DR. MURAT ERGÜVEN
Blokzincir Gerçekten Merkeziyetsiz mi?

DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

BLOKZİNCİR GERÇEKTEN MERKEZİYETSİZ Mİ?

Blokzincir, birçok açıdan Defter-i Kebir (Büyük Defter) mantığına benzer bir sistem sunar. Osmanlı döneminde kullanılan Defter-i Kebir, devletin vergi gelirleri, harcamaları ve mali işlemlerini kayıt altına alan merkezi bir muhasebe sistemiydi. Bu defter, gelir-gider hesaplarının düzenli şekilde tutulmasını ve ekonomik şeffaflığı sağlardı.

Blokzincir de benzer bir mantıkla çalışır; her işlem şeffaf bir şekilde kayıt altına alınır, değiştirilemez ve geriye dönük olarak herkes tarafından incelenebilir. Ancak fark şu ki, Defter-i Kebir merkezi bir otoritenin kontrolündeydi, blokzincir ise merkeziyetsizdir. Yani, kayıtları tutan tek bir devlet veya kurum yoktur, işlemler dağıtık bir ağ tarafından doğrulanır.

Blokzincir, Gerçekten Bağımsız mı?

Her ne kadar blokzincir teoride merkeziyetsiz bir yapı sunsa da fiiliyatta bazı güçlerin etkisinde kalma ihtimali vardır. Bunun birkaç nedeni var:

  • Madencilik Gücü: Bitcoin ve diğer PoW (Proof of Work) sistemlerinde büyük madencilik havuzları (mining pools) büyük bir işlem gücünü elinde tutuyor. Eğer birkaç büyük madenci birleşirse, ağı kontrol edebilirler.
  • Geliştirici Gruplar: Bitcoin ve Ethereum gibi büyük projelerin çekirdek geliştirici ekipleri var. Bunlar kod değişiklikleri konusunda yönlendirici olabiliyor.
  • Borsa Manipülasyonu: Bitcoin ve altcoinler, büyük kripto borsalarına bağımlıdır. Binance, Coinbase gibi platformlar, büyük balinaların (büyük yatırımcılar) hareketleriyle fiyatları etkileyebilir.

Bitcoin ve Altcoinler Gelecekte Paranın Yerini Alabilir mi?

Bitcoin ve diğer dijital varlıkların fiat paraların (dolar, euro, TL) tamamen yerini alması mümkün mü?

1. Bitcoin Dijital Altın mı, Para mı?

  • Bitcoin şu an daha çok “dijital altın” olarak görülüyor. Yani değer saklama aracı olarak kullanılıyor ama günlük harcamalar için pek uygun değil.
  • İşlem süreleri uzun ve volatilitesi çok yüksek.
  • Ancak Lightning Network gibi çözümler Bitcoin’i günlük işlemler için daha kullanılabilir hale getirebilir.

    2. Stablecoin’ler ve CBDC’ler

    • Stablecoin’ler (USDT, USDC, DAI) kripto ekosisteminde önemli bir yer edindi. Çünkü değerleri dolara sabit.
    • Birçok merkez bankası da kendi dijital paralarını geliştiriyor. (CBDC – Merkez Bankası Dijital Paraları)
    • Çin Dijital Yuan’ı, Avrupa Dijital Euro’su, ABD Dijital Dolar’ı gibi projeler, devletlerin blokzincir tabanlı finansal sistemlere yöneldiğini gösteriyor.

    3. Merkez Bankaları ve Regülasyonlar

    • Devletler parasal kontrolü kaybetmek istemez.
    • Vergilendirme, kara para aklama önlemleri, ekonomik politika araçları gibi nedenlerle hükümetler Bitcoin’in tamamen hakim olmasına sıcak bakmayabilir.
    • Büyük ihtimalle Bitcoin ve altcoinler, geleneksel para sistemleriyle birlikte var olmaya devam edecek ama tamamen fiat paraların yerini alması zor görünüyor.

      Spekülasyon ve Manipülasyon Tehlikesi

      Bitcoin ve altcoinler, merkezi otoritelerden bağımsız oldukları için finansal manipülasyonlara daha açık hale geliyorlar.

      1. Balinaların Kontrolü

        • Bitcoin arzı 21 milyon adet ile sınırlı. Ancak bunun büyük bir kısmı az sayıda cüzdanda bulunuyor.
        • Meselâ, birkaç büyük yatırımcı aynı anda satış yaparsa, fiyatı sert bir şekilde düşürebilirler.
        • Tersine, fiyatı yukarı çekmek için de büyük miktarda alım yapabilirler.

        2. Borsa Manipülasyonu

        • Kripto borsalar, “Wash Trading” ve “Pump & Dump” gibi yöntemlerle fiyatları yapay olarak yükseltip düşürebilirler.
        • Merkeziyetsiz borsalar (DEX) bile bazı büyük yatırımcıların kontrolünde olabilir.

        3. Algoritmik Tetiklemeler

        • Stop-loss emirleri ve otomatik al-sat botları, sert dalgalanmalara sebep olabiliyor.
        • Elon Musk gibi popüler figürlerin tek bir tweet’i bile fiyatları uçurup indirebiliyor.

          Doların Hakimiyeti ve Büyük Varlık Transferi Riski

          Kripto paralar gerçekten doların hakimiyetini kırabilir mi, yoksa yine mevcut finansal güçler tarafından mı yönetiliyor?

          1. Dolar ve Stablecoin Bağımlılığı

          • Bitcoin’in fiyatı bile dolarla ifade ediliyor.
          • USDT (Tether), USDC gibi stablecoin’ler tamamen dolar rezervlerine dayalı.
          • Yani, büyük çoğunluğu zaten ABD merkezli finansal güçlerin kontrolünde.

          2. Büyük Varlık Transferi ve Finansal Reset

          • Eğer bir gün devletler veya büyük fonlar Bitcoin gibi varlıklardan çekilirse, kripto piyasasında devasa bir çöküş olabilir.
          • Büyük yatırımcılar, piyasadaki küçük yatırımcıların birikimlerini alıp çıkabilir.
          • Tıpkı 1929 Buhranı veya 2008 Krizi gibi milyonlarca insanın bir anda fakirleşmesine yol açabilecek bir senaryo söz konusu olabilir.

          3. Dijital Para Birimleriyle Daha Büyük Bir Kontrol Mü Geliyor?

          • Eğer CBDC’ler (Merkez Bankası Dijital Paraları) yaygınlaşırsa, belki de asıl finansal özgürlük değil, daha fazla merkezi kontrol gelebilir.
          • Devletler kimin hangi harcamayı yaptığını gerçek zamanlı takip edebilir.
          • Özgürlük getirdiği düşünülen dijital varlıklar, tersine, merkezileşmiş bir finansal distopyaya da dönüşebilir.

            Gelecek Ne Getirecek?

            1. Bitcoin ve altcoinler tamamen paranın yerini almayacak, ama finansal sistemin önemli bir parçası olacak.
            2. Blokzincir, Defter-i Kebir gibi kayıtların şeffaf olduğu bir sistem sunuyor, ancak hâlâ merkezi etkilere açık.
            3. Kripto paralar spekülasyon ve manipülasyona çok açık, büyük yatırımcılar fiyatları istedikleri gibi yönlendirebilirler.
            4. Gelecekte büyük bir varlık transferi veya finansal reset mümkün olabilir, bu yüzden dikkatli olunmalı.
            5. Merkez bankalarının dijital para birimleriyle finansal sistem daha fazla kontrol altına alınabilir.

            Kısacası kripto devrimi, gerçekten finansal özgürlük mü getirecek yoksa daha sofistike bir finansal sistemin başlangıcı mı olacak, bunu zaman gösterecek.

            Sadaka, Zekât ve Sosyal Yardımların Ekonomideki Çarpan ve Hızlandıran Etkisi

            DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

            SADAKA, ZEKÂT VE SOSYAL YARDIMLARIN EKONOMİDEKİ ÇARPAN VE HIZLANDIRAN ETKİSİ

            Ekonomide “çarpan” ve “hızlandıran” etkisi, harcamaların ve yatırımların toplam gelir ve istihdam üzerindeki etkisini ifade eden kavramlardır. Şimdi sadaka, zekât ve benzeri sosyal yardım mekanizmalarının ekonomide bu iki etkiyi nasıl ortaya çıkardığına bakalım.

            1. ÇARPAN VE HIZLANDIRAN ETKİSİ NEDİR?

            Ekonomik çarpan etkisi, bir ekonomideki harcama artışının toplam gelir üzerindeki genişleyici etkisini ifade eder. Keynesyen ekonomi teorisine göre, bir ekonomide tüketim, yatırım veya kamu harcamaları arttığında, bu harcamalar birden fazla turda dolaşıma girerek toplam gelirde çok daha büyük bir artışa neden olur.

            Hızlandıran etkisi ise, harcamaların artmasının yatırım kararlarını ve üretimi nasıl tetiklediğini açıklar. Artan talep, firmaların yeni yatırım yapmasına ve istihdamı arttırmasına yol açar.

            2. SADAKA VE ZEKÂTIN EKONOMİDEKİ ROLÜ

            Sadaka ve zekât, toplumun alt gelir gruplarına doğrudan nakit veya aynî yardım sağlayan mekanizmalardır. Bu yardımlar şu şekilde çarpan ve hızlandıran etkisi oluşturur:

            • Tüketim Artışı: Alt gelir grubundaki bireyler, aldıkları yardımları temel ihtiyaçlarına harcadıkları için toplam talep artar. Bu da piyasalardaki mal ve hizmetlerin satışının canlanmasına neden olur.
            • Yatırım Artışı: Artan tüketim, şirketleri üretimi arttırmaya ve yeni yatırımlar yapmaya yöneltir.
            • Gelir ve İstihdam Artışı: Artan talep sonucunda firmalar çalışan sayısını arttırarak istihdam oluşturur. Bu da toplam geliri ve tüketimi daha da yüksek seviyelere çıkarır.

            3. SOSYAL YARDIMLARIN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ

            Sadaka ve zekât gibi sosyal yardımlar, yalnızca bireysel yardımlaşma değil, aynı zamanda ekonomik aktivitenin canlanmasını sağlayan unsurlar olarak da görülebilir. Özellikle kriz dönemlerinde bu tür yardımlar, piyasaların toparlanmasına katlıda bulunur.

            Sadaka ve zekât gibi sosyal yardımlar, toplumda gelir dağılımını düzenlemeye yardımcı olurken aynı zamanda ekonomik çarpan ve hızlandıran etkisi meydana getirerek büyük ölçekte ekonomik fayda sağlar. Bu nedenle, sosyal yardım mekanizmaları ekonomik istikrar ve refah açısından önemli bir rol oynamaktadır.

            Sözden Güçlü Olanın Hal ve Tavır Olduğunu Unutmayalım

            DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

            TEBLİĞ Mİ TEMSİL Mİ? SÖZDEN GÜÇLÜ OLANIN HAL VE TAVIR OLDUĞUNU UNUTMAYALIM

            İnsanlar yalnızca işittiklerine değil, en çok gördüklerine inanır. Bu yüzden bir hakikati anlatmaktan daha önemlisi, o hakikati yaşayarak göstermektir. İslam tarihi boyunca en güçlü etkiyi bırakanlar, güzel konuşanlar değil, güzel yaşayanlar olmuştur. Bugün birçok insan tebliğ adı altında anlatıyor, öğüt veriyor, doğruları sıralıyor; fakat bunları kendi hayatında uygulamadığında, sözleri karşı tarafta tesir bırakmıyor. Çünkü esas olan söz değil, haldir. İşte bu yüzden İslâm’da asıl olan tebliğ değil, temsil etmektir.

            1) Temsilin Gücü: Halin Dili, Sözden Daha Etkilidir

            Sözlerin gücü inkâr edilemez; ancak en etkili mesaj, yaşanarak verilen mesajdır. İnsan psikolojisi, gördüğünü duyduğundan daha çabuk ve güçlü bir şekilde kabul etmeye meyillidir. Çünkü insanlar söze değil, fiile bakarak inanırlar.

            Kur’an-ı Kerim de söz ve eylem arasındaki çelişkiye dikkat çeker:

            “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff Suresi, 61:2-3)

            Bu ayet, anlatılanla yaşananın birbirine uygun olmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. Söz ve amel arasındaki uyumsuzluk, anlatılan hakikatin etkisini kaybettirir. Bu yüzden İslam’da, konuşmaktan önce yaşamak; anlatmaktan önce uygulamak esastır.

            2) Tebliğ ve Temsil Arasındaki Fark

            TebliğTemsil
            Söylem üzerine kuruludur.Eylem üzerine kuruludur.
            Doğruyu anlatmaya çalışır.Doğruyu yaşayarak gösterir.
            Kendi hayatında uygulamasa da anlatabilir.Önce kendisi uygular, sonra anlatır.
            Karşı tarafa doğrudan bilgi sunar.Karşı tarafın görerek, hissederek anlamasını sağlar.
            Anlatılan kişinin ikna olması zaman alabilir.Gören kişi, örnek alınacak bir model karşısında daha hızlı etkilenir.

            Bu fark, neden birçok tebliğin etkili olmadığını açıkça gösteriyor. Çünkü insanlar anlatılan şeyin yaşanmadığını gördüğünde, içgüdüsel olarak ona şüpheyle yaklaşır. “Bunu anlatan kişi bile yapmıyorsa, ben neden yapayım?” düşüncesi oluşur. İşte bu yüzden temsil, tebliğden daha güçlüdür.

            3) Peygamberimizin (s.a.v.) Metodu: Tebliğden Önce Temsil

            Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm’ı sadece sözleriyle değil, en çok da yaşayışıyla öğreten bir peygamberdir. O, insanlara doğruları anlatmadan önce, bizzat o doğrulara göre yaşayan bir örnek olmuştur.

            • Güvenilirliğiyle İslâm’a Hazırlık Yaptı: Peygamberlikten önce “Muhammedü’l-Emîn” (Güvenilir Muhammed) olarak tanınıyordu. İnsanlar, onun doğruluğuna ve dürüstlüğüne şahitti. Onun söylediği bir şeye inanmak için, uzun uzun delil aramıyorlardı; çünkü yaşamı başlı başına bir delildi.
            • Önce Kendi Ahlâkını Yaşadı: Kur’an-ı Kerim onun ahlakını şu şekilde anlatır: “Şüphesiz sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Suresi, 68:4).
            • Tebliğden Önce Halini Ortaya Koydu: Mekke’de ve Medine’de İslam’ın yayılmasının en büyük sebebi, Peygamberimizin temsil gücüydü. O, ashabına sabrı anlatmadan önce en büyük sabrı kendisi gösterdi. Adaleti anlatmadan önce herkese karşı adil oldu. Cömertliği anlatmadan önce bizzat en cömert insan oldu. Bu yüzden onun tebliği, kalplere doğrudan tesir etti.

            4) Günümüzde Temsilin Eksikliği ve Etkisiz Tebliğ Problemi

            Bugün birçok insan dini anlatıyor, nasihat ediyor, İslâm hakkında uzun uzun konuşuyor. Fakat en büyük problem, anlatılanların bizzat yaşanmıyor oluşu.

            • Adaletten bahseden kişi adaletsiz davranıyorsa, kim onu ciddiye alır?
            • Sabır tavsiye eden biri en küçük olayda öfkeleniyorsa, kim sabrı ondan öğrenir?
            • İslam ahlakını anlatan biri, ahlâki zaaflar içindeyse, sözleri kimde karşılık bulur?

            Bugün birçok insanın dinden soğumasının en büyük sebebi, temsil eksikliğidir. Din, sadece sözle anlatılınca etkisini kaybeder. Yaşanmayan bir tebliğ, sadece gürültüye dönüşür.

            Kur’an’da bu tür çelişkili insanlara dair çok net bir uyarı vardır:

            “Siz insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki kitabı okuyorsunuz. Düşünmüyor musunuz?” (Bakara Suresi, 2:44).

            Bu ayet, önce kendini düzeltmeden başkasına nasihat etmenin, bir anlam ifade etmeyeceğini açıkça ortaya koyar.

            5) Anlatmadan Önce Yaşamak Gerek

            Bugün İslâm’ın en büyük tebliğcileri, konferans salonlarında uzun uzun konuşanlar değil; ahlâkıyla, dürüstlüğüyle, merhametiyle İslâm’ı yaşayanlardır. Büyük veliler, âlimler ve dava adamları, etkilerini kelimelerle değil, hayatlarıyla göstermişlerdir.

            Bir hakikati anlatmanın en güçlü yolu, o hakikati yaşamaktır. Eğer bir insan adaletin önemini vurguluyorsa, önce kendisi adil olmalıdır. Sabır tavsiye ediyorsa, önce kendisi sabretmelidir. İslâm’ı temsil etmek, onu anlatmaktan daha zor ama çok daha etkilidir. Çünkü insanlar gözleriyle gördüklerine, kulaklarıyla duyduklarından daha çok inanırlar.

            Bu yüzden tebliğ, ancak temsil ile desteklendiğinde gerçek bir anlam kazanır. İnsanları etkilemek isteyen bir Müslüman, en iyi nasihatin yaşayarak verilen nasihat olduğunu unutmamalıdır. Söz, bir tohum gibidir ama onu büyüten, temsilin suladığı örnek hayattır.

            • Konuşmadan önce yaşamak,
            • Anlatmadan önce uygulamak,
            • Nasihat etmeden önce örnek olmak,

            işte gerçek tebliğ budur!