DR. MURAT ERGÜVEN
Türkiye’de İşgücüne Katılımı Artırmanın Yolları: Üretim, İstihdam ve Ekonomik Dönüşüm

Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı

TÜRKİYE’DE İŞGÜCÜNE KATILIMI ARTIRMANIN YOLLARI: ÜRETİM, İSTİHDAM VE EKONOMİK DÖNÜŞÜM

Bir ülkenin ekonomik büyümesi ve refah seviyesi, işgücüne katılım oranı ile doğrudan ilişkilidir. İşgücüne katılım, üretim kapasitesini artırır, yeni yatırımları teşvik eder ve istihdam yaratır. Almanya ve Türkiye gibi benzer nüfus büyüklüğüne sahip ülkeler arasında işgücüne katılım oranlarındaki farklar, ekonomik yapılar, eğitim sistemleri ve istihdam politikaları açısından önemli dersler barındırmaktadır.

2024 yılı itibarıyla Almanya’da işgücüne katılım oranı %80 civarındayken, Türkiye’de bu oran %54,2 seviyesindedir. Almanya’daki yüksek oran, teknoloji odaklı sanayi politikaları, mesleki eğitim sisteminin başarısı ve kadın istihdamının teşviki ile açıklanabilir. Türkiye’de işgücüne katılım oranının düşük olmasının nedenleri arasında kayıt dışı ekonomi, işsizlik, mesleki eğitimin yetersizliği ve üretim sektörünün yeterince genişlememesi yer almaktadır.

Peki, Türkiye bu oranı nasıl artırabilir? İşgücüne katılımı teşvik edecek stratejik adımlar nelerdir? Bu makalemde, Türkiye’de işgücüne katılım oranını artırmak için üretim, yeni iş alanları açma, istihdam, teknoloji geliştirme ve ihracat kapasitesini genişletme gibi faktörlerin işgücü piyasası üzerindeki etkilerini ve ekonomik dönüşüm stratejilerini ele alacağım.

İşgücüne Katılım ve Türkiye’nin Mevcut Durumu

Türkiye ve Almanya: İşgücüne Katılım Oranları

  • Türkiye nüfusu: 85 milyon
  • Almanya nüfusu: 84 milyon
  • Türkiye’de işgücüne katılım oranı: %54,2
  • Almanya’da işgücüne katılım oranı: %80,3
  • Türkiye’de işsizlik oranı: %9,0
  • Almanya’da işsizlik oranı: %3,2

Bu rakamlar, Almanya’nın yüksek işgücüne katılım oranını sağlamada başarılı politika araçları kullandığını göstermektedir. Türkiye’nin bu alanda eksiklikler yaşadığını ortaya koyan bu veriler Türkiye’nin işgücü piyasasında daha fazla üretim ve istihdam oluşturması gerektiğini göstermektedir.

İşgücüne Katılımı Artırmak İçin Stratejik Öneriler

Türkiye’de işgücüne katılım oranını artırmak için özellikle yeni iş alanlarının açılması, üretimin artırılması ve istihdamın genişletilmesi gerekmektedir. Özel sektörün, kamu yönetiminin ve akademik çevrelerin birlikte hareket ederek bu doğrultuda izlenmesi gereken başlıca stratejiler şunlardır:

Yeni İş Alanlarının Açılması ve Girişimciliğin Teşviki

  1. Sanayi, teknoloji ve hizmet sektörlerinde yeni iş kolları açılmalı
  2. Girişimciler (özellikle gençler) için vergi teşvikleri ve finansman destekleri sağlanmalı
  3. KOBİ’lerin büyümesi ve ihracata yönelmesi için devlet destekleri artırılmalı
  4. E-ticaret, yapay zekâ, dijital ekonomi, yazılım ve yenilenebilir enerji sektörlerinde yatırımlar teşvik edilmeli
  5. Mevcut sanayi bölgeleri genişletilmeli ve yeni üretim merkezleri oluşturulmalı

Üretimin ve Teknoloji Yatırımlarının Artırılması

  1. Türkiye, yüksek katma değerli üretime yönelmeli ve sanayi 4.0’a geçişi hızlandırmalı
  2. Yerli üretim teşvik edilmeli, ithalat bağımlılığı azaltılmalı
  3. Yerli teknoloji girişimleri desteklenerek ihracata dayalı büyüme modeli benimsenmeli
  4. Tarım sektöründe modernizasyon sağlanarak, dijital tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı
  5. Savunma sanayii, otomotiv ve elektronik gibi sektörlerde üretim kapasitesi artırılmalı

İstihdamı Artıracak Politikaların Uygulanması

  1. İşverenler için sigorta ve vergi indirimleri gibi teşvik mekanizmaları oluşturulmalı
  2. Mesleki eğitim ve sertifikasyon programları yaygınlaştırılmalı
  3. Genç nüfus için işbaşı eğitimleri, staj programları ve devlet destekli istihdam projeleri geliştirilmeli
  4. İşsizlik oranını düşürmek için işgücü uyum programları hayata geçirilmeli

Eğitim ve Beceri Düzeyinin Artırılması

  1. Mesleki eğitimin sanayi ve teknoloji sektörlerine entegre edilmesi sağlanmalı
  2. Üniversiteler, piyasanın ihtiyaç duyduğu becerileri kazandıracak şekilde yeniden yapılandırılmalı
  3. STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanlarında eğitim teşvik edilmeli
  4. Hayat boyu öğrenme programları yaygınlaştırılarak, çalışanların becerilerini güncellemesi sağlanmalı
  5. Mesleki eğitim kurumları ve üniversiteler, iş dünyasının taleplerine uygun şekilde revize edilmeli
  6. Kodlama, veri analitiği ve yenilenebilir enerji gibi geleceğin mesleklerine yönelik eğitim programları artırılmalı
  7. Uzun süreli işsizlikle mücadele için işgücü uyum programları geliştirilmeli

Kayıt Dışı Ekonomi ile Mücadele

  1. Vergi muafiyetleri ve teşviklerle işletmelerin kayıt altına alınması sağlanmalı
  2. Dijital ödeme sistemleri teşvik edilerek ekonomik işlemler kayıt altına alınmalı
  3. Kayıt dışı çalışanları sosyal güvenceye dahil edecek mekanizmalar oluşturulmalı

Özel Sektörün Teşvik Edilmesi

  1. Şirketlere Ar-Ge yatırımları için devlet destekleri sağlanmalı
  2. İhracat yapan firmalar için vergi avantajları sunulmalı
  3. Uluslararası yatırımcıları çekmek için işgücü reformları hızlandırılmalı

Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomik büyümesini sağlamak ve küresel rekabet gücünü artırmak için işgücüne katılım oranının yükseltilmesi kaçınılmazdır. Bunu başarabilmek için üretim kapasitesinin genişletilmesi, sanayi, teknoloji ve bilişim yatırımlarının artırılması, yeni iş alanlarının oluşturulması ve istihdam politikalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.

Almanya gibi yüksek işgücüne katılım oranına sahip ülkelerden alınacak derslerle, Türkiye’nin istihdam piyasasında köklü reformlar yapması zorunludur. Özellikle mesleki eğitim reformları, yazılım ve teknoloji odaklı üretim, girişimciliğin teşviki ve sanayinin dönüşümü gibi alanlarda atılacak adımlar, ülkeyi hem ekonomik refah hem de sürdürülebilir büyüme açısından daha ileriye taşıyacaktır.

Eğer Türkiye, üretim ve teknoloji odaklı bir istihdam politikası benimser, eğitim sistemini piyasanın ihtiyaçlarına göre günceller ve yenilikçi sektörleri teşvik ederse, işgücüne katılım oranını kısa vadede %60’lara, uzun vadede ise gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarabilir. Bu süreçte hem kamu hem de özel sektörün koordineli çalışması, inovasyona dayalı büyüme modellerinin benimsenmesi ve genç nüfusun verimli şekilde istihdama dahil edilmesi kritik bir rol oynayacaktır.

Bugün atılacak adımlar, Türkiye’nin yarınını belirleyecektir. Eğer üretime dayalı bir ekonomi inşa edilmez, istihdam piyasasında dönüşüm gerçekleştirilmez ve iş gücü potansiyeli tam anlamıyla değerlendirilmezse, ülkenin ekonomik büyüme potansiyeli sınırlı kalacaktır.

Türkiye, güçlü bir ekonomik gelecek inşa etmek istiyorsa, üretimi, istihdamı ve yeniliği merkeze alan ekonomi politikalarını hızla hayata geçirmelidir.

İslâm İktisadında Paranın Dolaşımı: Canlı ve Dinamik Piyasa Anlayışı

Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı

İSLÂM İKTİSADINDA PARANIN DOLAŞIMI: CANLI VE DİNAMİK PİYASA ANLAYIŞI

Ekonomik sistemlerin sağlıklı işlemesi için paranın dolaşımda olması, yani üretim, tüketim ve yatırım süreçlerinde sürekli olarak el değiştirmesi gerekir. Paranın belirli kişi veya grupların elinde toplanarak âtıl hâle gelmesi, ekonomik durgunluğa ve gelir adaletsizliğine neden olur. İslâm ekonomisi, servetin toplumun bütün kesimlerine yayılmasını ve piyasada aktif olarak dolaşmasını teşvik eder.

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Mal, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet (iktidar aracı) olmasın…” (Haşr, 59/7) buyrularak, ekonomik dengenin korunması gerektiği vurgulanır. İslâm ekonomisinin temel dinamiklerinden biri, paranın durağan hâle gelmemesi, piyasada sürekli el değiştirmesi ve ekonominin canlı tutulmasıdır. Bu anlayış; faizin yasaklanması, zekâtın farz kılınması ve kâr-zarar ortaklığı gibi mekanizmalarla desteklenmiştir.

Bu yazımda, İslâm ekonomisinde paranın dolaşımı ile ilgili temel ilkeler ele alınacak; zekâtın çarpan ve hızlandıran etkisi, kâr-zarar ortaklığı modelinin ekonomik sisteme katkısı ve günümüz finansal sistemleri ile blokzincir teknolojisinin bu ilkelere uygunluğu tartışılacaktır.

İslâm Ekonomisinde Paranın Akışkanlığı

İslâm, paranın yastık altı edilerek piyasadan çekilmesini hoş karşılamaz. Çünkü bu durum, piyasadaki sermaye akışını yavaşlatır ve ekonomik durgunluğa yol açar. İslâm, parayı sadece bir mübadele aracı olarak değil, ekonomik hareketliliği sağlayan temel unsur olarak görür. Paranın belli ellerde birikmesi yerine, ticaret, yatırım ve ortaklık sistemleriyle sürekli el değiştirmesi teşvik edilir.

Kur’an’da, servetin söz konusu dengesizliği şu şekilde eleştirilir:

“Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele.” (Tevbe, 9/34)

Bu ayet, sermayenin âtıl bırakılmasının ve istiflenmesinin yanlış olduğunu, aksine ekonomiye kazandırılması gerektiğini ifade eder. Nasıl ki vücuttaki kan dolaşımı durduğunda organlar işlevini kaybederse, ekonomide de paranın durağanlaşması krizleri tetikler.

Paranın Piyasadaki Hareketliliğinin Faydaları

Paranın piyasada sürekli dolaşımda olması, ekonomik büyüme ve sosyal adalet açısından birçok avantaj sunar:

  • Ticaretin Canlanması: Piyasanın aktif olması, istihdamı ve üretimi artırır.
  • Gelir Dağılımında Adalet: Servetin belirli kişilerde birikmesini önler, toplumun tüm kesimlerine yayılmasını sağlar.
  • Yatırım ve Girişimciliğin Desteklenmesi: Sermaye, üretim ve inovasyon için kullanılabilir hâle gelir.
  • Zekâtın Ekonomik Çarpan Etkisi: Zekât ile alt gelir gruplarına verilen para, tüketim harcamalarını artırarak piyasaya hareketlilik kazandırır.

Kâr-Zarar Ortaklığı: Adil Finans Modeli

Faiz, sermayeyi belirli bir kesimin elinde toplarken, kâr-zarar ortaklığı modeli sermayenin daha adil bir şekilde dağılmasını sağlar.

  • Mudaraba: Sermaye sahibinin (rabbü’l-mâl) finansman sağladığı, girişimcinin (mudarib) emek koyduğu ortaklık modelidir.
  • Musharaka: Hem sermaye hem de emeğin iki tarafça konulduğu bir ortaklık modelidir.

Kur’an’da faiz yerine bu tür adil ticaretin teşvik edildiği belirtilir:

“Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275)

Bu sistemler, ekonomik istikrarı sağlayarak sermayenin belli kesimlerin elinde toplanmasını engeller ve toplumun tüm kesimlerinin refahını artırır.

Dijital Finans ve İslâm Ekonomisi

Günümüz finans dünyasında dijital varlıklar, blokzincir tabanlı sistemler ve fintech çözümleri, paranın dolaşımını hızlandıran ve finansal erişimi artıran önemli araçlar olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu sistemlerin İslâmî finans ilkeleriyle uyumlu olması büyük önem taşır.

Avantajlar:

  • Merkezî otoritelerden bağımsız, finansal kapsayıcılığı artırabilir.
  • Akıllı sözleşmeler ile güvenli ve şeffaf işlem yapılmasını sağlayabilir.

Riskler:

  • Spekülasyona açık, yüksek fiyat oynaklığı içerebilir.
  • Balinalar (büyük yatırımcılar) tarafından manipüle edilebilir.

Bu nedenle, İslâm ekonomisi, paranın adil ve etkin bir şekilde dolaşımını sağlamak için hem geleneksel hem de modern finans araçlarını dikkatle değerlendirmelidir. Faize dayalı sistemler yerine kâr-zarar ortaklığı esasına dayalı modellerin geliştirilmesi, zekât ve sadaka gibi sosyal dayanışma mekanizmalarının güçlendirilmesi ve dijital finans araçlarının İslâmî ilkeler çerçevesinde düzenlenmesi büyük önem taşır.

Adil, Sürdürülebilir ve Dirençli Bir Ekonomi İçin

İslâm ekonomisi, yalnızca belirli kesimlerin refahını değil, toplumun tamamının ekonomik güvenliğini ve adaletini gözeten bir sistem sunar. Sermayenin belli ellerde birikerek âtıl kalmasını önleyen, piyasaları canlı tutan ve gelir dağılımında adaleti esas alan bu model, krizlere karşı daha dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomik nizamın temelini oluşturur.

Bu ilkeler, sadece Müslüman toplumlar için değil, küresel ekonomi için de yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Kapitalizmin meydana getirdiği gelir uçurumları ve finansal sistemin spekülatif ve manipülatif yapısı, bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük ekonomik sorunlardan biridir. İslâm ekonomisinin getirdiği kâr-zarar ortaklığı, faizsiz finans, zekât ve sosyal yardımlaşma mekanizmaları, adil ticaret ve üretime dayalı finansal sistem gibi ilkeler, insan odaklı ve ahlâkî bir ekonomi için sağlam bir temel sunmaktadır.

Bugün, blokzincir teknolojisi ve İslâmî finans modelleri, geleneksel ekonomik yapılarla entegre edilerek, daha şeffaf, adil ve kapsayıcı bir nizam tesis edilebilir. Ancak bu süreçte, spekülasyon ve manipülasyondan kaçınılmalı, finansal araçlar gerçek üretim ve ticaret süreçlerine entegre edilmelidir. Para, üretimi ve istihdamı destekleyen bir araç olarak görülmeli, yalnızca zenginleri daha zengin yapan bir meta hâline gelmemelidir.

Artık dünya, krizlerin, gelir eşitsizliğinin ve finansal adaletsizliklerin pençesinde kıvranmaktadır. Çözüm, ekonomik sistemleri ahlâkî değerler ve sosyal adalet temelinde yeniden inşa etmektir. İslâm ekonomisinin ortaya koyduğu ilkeler, geçmişte olduğu gibi bugün de sadece bir alternatif değil, adil ve sürdürülebilir bir ekonomik düzen için bir zorunluluktur.

Adalet üzerine kurulu bir ekonomi mümkündür ve bunu inşa etmek bizim elimizdedir.

Medine Pazarı ve Ahilik Mirası Büyük Dönüşüm İçin Bize Işık Tutmaktadır

DR. MURAT ERGÜVEN /ARAŞTIRMACI

MEDİNE PAZARI VE AHİLİK MİRASI BÜYÜK DÖNÜŞÜM İÇİN BİZE IŞIK TUTMAKTADIR

Tarih boyunca ekonomik sistemler, toplumların gelişimini ve refahını belirleyen temel unsurlardan biri olmuştur. İslam dünyasında da ticaretin ve ekonomik düzenin adalet ve dayanışma ekseninde şekillenmesi, Medine Pazarı ve Ahilik teşkilatı gibi köklü kurumlarla mümkün olmuştur. Medine Pazarı, Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından kurulmuş ve serbest rekabeti, adil ticareti ve ekonomik eşitliği esas alan bir sistem olarak İslam iktisadının temellerini atmıştır. Ahilik ise, bu iktisadi anlayışı esnaflık ve meslek ahlakı çerçevesinde kurumsallaştırarak, toplumsal dayanışmayı ve ekonomik istikrarı sağlamıştır.

Günümüz dünyasında, ekonomik adaletsizlikler, ahlak dışı ticaret uygulamaları ve sosyal sorumluluktan uzak ekonomik modeller giderek yaygınlaşmaktadır. Oysa Medine Pazarı ve Ahilik gibi tarihî modeller, adaletli bir ekonomi ve sürdürülebilir bir ticaret anlayışı için güçlü bir ilham kaynağı olabilir. Bu yazımda, Medine Pazarı ve Ahilik’in ortak noktalarını ele alarak, günümüz ticaretine ve medeniyetine nasıl ışık tutabileceğini değerlendireceğim.

Medine Pazarı: İslam İktisat Anlayışının Temeli

Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine’ye hicret ettikten sonra, Yahudilerin kontrolündeki pazarların tekelci ve haksız uygulamalarına alternatif olarak Medine Pazarı’nı kurmuştur. Bu pazarın temel ilkeleri şunlardır:

  • Vergisizlik: Pazarda herhangi bir vergi alınmaması, ticaretin serbestçe gelişmesini sağlamıştır.
  • Sabit Yer Edinmeme: Hiçbir tüccarın sabit bir yer edinmesine izin verilmemiş, böylece tekelcilik ve haksız rekabet engellenmiştir.
  • Serbest Rekabet: Farklı bölgelerden gelen tüccarların serbestçe ticaret yapabileceği bir ortam sağlanarak, fiyatlar ve ticari işlemler adaletli hale getirilmiştir.

Bu uygulamalar ilkeleşerek, İslam iktisat anlayışının temellerini atmış ve daha sonra Ahilik teşkilatının oluşumuna zemin hazırlamıştır. Yüzyıllar boyunca Müslüman toplumların ticaret anlayışını şekillendirmiştir.

Ahilik: İslam Ekonomisinin Sosyal Boyutu

Ahilik, 13. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkan, esnaf ve zanaatkârları bir araya getiren bir teşkilattır. Ahilik, İslam ahlakı ve Türk kültürünün senteziyle şekillenmiş, ticari faaliyetleri sadece ekonomik kazanç odaklı olmaktan çıkararak toplumsal faydayı da gözeten bir yapıya büründürmüştür. Ahilik İslâm ahlakından aldığı dürüstlük, çalışkanlık, cömertlik, hoşgörü ve merhamet ilkeleri ile hayatın ta kendisi olan ticari hayata da hoş bir nizam katmıştır. Ahilik, toplumsal dayanışmayı ön planda tutar ve sosyal yardımların teşvik edilmesi gerektiğine inanır. Bunun en belirgin örneği, Ahilik vakıflarıdır. Bu vakıflar, fakirlere, yetimlere, dul kadınlara yardım sağlamak amacıyla kurulmuştu.

Ahiliğin temel ilkeleri şunlardır:

  • Dürüstlük ve Kalite: Ahiler, sattıkları ürünlerde ve sundukları hizmetlerde yüksek kalite standartlarını gözetmişlerdir.
  • Eğitim ve Usta-Çırak İlişkisi: Ahilik teşkilatında mesleki eğitimin yanı sıra ahlaki eğitim de önemli bir yer tutmuştur.
  • Toplumsal Dayanışma: Ahilik, yalnızca ekonomik bir teşkilat değil, aynı zamanda bir yardımlaşma ve dayanışma kuruluşudur. Ahilik vakıfları, fakirlere, yetimlere ve dullara yardım sağlayarak toplumsal barışın korunmasına katkı sunmuştur.

Medine Pazarı ve Ahiliğin Ortak Noktaları

Medine Pazarı ve Ahilik teşkilatı, birbirinden farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkmış olsalar da aynı temel değerlere dayanırlar:

  • Adil Ticaret ve Serbest Rekabet: Medine Pazarı’nda olduğu gibi, Ahilik teşkilatında da haksız kazanç ve tekelciliğe karşı çıkılmıştır.
  • Toplumsal Sorumluluk: Hem Medine Pazarı hem de Ahilik, ticaretin sadece bireysel kazanç için değil, toplumun genel refahı için bir araç olması gerektiğini vurgulamıştır.
  • Eğitim ve Ahlak: Ahilik teşkilatı, ticaretin ahlak ve eğitim temelli olması gerektiğini savunurken, Medine Pazarı da İslam’ın temel ahlaki ilkelerine dayalı olarak şekillendirilmiştir.

Günümüz İçin Bir Model: İslam Rönesansı

Ahilik ve Medine Pazarı’nın prensipleri, günümüz dünyasında ekonomik ve sosyal reformlar için ilham kaynağı olabilir. Bu prensipler, adaletli bir ekonomik düzenin kurulması, toplumsal dayanışmanın artırılması ve ahlaki değerlerin ticaret hayatına entegre edilmesi gibi konularda rehberlik edebilir.

Özellikle, faizsiz bankacılık, sosyal sorumluluk projeleri ve “ahlâklı ticaret” uygulamaları gibi modern yaklaşımlar, Ahilik ve Medine Pazarı’nın ilkeleriyle uyumlu politikalar geliştirilerek desteklenebilir. Bu şekilde, İslam dünyasında ekonomik ve kültürel bir canlanma, yani bir “İslam Rönesansı” gerçekleştirilebilir.

Bugün, küresel ekonomide ahlâk dışı uygulamalar, gelir adaletsizliği ve sermaye yoğunlaşması gibi birçok sorunla karşı karşıyayız. Medine Pazarı ve Ahilik teşkilatının ilkeleri, modern iş dünyasında uygulanabilir ve sürdürülebilir bir ticaret anlayışı oluşturabilir:

  • Ahlâklı Ticaret Uygulamaları: İş dünyasında dürüstlük, şeffaflık ve kalite standartlarının yükseltilmesi gereklidir.
  • Faizsiz Finans ve Katılım Ekonomisi: Medine Pazarı’nda tefeciliğe karşı alınan önlemler ve Ahilik’in dayanışma anlayışı, modern faizsiz bankacılık ve “ahlâklı finans” modelleri için güçlü bir ilham kaynağıdır.
  • Sosyal Sorumluluk ve Dayanışma: Şirketlerin yalnızca kâr odaklı değil, topluma katkı sağlayan sosyal projelere yatırım yapmaları gerekmektedir.

Medine Pazarı ve Ahilik Ruhu ile Geleceğe Yürümek

Bizler, ticaretin ve ekonominin yalnızca bireysel kazanç elde etmek için değil, adalet, ahlak ve toplumsal dayanışma için bir araç olduğuna inanıyoruz. Medine Pazarı’nın özgürlükçü ve eşitlikçi anlayışını, Ahilik’in ahlaki disiplinini ve dayanışma ruhunu günümüz ticaretine ve iş dünyasına taşımak zorundayız.

  • Adaletli ticaret anlayışını benimsemeliyiz.
  • Ekonomik kazanımları yalnızca bireysel refah için değil, toplumun faydası için kullanmalıyız.
  • Eğitim ve ahlaki değerleri iş dünyasının merkezine koymalıyız.
  • Sürdürülebilir, ahlâklı ve toplumsal fayda sağlayan ekonomik modeller geliştirmeliyiz.

Ahilik ve Medine Pazarı, İslam toplumlarının ekonomik ve sosyal yapısının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Günümüz İslam toplumları için Ahilik ve Medine Pazarı’nın tarihi tecrübeleri, sürdürülebilir ve adil bir kalkınma modeli sunmaktadır. Bu model, milli ve dini değerlerimizle uyumlu bir şekilde, toplumsal refahın ve ekonomik adaletin sağlanmasına katkıda bulunabilir. Bu iki kurum, İslam’ın adalet, dürüstlük ve toplumsal dayanışma prensiplerini ekonomik hayata entegre ederek, günümüz İslam dünyasında bir “İslam Rönesansı”nın temel taşlarını oluşturabilir.

Eğer İslam dünyası yeniden kalkınacaksa, bu kalkınma yalnızca teknolojik veya ekonomik büyüme ile değil, adalet, ahlâk ve toplumsal sorumluluk ekseninde şekillenecek bir “İslam Rönesansı” ile mümkün olacaktır. Medine Pazarı ve Ahilik’in mirası, bu büyük dönüşüm için bizlere ışık tutmaktadır.

Geleceği inşa etmek için, geçmişimizin değerlerini yeniden keşfetme vakti gelmiştir.