bir hediye verirse, hediyeyi kabul ettiği takdirde, fâiz kapılarından büyük bir kapıya girmiş olur.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 82/3541).

“Biriniz, kardeşine ödünç para verir de ödünç alan kimse, ona bir şey hediye ederse, kabûl etmesin. Veya bineğine bindirmek isterse ona binmesin. Ancak daha evvel aralarında hediyeleşme ve yardımlaşma cârî ise bu müstesnâ.” (İbn-i Mâce, Sadakât, 19).

  1. Rasûlullah (SAV) diğer bir hadîs-i şerîflerinde: “Muhakkak ki ribânın (fâizin) en şiddetlisi, haksız yere bir müslümanın şerefine dil uzatmaktır.” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4876) Çünkü fâizde kişinin haksız yere malına tecâvüz vardır. Gıybette ise kişinin şeref ve haysiyetine saldırılır ve şahsiyeti rencide edilir.
  1. Ebû Hüreyre (RA)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (SAV) söyle buyurmustur: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki faiz yemeyen hiç kimse kalmayacak! Kisi doğrudan yemese bile ona tozundan bulasacak.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 3/3331. Ayrıca bkz. Nesâî, Büyû’, 2/4452; İbn-i Mâce Ticârât, 58).
  1. Rasûlullah (SAV)’e faiz yiyenlerin azabının bir kısmı rüyâsında gösterilmiştir. Allah’ın Rasûlü (s.a.v) bunu şöyle nakleder: “…Yürüdük. Nihayet kandan bir nehire vardık. Nehrin içinde yüzen bir adam, kıyısında da yanına birçok taş yığmış bir başka adam vardı. Nehirdeki adam çıkmak isteyince, kıyıdaki onun ağzına bir taş atıyor ve onu yerine geri çeviriyordu. Çıkmak için kenara her gelişinde aynı şeyi yapıyor ağzına bir taş atıyor, o da geri dönüyordu.” Rasûlullah (SAV) bu adamın neden böyle azap gördüğünü sorduğunda melekler onun faiz yiyen kimse olduğunu söylemişlerdir. (Buhârî, Ta‘bîr, 48).
  • Rasûlullah (SAV): “Miraç gecesi, bir kısım insanlara uğradım ki, karınları evler gibi iri idi. Karınlarının içi yılanlarla doluydu ve bunlar dışardan görünüyordu. Ben: “Ey Cibrîl bunlar kimlerdir?” diye sordum. “Bunlar faiz yiyenlerdir!” diyerek faiz yiyenlerin âhiretteki cezalarını göstermiştir.” (İbn-i Mâce, Ticârât, 58).
  • Hz. Ömer (RA) buyurur: “Kur’an’dan en son nâzil olan, ribâ (fâiz) hakkındaki âyettir. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve selem-, bu âyeti tefsir etmeden irtihal etti. Binaenaleyh siz, ribâyı da rîbeyi (fâiz süphesi olanı) da terk ediniz.” (İbn Mâce, Ticârât, 58). Başka bir sözünde Hz. Ömer Efendimiz: “Biz, faize düsme korkusu ile on helalden dokuzunu terk ettik.” (Ali el-Müttakî, IV, 187/10087).
  • Birisi Abdullah bin Ömer (RA)’a gelerek: “Ben bir adama borç verdim ve verdiğimden daha fazla vermesini şart koştum.” dedi. Abdullah (RA): “Bu, fâiz olur.” dedi. O şahıs: “Bana ne yapmamı emredersin?” deyince İbn-i Ömer Hazretleri şöyle dedi: “Borç vermek üç şekilde olur: (1) Allah rızâsı için borç verirsin. Allah senden râzı olur, sana sevap verir. (2) Arkadaşını râzı etmek için borç verirsin. O zaman da arkadaşın senden hoşnut olur. (3) Helâl malınla haram mal almak için borç verirsin ki, bu da fâiz olur.” (Yâni borç verdiğin kimseden malını ziyâdesiyle isteyerek fâiz almış, böylece helâl malına haram karıştırmış ve onu kirletmiş olursun.)

O zât tekrar: “O hâlde, bana ne yapmamı emredersin?” dediğinde Abdullah (RA) şöyle cevap verdi: “(Fazlasıyla verme şartını yazdığın) sayfayı yırtmanı (yâni o fâiz şartını iptal etmeni) tavsiye ediyorum. Sana, verdiğin kadar öderse onu kabul et. Senin verdiğinden daha az getirirse, onu kabul ettiğin takdirde ecir ve sevap kazanırsın. Eğer sen istemeden kendi isteğiyle verdiğinden daha fazlasını getirirse bu da sana bir teşekkür olur. Ona mühlet tanımanın ecrini ve sevâbını da ayrıca alırsın.” (Muvatta, Büyû, 92).

FAİZİN İNSAN ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİLERİ: EKONOMİK VE SOSYAL BOYUTLARI

Malum ayet ve hadisler, İslâm’da faizin ekonomik, ahlaki, toplumsal ve insan üzerindeki olumsuz etkilerini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere İslâm dini, faizi (riba) kesin bir şekilde yasaklamıştır. Faizin yasaklanması, ferdî ve toplumsal refahı koruma amacı taşır. Faiz, fertlerin, toplumun ve ekonominin dengelerini bozarak hem maddi hem de manevi zararlar doğurur. Bu zararlar, İslâm’ın insanı koruma hedefiyle çeliştiği için haram kılınmıştır.

İşte faizin İslâm dini açısından ayetler ve hadisler ışığında insana olan olumsuz etkileri:

  1. FERT ÜZERİNDE PSİKOLOJİK VE EKONOMİK BASKI, AİLE VE SOSYAL İLİŞKİLERDE YIKICI ETKİLER

Faiz, ferdi ve ailevi hayatı olumsuz etkiler, fert üzerinde psikolojik ve ekonomik baskı oluşturur.

Faizli borçlanma, fertlerin ve ailelerin maddi sıkıntılar yaşamasına, huzursuzluklara ve aile içi çatışmalara yol açar. Birçok aile, faizli krediler nedeniyle temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelir. Faizle alınan borçların geri ödemesi sırasında yaşanan zorluklar, aile fertlerinin psikolojik ve manevi sağlığını da olumsuz etkiler. İslâm, fertlerin ve ailenin mutluluğunu korumayı hedeflediğinden, faizi reddetmiştir. Meselâ, bir aile, ev almak için yüksek faizli kredi kullandığında, borç ödemeleri temel ihtiyaçlarını karşılamayı zorlaştırabilir. Bu durum, özellikle düşük gelirli kişilerde stres, kaygı ve aile içi huzursuzluklara neden olabilir. Ayrıca aile içi tartışmalar, boşanmalar ve hatta çocukların eğitim ve sağlığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturur. Faizli borçlar nedeniyle arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri de zarar görebilir. İnsanlar, borçlarını ödeyemediğinde sosyal çevrelerinde saygınlık kaybı yaşar ve daha ciddi psikolojik sorunlarla karşılaşabilir. Utanç duygusuyla sosyal çevrelerinden uzaklaşabilir.

  • TOPLUMDA GELİR ADALETSİZLİĞİNİN DERİNLEŞMESİ VE HAKSIZ KAZANÇ

Faiz toplumdaki adaletsizliği ve gelir dağılımı dengesizliğini artırır.

Faiz, ekonomik eşitsizlikleri artırarak ve ihtiyaç sahibi insanların sömürülmesine yol açarak adaletsizliğe ve zulme neden olur. Faiz, zengin ile fakir arasındaki ekonomik uçurumu derinleştirir. Faiz, zengini daha zengin, fakiri ise daha fakir hale getirir. Sermaye sahibi, faiz yoluyla emek vermeden gelir elde ederken, bu borçları ödeyen düşük gelirli borçlu taraf daha fazla maddi yük altına girer.  Meselâ, büyük bir şirket veya servet sahibi faize dayalı yatırımlarından yüksek gelir elde ederken, bu durum aynı süreçte  faiz yükü altındaki küçük işletmelerin veya kişilerin daha derin ekonomik sıkıntıya düşmesiyle veya iflasıyla sonuçlanabilir. Bu, toplumda ekonomik eşitsizliği artırır ve sosyal huzursuzluğa yol açar. Ya da düşük gelirli bir çiftçi, aldığı faizi yüksek borç nedeniyle tarlasını kaybedebilir, bu da toplumsal dengesizliğe yol açar. Bu durum, İslâm’ın toplumsal adaleti sağlama ilkesine aykırıdır. Kur’an’da: “Allah, faizi yok eder ve sadakaları artırır. Allah, günahkâr ve nankör kimseleri sevmez.” (Bakara, 276) diyerek faizin toplumsal refahı yok ettiği, sadakanın ise adaleti güçlendirdiği mesajını verir. Rasûlullah (SAV), “Faiz yoluyla mal çoğaltan hiç kimse, sonunda malının bereketini kaybetmekten kurtulamaz.” (İbn Mâce, Ticaret, 58) diyerek faizin toplumda fakirliği artırdığına dikkat çekmiştir.

  • İNSANLARIN AHLAKİ VE MANEVİ YIKIMI, TOPLUMSAL DAYANIŞMANIN YOK OLMASI

Faiz insanları ahlaki ve manevi yıkıma sürükler, dayanışmayı ortadan kaldırır ve merhameti zedeler.

Faiz, toplumsal yardımlaşma ve paylaşma anlayışını zayıflatarak toplumsal dayanışmayı zedeler, toplumsal dayanışmayı ortadan kaldırır. Faiz, faiz veren kişilerde açgözlülük, bencillik ve başkalarının sıkıntılarından faydalanma alışkanlığı oluşturur. İslâm, malın adaletli bir şekilde dağıtılmasını ve zenginlerin fakirlere yardım etmesini emrederken, faiz zenginlerin fakirler üzerinden kazanç sağlamasına neden olur. Bu durum, İslâm’ın dayanışma, paylaşma ve yardımlaşma değerlerine zarar verir. Faiz, borçlu insanın onurunu kırar ve onu sürekli bir bağımlılık içinde tutar. İslâm, insanın onurunu korumayı ve her bireyin ekonomik özgürlüğünü sağlamayı amaçlar. Faiz ise bu özgürlüğü tehdit eder. Borç verenin, borçlunun sıkıntısından faydalanarak faiz talep etmesi, İslâm’ın insana verdiği değerle bağdaşmaz. Kur’an’da: “Ey iman edenler! Kat kat artırılmış bir şekilde faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”  (Ali İmran Suresi, 130) demektedir. Faizin merhamet duygularını zayıflattığına ve toplumu ahlaki bir çöküşe sürüklediğine işaret edilir. Rasûlullah (SAV), “Faiz yiyen, yediren, yazan ve şahitlik eden lanetlenmiştir. Hepsi günah bakımından eşittir.” (Müslim, Müsâkât, 19) diyerek faizin yalnızca faizi yiyenlere değil, ona aracılık edenlere de zarar vereceğini, bütün taraflarının ahlaki bir sorumluluğu ihlal ettiği açıkça vurgulanmıştır. Yine Kur’an’da “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı bırakın. Eğer bunu yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından size savaş açıldığını bilin.” (Bakara, 278-279) diyerek faizle uğraşanların Allah’a ve Peygamber’e savaş açtığı ifade edilmektedir. Faize dayalı bir kazanç, ferdin ruhsal huzurunu bozarak, vicdan azabı ve toplumsal dışlanmaya neden olabilir. Faizle uğraşmak, toplumun sosyal dayanışmasını zedeler. Rasûlullah (SAV), “Yedi büyük günahtan sakının: Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, faiz yemek…” (Buhârî, Vesâyâ, 23) diyerek toplumun ve ailenin yıkımına neden olan faizden sakınılmasını istemiştir. Bir aile, borçlarını ödeyemez hale geldiğinde, faiz yükü nedeniyle parçalanabilir ve toplumda güven azalır. Faiz, fertler arasında ahlaki çöküşe neden olabilir.

  • EKONOMİK KRİZLERE VE İFLASLARA YOL AÇAR, TOPLUMDAKİ SOSYAL GÜVENSİZLİĞİ ARTIRMASI

İflaslara ve iş kaybına neden olur.

Faize dayalı borçlanma sistemi, sürdürülemez ekonomik yapıların ve krizlerin temel nedenlerinden biridir. Faizli sistemler, borçların sürekli artmasına neden olur ve ekonomik krizleri tetikler. İnsanlar ve şirketler faizli borçlarını ödeyemedikçe iflas eder ve toplumsal huzursuzluk artar. Meselâ, bir işletme, yüksek faiz oranları nedeniyle büyüyemez ve çalışanlarını işten çıkarmak zorunda kalır. Bu, toplumda işsizliğin artmasına, sosyal güvencenin azalmasına ve ekonomik krizlerin derinleşmesine neden olur. Ayrıca, borcunu ödeyemeyen fertlerin mallarına el konulması, toplumda güvensizlik ve öfke birikimine yol açar.

Faize dayalı bir ekonomi, üretime değil, spekülasyona ve borçlanmaya odaklanır. Meselâ, yüksek faiz oranları nedeniyle küçük işletmeler iflas edebilir, bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler.

Kur’an’da “Eğer borçlu dardaysa, eli genişleyinceye kadar mühlet verin; sadaka olarak bağışlarsanız bu, sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.” (Bakara, 280) denerek borçluya kolaylık sağlanması emredilmiştir.

Bununla birlikte borçlu da bile bile ödeyebileceği halde borcunu ödememezlik etmemeli ve bile isteye borcunu geciktirmemeli, enflasyon farkından ve kâr paylarından yararlanmak için borcunu geciktirmemelidir. Bu da açık bir zulümdür. Borç veren kişinin parası enflasyona ezdirmemelidir.

Faizli borçlar, borçlu bireyleri sürekli bir kıskaca alarak iflasa sürükler. Meselâ, yüksek faiz oranlarıyla kredi çeken bir esnaf, işini büyütmek yerine gelirinin büyük bir kısmını faiz ödemelerine harcar ve sonunda iflas eder.

İslâm, ticaretin ve ortaklık esasına dayalı kazançların ekonomik sistemi güçlendirdiğini vurgular. Faiz, bu ilkeye zarar verir. Rasûlullah (SAV), “Faiz malı artırmaz, aksine yok eder.” (İbn Mace, Ticaret, 58) diye buyurmuştur.

Rasûlullah (SAV), faizli kazancı “sonunda iflasa götüren bir düzen” olarak tanımlamıştır. Kur’an ise; “Faiz yiyen kişi, şeytanın çarptığı kimse gibi bir durumda olur.” (Bakara, 275) diyerek faizcinin durumunu tasvir eder.

  • ALLAH VE RASÛLU’NE SAVAŞ AÇMA DURUMU

Kur’an’da faizle uğraşanların Allah’a ve Rasûlü’ne savaş açtığı ifade edilmektedir. Bu, faizin ne kadar ciddi bir günah olduğunu ve insanın manevi hayatını nasıl tahrip ettiğini gösterir. Kur’an’da “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve eğer inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı bırakın. Eğer bunu yapmazsanız/faizden vazgeçmezseniz, Allah ve Rasûlü tarafından size savaş açıldığını bilin.” (Bakara, 278-279) diye yapılan uyarı, faizin fert ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerine karşı ciddi bir mesajdır. Faize dayalı bir kazanç, ferdin ruhsal huzurunu bozarak, vicdan azabı ve toplumsal dışlanmaya neden olabilir.

  • İNSANIN GELECEĞİNİ REHİN ALMASI

Eğitim ve sağlık için alınan krediler gençlerin ekonomik özgürlüğünü kısıtlar.

Özellikle öğrenciler, eğitim masraflarını karşılamak için faizli öğrenci kredilerine başvurur. Meselâ, Türkiye’de birçok öğrenci, üniversiteyi bitirdikten sonra borçla hayata atılmak zorunda kalır. Bu durum, gençlerin ekonomik özgürlüğünü kısıtlar ve hayatlarını faizi ödemeye odaklı bir şekilde sürdürmelerine yol açar.

Benzer şekilde, sağlık masrafları için faizli krediler alan bireyler, tedavi sürecinde maddi stresle karşı karşıya kalır, bu da iyileşme süreçlerini olumsuz etkiler.

  • TÜKETİM VE İSRAF KÜLTÜRÜNÜ TEŞVİK ETMESİ

Kolay erişimli tüketici kredileri aşırı tüketime neden olur.

Faizli finansman, bireyleri ihtiyaçları dışında harcamalara yönlendirir. Meselâ, düşük faiz oranlarıyla sunulan kredi kartı borçları, fertleri aşırı harcama yapmaya teşvik eder. Ancak ödenemeyen borçlar nedeniyle insanlar daha yüksek faiz oranlarıyla karşılaşır ve borç sarmalına düşer.

Bu durum, fertlerin sadece maddi değil, manevi açıdan da tatminsizlik yaşamasına neden olur. Aşırı tüketim, uzun vadede insanın değer ve anlam arayışını zedeler.

  • BEREKETSİZLİK VE HELAL KAZANCA ENGEL OLMA, HAKSIZ KAZANÇ

Allah, faizi haram kılmış ve ticareti helal kılmıştır: “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar… Allah ticareti helal, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara, 275). Faize dayalı kazanç sağlamak, ferdin helal kazanç elde etme çabasını azaltır. Meselâ, bir yatırımcı, faizle kazanç sağlamayı üretimden daha kolay görür ve bu durum ekonomik büyümeyi engeller. Faizle elde edilen kazançta bereket olmaz: “Allah, faizi yok eder ve sadakaları artırır.” (Bakara, 276). Faizle zenginleşen bir kişi, malının bereketini göremeyebilir. Meselâ, faize dayalı kazançla kurulan bir işletme, ahlaki veya ekonomik krizler sonucu iflas edebilir. Faizle kazanç sağlamak, haksız kazanç elde etmektir: “Size faizi terk etmeniz emredildi.” (Bakara, 278). 

Sonuç olarak, Faiz hem insani ilişkilerde adaletsizliğe hem de ekonomik, sosyal ve manevi bozulmalara yol açar. İslâm, faizi kesin bir şekilde yasaklayarak bireylerin ve toplumun huzurunu, ahlakını ve ekonomik adaletini korumayı amaçlar. Ayetler ve hadislerde faize karşı güçlü uyarılar yapılmış, bunun yerine helal kazanç, sosyal dayanışma ve sadaka gibi değerler teşvik edilmiştir. Faizden uzak bir ekonomik düzen, daha adil, daha huzurlu ve sürdürülebilir bir toplumun temelini oluşturur. Faiz, fertlerin ekonomik özgürlüğünü kısıtlar, psikolojik yük oluşturur ve toplumdaki adaletsizlikleri derinleştirir. İnsan onuru, adalet ve toplumsal refahın korunması için faizsiz finansman modellerine yönelmek, ekonomik sorunları çözmek ve fertlerin insanca bir yaşam sürmesini sağlamak açısından önemlidir. Bu tür modeller, borç veren ile alan arasındaki ilişkiyi daha adil ve sürdürülebilir bir temele oturtabilir ve insanın maddi ve manevi bütünlüğünü koruyabilir.

İslâm, faizin zararlı etkilerini önlemek için faizsiz finansman ve ortaklık esasına dayalı ticaret modellerini önerir. Faizsiz sistemler, insanların refahını artırmayı, ekonomik adaleti sağlamayı ve fertlerin onurunu korumayı hedefler. Faizden uzak durmak, sadece İslâm’ın bir emri değil, aynı zamanda insani bir sorumluluktur. Bu şekilde hem fertlerin hem de toplumun maddi ve manevi huzuru sağlanabilir.