DR. MURAT ERGÜVEN
Dünyevi Adaletin Sınırları ve Mutlak Adalet Arayışı

DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

DÜNYEVİ ADALETİN SINIRLARI VE MUTLAK ADALET ARAYIŞI: İNANÇSIZ BİREYİN KARŞILAŞTIĞI ÇIKMAZ

Adalet, birey ve toplum için en temel değerlerden biridir. İnsanlar, hak ettiklerini almayı, haksızlığa uğramamayı ve mağduriyetlerinin telafi edilmesini beklerler. Ancak dünyada adaletin her zaman eksiksiz bir şekilde tecelli etmediği açıktır. Mahkemeler delil yetersizliği nedeniyle suçluları serbest bırakabilir, bir zorba işlediği suçun cezasını çekmeden hayatına devam edebilir, güçlü olan güçsüzü ezerek haklarını gasp edebilir. Bu noktada, inançlı ve inançsız bireylerin dünyaya bakışı arasındaki fark belirginleşir.

İslam inancına sahip bir kişi, bu tür haksızlıklar karşısında, mutlak adaletin bu dünyada değilse bile ahirette gerçekleşeceğine inanarak teselli bulur. Kur’an’da bildirildiği üzere, “Kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görür. Kim zerre miktarı bir şer işlerse onu görür.” (Zilzal, 7-8) ayeti, hiçbir eylemin karşılıksız kalmayacağını ifade eder. Bu inanç, inanan birey için büyük bir iç huzur ve psikolojik dayanıklılık sağlar. Peki, ya bir ateist veya agnostik için durum nasıldır?

Dünyevi Adaletin Sınırlılığı

Ateist veya agnostik bir birey, adaletin yalnızca içinde yaşadığı toplumun hukuki ve ahlaki yapıları çerçevesinde sağlanabileceğini düşünür. Ancak bu yapılar çoğu zaman eksik, aksak ve hatta zaman zaman adaletsiz olabilir. Bir iş yerinde haksız yere işten çıkarılan kişi, eğer hukuki delilleri yeterince sunamazsa, hak ettiği işe geri dönemeyebilir. Mahkeme onun mağduriyetini kabul etse bile, karşı tarafın güçlü bağlantıları veya maddi gücü nedeniyle adaletin sağlanması mümkün olmayabilir.

Daha ağır bir durum, fiziksel saldırıya uğrayan bir bireyin, saldırganını ispat edememesi ya da hukukun gerekli cezayı vermemesi olabilir. Suçlu, hiçbir ceza almadan hayatına devam ederken, mağdur olan kişi hem fiziksel hem de psikolojik travma ile baş başa kalır. Aynı şekilde, bir hırsızın yakalanamaması, dolandırıcılığa uğrayan birinin parasını geri alamaması gibi olaylar, dünyevi adaletin sınırlarını ortaya koyar.

Bu noktada, ateist veya agnostik birey için büyük bir içsel çatışma doğar: Eğer evren tamamen rastlantılara dayanıyorsa, adaletin gerçekleşmesini kim garanti edebilir? Eğer evrensel bir ahlaki düzen yoksa, güçlü olanın güçsüzü ezmesi doğal bir süreç olarak mı görülmelidir? Eğer ölüm her şeyin sonu ise, suçluların yaptıkları yanlarına kar mı kalacaktır?

İnançsız Bir Birey İçin Adalet Arayışının Çıkmazı

İnançsız bir bireyin bu tür haksızlıklar karşısında verebileceği birkaç tepki olabilir:

  1. Gerçekçilik ve Kabulleniş: Hayatın adaletsiz olduğunu kabul edip, bununla yaşamayı öğrenmek. Ancak bu kabullenme, genellikle insanın içsel adalet duygusu ile çelişir ve psikolojik bir rahatsızlığa yol açabilir.
  2. Öfke ve İsyan: Haksızlık karşısında sürekli bir öfke içinde yaşamak, adaletin sağlanmadığını görmek bireyi derin bir depresyona sürükleyebilir. Nietzsche’nin “Tanrı öldü” düşüncesi, aynı zamanda ahlaki ve adalet anlayışının da çöktüğünü ifade eder. Bu da, ahlaki relativizmi (göreceliliği) doğurur ve nihayetinde bireyi nihilizme (hiççiliğe) sürükleyebilir.
  3. İntikam Duygusu: Bazı kişiler, adaleti kendileri sağlamak isteyebilir. Ancak bu, bireysel bir çözümdür ve toplumsal düzeni tehdit edebilir. Ayrıca intikam almak bile geçmişte yaşanan acıyı tamamen ortadan kaldırmaz.
  4. Toplumsal Adalet Mücadelesi: Kendi başına bir anlam arayışı içinde olan bazı inançsız bireyler, haksızlıklarla mücadele eden aktivist hareketlere katılabilirler. Ancak tarih boyunca toplumsal adalet hareketlerinin bile her zaman başarılı olmadığı ve bazen yeni adaletsizlikler ürettiği gözlemlenmiştir.

Tüm bu olasılıklar, inançsız bireyin dünyada yaşanan haksızlıklarla başa çıkmakta ne kadar zorlanabileceğini göstermektedir.

İnançlı Bireyin Dayanıklılığı ve Mutlak Adalet İnancı

Öte yandan, inançlı bir birey için dünya hayatı, nihai bir adaletin sağlanacağı ahirete açılan bir kapıdır. Kur’an’da “Zulmedenler, hangi akıbete uğrayacaklarını yakında göreceklerdir.” (Şuara, 227) denilerek, adaletin ilahi bir mekanizma ile eninde sonunda sağlanacağı bildirilmiştir.

Bu inanç, inanan bireyin hayattaki olumsuzlukları daha metanetle karşılamasına, haksızlığa sabırla direnmesine ve psikolojik olarak yıkıma uğramadan yoluna devam etmesine yardımcı olur. İslami öğretiler, dünyada maruz kalınan her türlü sıkıntının bir imtihan olduğunu ve sabredenlerin karşılığını mutlaka alacaklarını vurgular. Bu, bireye iç huzur ve manevi bir sığınak sağlar.

Sonuç Yerine: İnsan, Adalet ve Varoluşsal Çıkmaz

İnsan doğası gereği adalet arayışındadır. Ancak bu adalet, dünya şartlarında her zaman gerçekleşmeyebilir. İnançlı bir birey, adaletin mutlak manada ilahi bir sistem içinde sağlanacağına inanarak iç huzur bulabilirken, inançsız bir birey bu konuda ciddi varoluşsal krizler yaşayabilir. Eğer evrende nihai bir adalet yoksa, güçlü olanın güçsüzü ezmesi, zayıfın daima mağdur olması doğal bir sürecin sonucu mudur? Eğer adaletin bir gün tecelli edeceğine dair hiçbir umut yoksa, yaşamın bir anlamı olabilir mi?

Bu sorular, sadece felsefi bir tartışma değil, aynı zamanda insanın psikolojik ve toplumsal gerçekliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Son tahlilde, adalet arayışı, insanın varoluşsal anlam arayışıyla iç içedir ve bu noktada inanç, bireyin huzur bulmasında önemli bir rol oynar.

“Yâsîn Suresi: Dirilere Bir Mesaj”

DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

YÂSİN SURESİ BİZE NE DİYOR?

Hepimiz Yâsîn Suresi’ni biliyoruz. Çoğunlukla ölmüşlerimiz için okunan bir metin olarak görüyoruz. Peki ya yaşayan bizler için ne söylüyor?

  • Yâsîn, hayatta olanlara seslenen bir suredir. Ölüme değil, hayata işaret eder.
  • Bilinç, sorumluluk, yeniden doğuş ve farkındalık vurgular.
  • Kur’an’ın hakikatine uyanın, çünkü bilgi güçtür.
  • Peygamberleri dinleyin, çünkü yönünüzü bulmanızı sağlar.
  • Dirilişe inanın, çünkü her şey yeniden başlar.
  • Allah’ın kudretini fark edin, çünkü sınırları kaldıran O’dur.

Bugün bu mesajı hayatımıza nasıl uyguluyoruz?

Yâsîn, bize kendimizi yeniden inşa etme fırsatı sunuyor. Teknolojide, ekonomide, kariyerimizde, ruhsal yolculuğumuzda…

Ölmeden önce gerçekten “yaşamak” için bir çağrı.

Yâsîn Suresi Ne Zaman ve Nerede Nazil Oldu?

Yâsîn Suresi, Mekke döneminde nazil olmuş Mekkî bir suredir. Genel olarak İslam’ın temel inanç esaslarını açıklayan Mekkî sureler gibi, Yâsîn Suresi de tevhid (Allah’ın birliği), risalet (peygamberlik), öldükten sonra dirilme ve ahiret hayatı konularına vurgu yapar.

Yâsîn Suresinin Nüzul Sebebi

Bu surenin nüzul sebebiyle ilgili farklı rivayetler bulunmaktadır:

1. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) Destek Olmak: Mekke döneminde müşriklerin baskısı artmış, Peygamberimiz (s.a.v.) ve Müslümanlar ciddi zorluklarla karşılaşmışlardı. Yâsîn Suresi, Peygamberimiz’in davasının hak olduğunu ve onun görevine devam etmesi gerektiğini vurgulayarak ona moral ve destek vermek için nazil olmuştur.

2. İnkârcılara Uyarı: Mekke müşrikleri, ahireti ve peygamberliği reddediyor, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmiyorlardı. Yâsîn Suresi, geçmiş kavimlerden örnekler vererek inkârcıları uyarır ve ahiret gerçeğini güçlü delillerle ortaya koyar.

3. Ölülerin Diriltilmesi: Surenin içeriğinde öldükten sonra dirilmenin kesin olduğu, insanların bu gerçeği unutmaması gerektiği vurgulanır. Bu yüzden Yâsîn Suresi hem inananlar için bir hatırlatma hem de inkârcılar için bir uyarıdır.

Yâsîn Suresi Bize Ne Diyor?

Yâsîn Suresi sadece ölülere okunan bir metin değildir. Aksine, diri olan bizlere doğrudan mesajlar verir. İşte bu surenin bize söyledikleri:

1. Kur’an Hakkı Söyleyen Bir Kitaptır: “Yâsîn! Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen hiç şüphesiz gönderilmiş peygamberlerdensin.” (Yâsîn, 1-3)

Allah, Kur’an’ın hak kitap olduğunu ve Peygamberimiz’in doğru yolda olduğunu hatırlatır. Bugün bize düşen, Kur’an’ı anlamak ve hayatımıza rehber edinmektir.

2. Peygamberlere Uymak Gerekir: “Onlara: ‘Önlerinden ve arkalarından gelen peygamberleri dinleyin’ dendiğinde, inanmadılar.” (Yâsîn, 13-14)

Bu ayet bize, Allah’ın gönderdiği peygamberleri dinlemeyen geçmiş toplumların nasıl helak olduğunu hatırlatıyor. Bizim de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in getirdiği mesajlara kulak verip hayatımızı buna göre düzenlememiz gerektiğini söylüyor.

3. Öldükten Sonra Diriliş Kesindir: “İnsan, kendisinin bir damla sudan yaratıldığını görmez mi? Şimdi kalkmış bize misal getiriyor ve ‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor.” (Yâsîn, 77-78)

Allah, insanın yaratılışına dikkat çekerek öldükten sonra dirilişin mümkün olduğunu anlatıyor. Ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır.

4. Allah’ın Sonsuz Kudreti Vardır: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri sadece ‘Ol!’ demektir. Hemen olur.” (Yâsîn, 82)

Allah’ın kudreti sınırsızdır. O, bir şeyi dilediğinde hemen yaratır. Bu yüzden ümitsizliğe kapılmamalı, dualarımızda Allah’tan yardım istemeliyiz.

Yâsîn Suresi Yaşayanlara Mesaj Veriyor!

Yâsîn Suresi sadece ölülere okunan bir sure değildir. Aslında hayatta olan, yaşayan bizlere hitap eder.

  • Bize Kur’an’ı anlamamızı söyler.
  • Peygamberimize uymamız gerektiğini hatırlatır.
  • Öldükten sonra dirilişe inanmamızı ister.
  • Allah’ın kudretini fark etmemizi sağlar.
  • Yâsîn, ölmeden önce okuyanlar için bir uyarıdır; hayatımızı nasıl yaşamalıyız? sorusuna cevap verir.
  • Biz bu ayetlerden ders alıp ona göre yaşarsak hem dünyamız hem de ahiretimiz kurtuluşa erer.
Türkiye’de Katılım Esaslı Sigortacılık ve Tekâfül Sigortacılığının Geleceği

DR. MURAT ERGÜVEN / ARAŞTIRMACI

TÜRKİYE’DE KATILIM ESASLI SİGORTACILIK VE TEKÂFÜL SİGORTACILIĞININ GELECEĞİ

Sigortacılık, bireylerin ve kurumların gelecekteki belirsizliklere karşı korunmasını sağlayan önemli bir finansal mekanizmadır. Geleneksel sigortacılık, riskin bir sigorta şirketine transfer edilmesine dayanırken, İslami finans prensiplerine uygun sigortacılık modelleri, risk paylaşımı esasına göre şekillenir.

Bu çerçevede Tekâfül sigortacılığı ve Katılım esaslı sigortacılık, katılım finans prensiplerine uygun olarak geliştirilen sigortacılık modelleridir. Türkiye’de Katılım Esaslı Sigortacılık, 19.12.2020 tarihli ve 3139 sayılı Yönetmelik ile 2021/3 ve 2023/18 sayılı Genelge kapsamında düzenlenmiş olup, Tekâfül modelinden farklı yönleri bulunmaktadır.

1. Tekâfül Sigortacılığı Nedir?

  • Tekâfül (Arapça: التكافل), “dayanışma” veya “karşılıklı yardımlaşma” anlamına gelir ve İslami sigortacılığın temel modelidir. Tekâfül modelinde, sigortalılar (katılımcılar) birbirlerinin zararlarını karşılamak için bir havuza prim öder. Bu sistem, karşılıklı yardımlaşma ve risk paylaşımı prensiplerine dayanır.
  • Geleneksel sigortacılıkta olduğu gibi bir sigorta şirketi risk üstlenmez; bunun yerine katılımcılar arasında risk paylaşımı sağlanır. Sigorta şirketi ise bu fonu yönetmekle yükümlüdür.
  • Tekâfül sisteminde faiz (ribâ), belirsizlik (garar) ve kumar (maysir) gibi unsurlar bulunmadığı için İslami finans prensiplerine uygundur.

Tekâfül Modelinin Temel İlkeleri:

Risk paylaşımı: Poliçe sahipleri (katılımcılar) ortak bir havuz oluşturur ve riskleri paylaşır.
Faizsiz finans prensiplerine uygunluk: Fonlar yalnızca İslami yatırım araçlarına yönlendirilir.
Karz-ı Hasen Mekanizması: Risk fonu yetersiz kaldığında sigorta şirketi faizsiz borç (karz-ı hasen) vererek fonu destekler.

2. Tekâfül Sigortacılığının Küresel Uygulamaları

Tekâfül sigortacılığı, 1970’lerden itibaren İslami finansın gelişimiyle yaygınlaşmış ve özellikle Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerde gelişmiştir.

  • Malezya: Tekâfül sektörünün en gelişmiş olduğu ülkelerden biridir. Malezya Merkez Bankası’nın düzenlemeleriyle birçok Tekâfül şirketi faaliyet göstermektedir. Vekâlet ve Mudârebe (emek-sermaye ortaklığı) modelleri en sık kullanılan yöntemlerdir.
  • Suudi Arabistan: Tüm sigortacılık faaliyetleri Tekâfül prensiplerine göre yürütülmektedir. Riyad merkezli birçok Tekâfül şirketi, yerel düzenleyiciler tarafından denetlenmektedir.
  • Bahreyn: İslami finansın merkezlerinden biri olan Bahreyn, AAOIFI (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions) standartlarına uygun bir Tekâfül düzenleme çerçevesine sahiptir.
  • Türkiye: Tekâfül sigortacılığı Türkiye’de gelişmekte olup, 2020 yılı itibarıyla Katılım Esaslı Sigortacılık Yönetmeliği ile farklı bir model geliştirilmiştir. Türkiye’deki model, klasik Tekâfül sisteminden farklı olup, şirketlerin doğrudan risk taşımasına izin vermektedir.

3. Katılım Esaslı Sigortacılık Nedir?

Katılım esaslı sigortacılık, Türkiye’nin kendine özgü bir faizsiz sigortacılık modelidir ve 19.12.2020 tarihli 3139 sayılı Yönetmelik ile düzenlenmiştir.

  • Tekâfül modelinden farklı olarak, sigorta şirketleri riskin tamamını üstlenebilir.
  • Katılımcılar tarafından oluşturulan bir risk fonu bulunur, ancak şirketler bu fonları kendi bilançolarına dahil edebilir.
  • Sigorta faaliyetleri katılım finans prensiplerine uygun olarak yürütülür ve faizsiz yatırım araçlarına yönlendirilir.

Katılım esaslı sigortacılık, Tekâfül modelinden esinlenmiş olsa da Türkiye’nin sigortacılık sistemine daha entegre bir yapıdır. Aşağıda, bu iki model arasındaki temel farkları detaylı bir şekilde ele alacağız:

4. Katılım Esaslı Sigortacılık ile Tekâfül Sigortacılığı Arasındaki Farklar ve Benzerlikler

1. Mevzuat ve Hukuki Çerçeve

KriterKatılım Esaslı Sigortacılık (Türkiye Modeli)Tekâfül Sigortacılığı (Klasik İslami Model)
Düzenleyici Çerçeve19.12.2020 tarihli ve 3139 sayılı Katılım Esaslı Sigortacılık Yönetmeliği ve 2021/3 sayılı Genelge ile düzenlenmiştir.AAOIFI ve IFSB standartlarına uygun uluslararası model
Denetim ve GözetimSigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) tarafından düzenlenir ve denetlenir.Farklı ülkelerde yerel İslami finans düzenleyicileri denetler.
Şeriat UyumuŞeriat uyumluluğu Danışma Komitesi tarafından sağlanır.Şeriat Kurulu tarafından belirlenir ve denetlenir.

2. İşleyiş Modeli ve Risk Yönetimi

KriterKatılım Esaslı Sigortacılık (Türkiye Modeli)Tekâfül Sigortacılığı (Klasik İslami Model)
Riskin YönetimiRiskin büyük kısmı sigorta şirketi tarafından üstlenilir.Risk, katılımcılar tarafından paylaşılır ve sigorta şirketi sadece fon yöneticisidir.
Şirketin RolüSigorta şirketi, riskin transfer edildiği poliçeleri düzenleyen ve işleten ticari bir işletme olarak faaliyet gösterir.Sigorta şirketi, katılımcıların oluşturduğu katılımcı fonunu yöneten bir vekildir veya mudârib (yönetici ortak) olarak hareket eder.
Fon YönetimiPrimler, şirketin bilançosuna dâhil edilir ve şirketin mülkiyetindedir.Katılımcılar tarafından oluşturulan risk fonu bağımsızdır ve sigorta şirketi bu fonu sadece yönetir.
Risk PaylaşımıRisk, poliçe sahiplerinden sigorta şirketine transfer edilir.Risk, katılımcılar arasında paylaşılır.

3. Yatırım Politikası ve Gelir Dağılımı

KriterKatılım Esaslı Sigortacılık (Türkiye Modeli)Tekâfül Sigortacılığı (Klasik İslami Model)
Yatırımların DeğerlendirilmesiFonlar, katılım bankacılığı prensiplerine uygun olarak yönetilir. Faizli işlemlerden kaçınılır.Fonlar, İslami yatırım araçları ile değerlendirilir. Faizli, spekülatif ve haram sektörlere yatırım yapılmaz.
Fazla Fonların KullanımıŞirketin mülkiyetinde olabilir ve şirket fazla fonları hissedarlara veya farklı yatırımlara yönlendirilebilir.Yıl sonunda fazla fonlar, katılımcılara iade edebilir veya hayır kurumlarına bağışlanabilir.

4. Hasar Ödemeleri ve Fazla Fon Kullanımı

KriterKatılım Esaslı Sigortacılık (Türkiye Modeli)Tekâfül Sigortacılığı (Klasik İslami Model)
Hasar ÖdemesiSigorta şirketi, tüm riskleri üstlenerek poliçe sahiplerine ödeme yapar. Hasarlar, sigorta şirketinin fonlarından karşılanır.Risk fonu içindeki kaynaklar kullanılarak (katılımcı fonundan) hasar ödemesi yapılır. Fon yetersiz kalırsa, sigorta şirketi (karz-ı hasen) borç verebilir.
Fazla Fonlar (Tekâfül Fazlası)Şirketin mülkiyetindedir ve şirket kâr olarak kullanabilir.Yıl sonunda fazla fonlar, katılımcılara iade edilebilir veya hayır kurumlarına bağışlanabilir.

5. Bireysel Emeklilik Sistemindeki Farklar

KriterKatılım Esaslı BES (Türkiye Modeli)Tekâfül Emeklilik Sistemi
Yatırım PolitikasıFonlar faizsiz yatırım araçlarıyla değerlendirilir ancak devlet katkısı geleneksel BES modeline benzer şekilde işler.Yatırımlar tamamen İslami finans araçlarına yönlendirilir. Devlet katkısı, ülkeye göre değişkenlik gösterir.
Devlet Katkısı%30 devlet katkısı sunulur.Devlet katkısı uygulanmayabilir veya farklı şekilde organize edilebilir.

Genel Değerlendirme

  • Katılım Esaslı Sigortacılık, Türkiye’nin mevcut sigorta sistemine uyarlanmış ve İslami finans prensiplerine uygun hâle getirilmiş bir modeldir. Devlet desteğiyle ve mevzuat çerçevesinde gelişmiştir.
  • Tekâfül Sigortacılığı, tamamen klasik İslami finans prensiplerine dayanır. Bu modelde sigorta şirketi, yalnızca bir yönetici (vekâlet modeli) veya kâr-zarar ortağı (mudârebe modeli) olarak hareket eder. Risk paylaşımı esastır ve fazla fonlar sigorta şirketine değil, katılımcılara aittir. Katılımcılar arasında yardımlaşmaya dayalı bir modeldir.
  • Katılım Esaslı Sigortacılık, Türkiye’nin sigortacılık sektörüne özgü bir model olup, İslami finans prensiplerine uygun bir çerçeve sunarken, şirketlerin geleneksel sigortacılığa benzer şekilde risk taşımasına da imkân tanır. Tekâfül modelinden daha merkezi ve şirket odaklıdır, çünkü risk transferini tamamen sigorta şirketine bırakır.
  • Türkiye modeli, uluslararası Tekâfül modeline kıyasla daha kurumsal bir yapıdadır ve bazı yönleriyle geleneksel sigortacılığa daha yakındır. Tekâfül modelinde şirket sadece fon yöneticisiyken, Katılım Esaslı Sigortacılıkta şirketler aktif bir sigorta sağlayıcısı konumundadır.
  • Türkiye modeli, Tekâfül sisteminden farklı olarak şirketlerin risk üstlenmesini ve fazla fonları yönetmesini mümkün kılan daha ticari bir yapıdadır.

Sonuç olarak;

  • Katılım Esaslı Sigortacılık, Türkiye’deki finansal ve hukuki düzenlemelere uygun olarak geliştirilmiş, İslami prensiplere dayalı, ancak şirketlerin risk üstlenebildiği hibrit bir sigorta modelidir.
  • Tekâfül Sigortacılığı, katılımcılar arasında yardımlaşma ve risk paylaşımına dayalı, sigorta şirketinin yalnızca fonları yönettiği klasik bir İslami sigorta modelidir.
  • Türkiye’deki düzenlemeler, Tekâfül prensiplerinden ilham alsa da Katılım Esaslı Sigortacılıkta şirketlerin risk üstlenmesi ve fazla fonları mülkiyetlerinde tutabilmesi gibi önemli farklar bulunmaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye’de Katılım Esaslı Sigortacılık gelişmekte olup, Tekâfül modeline tam anlamıyla geçiş için düzenleyici çerçevenin genişletilmesi ve şeffaflığın artırılması gerekmektedir.

Katılım esaslı sigortacılığın geleceği, düzenlemelerin şeffaflaştırılması, İslami finans ilkelerine daha fazla uyum sağlanması ve uluslararası standartlarla entegre hâle gelmesine bağlı olacaktır.