Cevherli Câmii: Süleymaniye
CEVHERLİ CÂMİİ: SÜLEYMANİYE
Dr. Murat ERGÜVEN/Araştırmacı Yazar
Devlet-i Âli Osmanî’nin zirvede olduğu bir dönemde yapılan bu eser, döneminin ihtişamını tam anlamıyla yansıtan bir mîmarîdir. Süleymâniye, yalnız Osmanlı mîmarîsinin değil, dünya mîmarîsinin de en mümtâz (seçkin) eserlerindendir. Meşhur mîmarlık tarihçileri de bu hususta aynı kanâati taşımaktadırlar.
Bu hârika câmiin kapladığı alan, daha önce Fatih’e ait deniz cepheli yüksek sarayın yarısını içine almaktadır.
Kanûnî, şehrin değişik semtlerinden fark edilen bu câmiyi İstanbul’un yedi tepesinden birinin üstüne devletin azâmetini, ihtişâmını gösterir şekilde yaptırmıştır.
13 Haziran 1550’de yapımına başlanıp, 7 yılda tamamlanan bu eser; Osmanlı’nın (Fatih Külliyesi’nden sonra) ikinci büyük külliyesidir. Böyle bir külliyenin 7 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanması devrine göre son derece üstün bir başarıdır.
Bu külliyenin merkezinde câmii olmak üzere, çevresinde dârü’t-tıb, dârü’l-hadîs, dârü’l-kurra, dârü’z-ziyâfe, medreseler, sıbyan mektebi, bîmarhâne (tımarhâne), tâbhâne, hamam, kervansaray ve dükkânlar vardır.
Bu yapılar câmiin çevresinde zarâfet ve aheng âbidesi olarak bir tenâsüb (uyum) içinde araziye akılcı bir şekilde yerleştirilmiş olup, câmiin görünümünü asla engellememektedirler. Hem ayrıca külliyenin yerleşim planı, çevre (peyzaj/manzara) mimarisi bakımından da bir hârikadır.
53 m kubbe yüksekliği, 25,5 m kubbe çapı olan câmiin bu muazzam mavi taş kubbesini; biri İskenderiye’den, biri Lübnan Baalbek, biri Topkapı Sarayı yakınları ve diğeri de Kız Taşı Semti’nden getirilen dört büyük sütun taşımaktadır.
Câmiin içine girilince, ilk dikkat çeken geniş mekân ve kubbe yüksekliğidir. Ayrıca câmiin akustik (ses dağılımı) ve havalandırma düzeni de bir mimârlık hârikasıdır.
Mihrâbda okunan Kur’an-ı Kerim, hiçbir cihaza ihtiyaç kalmadan câmiin en uzak köşesinden de duyulur. Pencere ve kapılardaki teknik ayarlama sayesinde câmiin havası da çok çabuk temizlenir.
Câmiin dört köşesinde dört minâresi vardır. Avlunun ön cephesindeki iki köşedekiler kısa ve ikişer şerefeli, câmii tarafındakiler ise daha uzun ve üçer şerefelidirler. Mîmar Sinan, bu dört minâreyle Kanûnî’nin fetihten sonraki 4. Padişah ve 10 şerefesiyle de Osmanlı padişahlarının 10.su olduğunu ifade etmiştir.
Bu minâreleri ilginç kılan başka bir unsur ise hepsinin aynı boyda olmamasıdır. Burada kubbeye yakın olan minâreler uzun, diğerleri ise kısa yapılmıştır. Böylelikle külliyeye piramit şeklinde bir görünüm kazandırılarak estetiği daha da arttırılmıştır.
Evliya Çelebi, sol taraftaki üç şerefeli minâreye ‘Cevahir Minâresi’ denildiğini söyler. Ve bunu şöyle açıklar:
“Kanûnî, bu câmii yaptırırken, binanın oturup sağlamlaşması için bir sene ara verir… Bunu duyan İran Şahı Tahmasb, bir elçiyle bin çanta para ve çeşitli mücevherler göndererek şu mektubu yazmış; ‘İşittik ki, câmii tamamlamaya kudretiniz kalmamış, yapmaktan vazgeçmişsiniz. Bu mücevherler ve malı harcayıp câmii bitirmeye gayret edin ki bu hayırlı işte bizimde payımız olsun.’
Kanûnî, buna şiddetle kızarak bin çanta parayı elçinin gözü önünde dağıttırır. Diğer mücevherleri de yine elçinin yanında, ‘Bu mücevherler benim câmiimin taşları karşınında kıymetsizdir.’ Diyerek bunları da başka taşlarla kullanmak üzere Mîmar Sinan’a verir… Koca Sinan, bu mücevherleri minârede (ve câmiin çeşitli yerlerinde) kullanır. Bunun için bu minâreye ‘Cevahir Minâresi’ denilir.”
Câmii çinilerle, mermerlerle ve İslâm yazılarıyla hârikulâde sanatkârane bezemiştir. Câmiin içi ve dışı devrinin ünlü hattatı Karahisârî tarafından sülüs yazıyla fevkalâde süslenmiştir.
Külliyenin genel görünümü ve çok incelikli hesaplarla yapılan câmii, estetik çizgilerindeki zarâfet, tenâsüb ve aheng bakımından hârikulâde bir şâheserdir.
Bizans mîmarlarının hep aşılamaz olarak gördüğü Ayasofya’yı Mimâr Sinan, Şehzâde, Selîmiye ve Süleymâniye câmileriyle aşmıştır. (1)
_____________________________________________________________
(1) Evliya Çelebi, Seyâhatnâme (Üçdal/Belde-İstanbul), 1-2/107-112; Meydan Larousse (Sabah), 18/390-391; Türk Ansiklopedisi (Ankara-1981), 30/100-103; Ana Britannica (İstanbul-1992), 20/172-173.