Âşık Dertli’nin Derdi Neydi?

Âşık Dertli, Şahnalar Köyünde doğup büyümüş varlıklı bir ailenin çocuğudur. Ne yazık ki; babası ile Çağa Âyanı(bir nevi kaymakam), Halil Ağa ile arasında bir anlaşmazlık vardır. Dertli (İbrahim)’nin babasının ölümünü fırsat bilen Halil Ağa, İbrahim’in elinden tarlası tabanı, malı mülkü, geçim sağlayacak nesi varsa hepsini alır ve ser sefil ortada bırakır.

Bu durum Dertli’nin yüreğine taş gibi oturmuştur. Evi, köyü, çoluk çocuğu her şeyi unutur, ama bu acıyı hayatının sonuna kadar asla unutmaz. Bu olay onun hayatının akışını değiştirir. Bundan sonra köyü terk eder; geçimini sağlamak için memleket hasretiyle, gurbet ellerde dolaşır. Bu başıboş, sorumsuz hayat onu derbeder eder.

Ahir ömründe Çağa âyanı olmuşken, Bilecik Gölpazarı’nda intihara kalkışmasının sebebi de yine eski âyanın marifeti ile “ÂYAN”lığın Dertli’nin elinden almasındandır. Zaten bu intihar olayından sonra İbrahim Lütfî, Dertli mahlasını kullanarak Âşık Dertli olmuştur. Bu yüzden âyan Dertli’nin hayatında çok önemli olumsuz bir yere sahiptir. Yani anlayacağınız hayatı buyunca âyanla başı derttedir.

Dertli’nin aynı zamanda Kadı ile de arası iyi değildir. Onunla da bahtı barışmaz veya kadının Dertli ile bahtı barışmaz desek daha doğru olur. Kadı derken, bu kadı Beypazarı Kadısı.. İçki içtiği, saz çal(masını kına)dığı ve özellikle de Bektaşî olduğu için Beypazarı Kadısı, Dertli’nin Beypazarı’na girmesini istememiş ve onu “Görünme gözüme bre Kızılbaş” diyerek hafife alıp aşağılayarak, halkı da kışkırtarak kasabadan kovmuştur.

Dertli, özellikle Beypazarı Kadısı’nın bu davranışına çok gücenmiş, kızmış, öfkelenmiş ve bir taşlama yazmıştır. Bu taşlama meşhur “Telli saz” taşlamasıdır. Bu şiir konu olduğu neredeyse bütün kitaplarda “Telli sazdır bunun adı / Ne âyet dinler ne Kadı” şeklinde “ÂYAN” yerine “ÂYET” olarak yanlış yazılmıştır (âyan yerine fetva yazan da var).

Dertli’nin bu taşlamayı yazmasının esas gayesi kendisini sefil bırakan ÂYAN’a olan hıncı ve kendini aşağılayıp, kovan KADI’ya olan öfkesidir. Dertli bu taşlamada kendine haksızlık etmiş olan bu iki devlet ricalini hedef almıştır. Her ikisi ile de kavgalı olduğu bu iki mülkî amirin yani ÂYAN ve KADI’nın burada arka arkaya zikredilmesi daha münasiptir.

Dertli, âyete dil uzatacak, alaya alacak, hicvedecek kadar cahil ve imansız bir insan değildir. Her ne kadar içki içse de, berduş olsa da, Bektaşi olsa da onun kültürü tekkelerde, tasavvuf ve ilim irfan meclislerinde olgunlaşmış; tabiri caizse mayası buralarda çalınmıştır. Şiirlerinde kullandığı dini motifler Dertli’nin inancının sağlamlığını ve aldığı kültürü gayet güzel bir şekilde gösterir.

Anlayacağınız baştan beri vurguladığım gibi Âşık Dertli’nin derdi ne ÂYET, ne de Kur-an’dı. Onun derdi kendine neredeyse bir ömür boyu çile çektiren ÂYAN ile ve kızılbaş diyen KADI ileydi. O yüzden Dertli bu şiirinde ÂYAN ile KADI’yı hicvedip taşlamıştır.

O zaman bu nasıl oldu da böyle anlaşıldı denecek olursa; Dertli dîvanı hakkında en kapsamlı, en ciddi araştırma ve çalışmaları yaparak gerekli düzeltmelerle birlikte o ânâ kadarki en güvenilir baskıyı yapan Ahmet Talat’a kulak vermemiz gerekiyor.

Ahmet Talat; “Muhtelif taşbasması nüshalardaki şiirler cahil hattatların pek çok tahrifine uğramıştır. Yazmalarda da aynı tahribat vuku bulmuştur. Bu hususta saz fasıllarında Derdli’nin kendi eserini okurken bazı düzeltmeler yaptığı da zan olunur…” diyor. Ve şöyle devam ediyor: “Bu yazma ve basma eserlerde fena bir hat, bozuk bir imlâ ve tahrife uğramış eserlerin düzeltilmiş şeklini meydana çıkarabilmekteki zorluğu ve karışıklığı bu işin erbabı bileceği için olması muhtemel noksan ve hataların insafla düzeltileceğini ümit ediyorum”.

Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere Dertli’nin dîvanı, zamanında çok hatalı basılmıştır. Düzeltilmesi ise pek zor ve uğraş istiyor. Hayatının son demlerinde bir fasılda şifahen söylenmiş olacak ki, bu şiir Dertli’nin dîvanında da yoktur. Ahmet Talat da Dertli’nin dîvanında olmadığı halde bazı şiirleri almış ama “Telli saz” şiiri burada da yok. Baskısı yapılmış olan dîvanda pek çok hata varsa; dîvanda olmayan, kitaba geçmemiş, ağızdan ağza ve kulaktan kulağa gelen bir şiirde âyan yerine âyet şeklinde hata yapılmış olabilir.

Yapılan bu hatalardan bir iki misal verelim. Dertli’nin çok meşhur bir şiiri vardır. Bu şiir bir kitapta(1); “Bir başıma kalsam şehe sultana kul olmam / Vîrân olası hânede evladü ıyal var” şeklinde yazılmışken, bir başka kitapta (2); “Bir başıma kalsam şehe sultana kul olmam / Vîrân kalası hânede evladü iyal var” şeklinde yazılmış, başka bir kitapta ise (3); “Tek başıma olsam şâha gedâya kul olmam / Vîrân olası hânede evlâd ü ıyâl var”  şeklinde yazılmıştır. Hadi diğer kelimeler neyse de (sultan) nere (gedâ/ dilenci) nere… Birbirine zıt iki kelime…

Yukarıda görüldüğü gibi meşhur, çok bilinen ve kitaba geçmiş şiirde bile bu kadar farklılık olabiliyorsa, “Telli Saz” şiirinde de hata olabileceği aşikârdır.

İncelediğim kitaplarda “Telli Saz” şiirinin de farklı şekillerde yazıldığını tespit ettim. Bir kitapta(4); “Telli sazdır bunun adı / Ne âyet dinler, ne kadı… Venedik’ten gelir teli / Ardıç ağacından kolu / Be Allah’ın şaşkın kulu / Şeytan bunun neresinde? / İçinde mi, dışında mı / Burgusunun başında mı / Göğsünün nakışında mı / Şeytan bunun neresinde?” şeklinde yazılmıştır (başka bir nüshada ise “Be Allah’ın sersem kulu” şeklinde yazılmış olduğu not düşülmüştür).

Başka bir kitapta ise(5); “Telli sazdır bunun adı / Ne fetva dinler, ne kadı… / Venedik’ten gelir teli / Ardıç ağacından dalı / Hey Allah’ın şaşkın kulu / Şeytan bunun neresinde? İçinde mi, dışında mı / Burgusunun ucunda mı / Göğsünün nakşında mı / Şeytan bunun neresinde?” şeklinde yazılmıştır. Buradaki örneklerden de anlaşılacağı üzere şiirlerdeki bazı kelimeler kitaba farklı şekillerde geçmiştir.

Benim üzerinde önemle durduğum konu ÂYAN yerine ÂYET yazıldığıdır. Mehmet Berberoğlu’nun kitabına aldığı “Telli saz” metninde yukarıda verdiğim gibi “ÂYAN” kelimesi yerine “FETVA” şeklinde yazılmıştır. O da bu durumun farkına varmış olacak ki buraya (âyet) yazmaya gönlü razı olmamış veya (fetva) şeklinde kullanımı var ki “Ne fetva dinler ne kadı” şeklinde kitaba almıştır.

Başka bir husus ise; İslâm yazısında rıka denen bir el yazısı vardır. Bu yazıda harflerin üzerine tek noktayı koyarken kalemin çekilmesiyle uzayan nokta ile çift noktayı yaparken bilerek noktanın uzatılmasıyla yapılan çizgi bazen birbirine karışır. Mesela (âyan) kelimesinin sonundaki (nun) harfinin üzerine konan nokta çizgi şeklinde olur, böylece bu iki nokta yerine kullanılan çizgi (te) harfinin üzerine konulan işarete benzer. Bu durumlar bazen kelimenin yanlış okunmasına sebep olur.

Talat’ın da ifade ettiği gibi “..şiirler cahil hattatların fena bir hat, bozuk bir imlâ ile pek çok tahrifine uğramış..” olup, bu yazıyı okuyanlar  okumaya aşina ve ehil değilse buradaki ayrıntıyı sezemeyerek ÂYAN kelimesini, ÂYET şeklinde okunmuş olabilirler. Bir de bizim bölgemizde âyan, âyen şeklinde telaffuz edilir. Bunu da göz ardı etmemek gerekir. Yani âyen şeklindeki söylenişi bozuk bir hatla ve yanlış bir telaffuzla kelime kaymasına uğrayarak âyet diye yazılıp söylenegelmiş olabilir.

Anlaşılan o ki; ÂYAN kelimesi ÂYET şeklinde pek fena bir hat ve bozuk bir imlâ ile tahrifat yapılarak yazıldığından maalesef yeni kitaplara da bu şekilde geçmiştir. Doğrusu ise  “Telli sazdır bunun adı / Ne âyan dinler, ne kadı” şeklinde olacaktır. İnşallah bizim bu yazımız bu yanlışın düzeltilmesine vesile olur..


(1) İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Ankara–2000), c.3 / s.1251; (2) Ahmed Talat Onay; Âşık Dertli – Hayatı, Divanı (Bolu -1928); (Osmanlıca) s.26; (3) Şemseddin Kutlu; Dertli, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Ankara–1988); s.201; (4) Şemseddin Kutlu, age, s.163; (5) Mehmet Berberoğlu, Dertli (Bolu–1955)s.14.