Hacca Giden Osmanli Padişahi Kim?

Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı

HACCA GİDEN OSMANLI PADİŞAHI KİM?

Osmanlı padişahlarının hacca gittikleri vâki değildir. Peki, neden hacca girmemişlerdir?

Haccın farz olmasının şartları şunlardır; Müslüman olmak, akıllı olmak, ergen olmak, hür olmak, haccı gerçekleştirebilecek bedenî ve malî yeterlilik ve güvenlik. Bu şartları taşıyan kişilere hac farzdır.

Bununla birlikte haccın farz-ayın olmasına mukabil cihâd ise farz-ı kiffayedir. Düşman tehlikesi yokken farz-ı ayın olan hac, cihâda tercih edilebilir. Eğer düşmanın def’i için hacca gidecek Müslümanların cihâd etmesi gerekiyorsa, cihâd hacca engel olabilir. Fakat devlet başkanlarının hükmü farklıdır. Şahsa farz-ı kiffaye olan cihâd (Müslümanların emniyetini sağlamak) onlar için farz-ı ayındır.

Buna uygun olarak II. Selim’e kadar Osmanlı padişahlarının tamamı ömürlerinin yarısını cihâd ederek geçirmişlerdir. Üzerlerine farz olan cihâdı ve nîzâm-ı âlemi, şahsî farz olan hacca tercih etmeleri için Şeyhü’l-İslâmlar da fetva vermişlerdir.

II. Osman’ın hacca niyetlenmesi üzerine Şeyhü’l-İslâm Esâd Efendi; “Padişahlara hac lâzım değildir. Oturup adl eylemek (adâletle yönetmek) evlâdır (daha iyidir); ola ki bir fitne (karışıklık) zuhur eyleye.” Diye fetva vermiştir. Ondan sonraki Şeyhü’l-İslâm Yahya Efendi ise karışıklık çıkmasından korktuğu için padişahın hacca gitmesini uygun bulmamıştır.

Günümüzdeki ulaşım imkânlarının olmadığı ve haccın üç-dört ay sürdüğü zamanlarda Osmanlı padişahlarının memleketi yalnız bırakmamaları hem düşmanı celbedecek hem de halka tedirginlik verecektir. Bu nedenle Müslümanların emniyetlerini sağlamakla mükellef olan sultan ve sultan gibi emirler İbn-i Âbidîn’e göre mahpus (tutuklu) hükmünde olup, hür sayılmadıklarından haccın şartlarından biri noksan kalmaktadır. Yani onlar için hac farz olmamaktadır.

Zâten Osmanlı padişahları da bundan dolayı üzerlerine cihâd (Müslümanların emniyetini sağlamak) farz olduğundan ve nizâm-ı âlem için hacca gitmemişlerdir. Fakat bu farzı yerine getirmek için yerlerine vekil göndermişlerdir. Bununla birlikte bir hac rehberinin anlattıklarından II. Abdülhamid Han’ın hac yaptığını öğrenmekteyiz.

Bu zât başından geçenleri şöyle anlatıyor:

“Hac mevsimi gelmişti. Ben de rehber olduğum için gelen hacıları karşılamaya gitmiştim. Fakat biraz geç kaldığımdan rehberlik yapacağım kimse kalmamıştı. Bir müddet ümitsiz bir hâlde bekledim..

Biraz ötede üst başından pek zengin olmadığına inandığım bir Türk: “Bana rehberlik eder misin?” diye sordu. Ben de çaresizlik içinde bu şahsın bana kazandıracağı pek fazla bir şey olmadığı kanââtiyle de olsa bu teklifi kabul ettim. Ve hac müddetince bu zâta rehberlik ettim.

Nihayet hac bitmiş, ayrılma vakti gelmişti. Hac müddetince pek fazla konuşmayan, fakat her hâl ve tavrı gayet olgun bir insan olan bu zât bana: “Şu zarfı alacaksın. Ben gözden kayboluncaya kadar da açmayacaksın. Ve zarfı derhâl Mekke valisine götüreceksin.” Dedi.

Ben de hemen Mekke valisine gidip zarfı verdim. Vali hazretleri hemen zarfı açar açmaz ayağa kalkıp: “Sultan Abdülhamid Han Efendi’nin mührü..” Dedi.

Ben hayretler içinde kalmıştım. Meğer hac süresince rehberlik edip gezdirdiğim zât Osmanlı padişahı, Sultan II. Abdülhamid Hazretleriydi.. Sultan hazretleri yazdığı mektupta valinin bana büyük bir bina verilmesini ve çoluk çocuğuma maaş bağlanmasını emrediyordu..”

Görüldüğü gibi hac rehberinin bu hatıratından II. Abdülhamid’in de devlet geleneğine ve hassasiyetine uygun davranarak düşmanı celbetmemek ve halkı tedirgin etmemek için tebdil-i kıyafetle gizlice (tiren yoluyla kısa zamanda kimseye fark ettirmeden) hacca gittiği anlaşılmaktadır. (1)


(1) Ömer Faruk Yılmaz, Sultan II. Abdülhamid Han (İstanbul-2000), 214-215; Ahmed Akgündüz-Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı (İstanbul-1999), 182-183; Peçevî İbrahim Efendi, Peçevî Tarihi, (Ankara-1992), 2/356-357; İbn-i Âbidin, Ahmed Davudoğlu Tercümesi (İstanbul-1982), 4/419-422; Vehbe Zûhaylî, İslâm Fıkhı Ansiklopedisi (İstanbul-1992), 3/413 vds.