Şeyh Şâmil Hastayken Uyandığında
Dr. Murat Ergüven-Araştırmacı
ŞEYH ŞÂMİL HASTAYKEN UYANDIĞINDA
Tarih boyunca birçok devletin hâkimiyetine giren Kafkasya ve Dağıstan’da 1700’lü yıllarda Ruslar hâkimiyet kurmaya çalışmışlar ve 1800’lü yılların başlarında Dağıstan’ı ilhak ederler.
Rusların baskıcı ve sömürgeci siyasetine dayanamayan Kafkasyalı Müslümanlar Rusya’ya karşı genel harp ilân ederler.
Büyük millet ihtilâllerinde büyük çaplı millet adamları doğar. Bu mücadelede de engin bilgisi, keskin zekâsı, askerî dehası, şaşırtan mahareti ve hadsiz cesaretiyle heybetli cihan kahramanı çıkar.
İşte bu ahval ve şerait içerisinde bu şanlı mücadeleyi devam ettirmek üzere Şeyh Şâmil (1797-1879) imam/önder seçilir.
Şâmil, Rus hâkimiyetini kabul etmeyen Kafkas Müslümanlarını kısa zamanda teşkilatlandırarak düzenli bir ordu kurar. Bu küçük ordusuyla Ruslara kan kusturur ve onların korkulu rüyası olur.. Basit silahlarla mücadele eden bir avuç mücahid, Rusların ağır silahlarına ve kalabalık birliklerine karşı zafer üzerine zafer kazanır..
Çeyrek asır Ruslara karşı yılmadan, büyük bir azim ve şecaatle, kahramanca savaşan Şeyh Şâmil “Kafkas Kartalı” ve “Dağıstan Aslanı” olarak dünyaya nam salar..
Çok kahraman bir savaşçı olmakla birlikte dînî ilimleri ve fen bilimlerini tahsil etmiş büyük bir âlim ve gönül ehli bir velî olan İmam Şâmil, bu ağır savaş şartlarında bile ibadetlerine dikkat etmiş, namazlarını da asla aksatmamıştı.
Bir gün Gazi Muhammed, Ruslarla yaptığı Gimri Muharebesi’nde şehid olmadan; “Ey Şâmil, bana yolculuk göründü. Benden sonra Hamzat imam olacak. Fakat O da çok az muammer olacak. Sonra sen başa geçip, senelerce Kafkasya’ya hükmedeceksin. Namın dünyayı tutacak. Çar Ordusunu perişan edeceksin İnşaallah.” Demişti.
Çarpışmanın şiddetlendiği bir anda Gazi Muhammed şehid düştü. Buna son derece üzülen ve hiddetlenen Şâmil, birden eline aldığı kılıcıyla düşman ordusuna dalıverdi. Eli makine gibi işliyor, her vuruşta bir düşmanı yere çalıyordu. Kalabalık düşman şaşkınlık ve korku içinde gerilerken, O bütün gücüyle hücum ediyordu. Düşman neredeyse bir günlük zayiat vermişti.
Tam bu sırada bir taşın arkasından fırlayan bir Rus askeri, süngüsünü Şâmil’in göğsünden olanca kuvvetiyle saplamıştı. Namlu uzun olduğundan yalın kılıç düşmana erişemeyeceğini anlayan Şâmil, derhal göğsüne saplanan süngünün kabzasına yapışarak, bütün kuvvetiyle kendine doğru çekip mesafeyi kısaltmış fakat kendine saplanan süngünün ucu da sırtından çıkmış..
Bu arada mesafesi daralıp kılıç menziline giren düşmanın kellesi de Şâmil’in savurduğu kılıç darbesiyle gövdesinden ayrılmıştı..
Süngüyü gövdesinden eliyle çekip atan Şâmil, her taraftan yağan kurşun yağmuru altında, karanlıktan da istifade ederek derhâl savaş alanından uzaklaşmıştı.. Şeyh Şâmil, pek çok yanından yaralanmış, ciğeri delinmiş, kaburga kemikleri kırılmıştı, yaralarından kan fışkırıyordu, tamamıyla kendinden geçmişti..
Onu bu halde bulan köyün müezzini hemen tedavisi için Şâmil’in kayınpederi meşhur cerrah Abdülaziz’e götürür.. Derhal şifalı bitkilerle tedaviye başlayan büyük cerrah Şâmil’i ölümün pençesinden kurtarır..
Yirmi beş gün kendini bilmeden adeta ölü gibi yatan Şâmil’in anası ise geceli gündüzlü oğlunun başından hiç ayrılmadan beklemişti..
Büyük imam, günlerce sonra nihayet kendine geldiğinde anasını başucunda buldu. Şâmil, kendine geldiğinde gözlerini açar açmaz derin ve rüyalı bir uykudan uyanmış gibi anasına bakarak:
- “Anam namaz vakti geçti mi” diye sordu.
Kadıncağız ne diyeceğini şaşırmıştı. Hasta oğlu üzülüp telâş etmesin diye;
- “Zararı yok evladım, kaza edersin.” Diyebildi.
Hâlbuki Şâmil’in ölüm uykusu tam yirmi beş gün sürmüş ve bu uykunun üzerinden yüz yirmi beş vakit namaz geçmişti..(1)
_____________________________________________________________________
(1) Tarık Mümtaz Göztepe, Dağıstan Aslanı İmam Şâmil (İstanbul-1994), 9-15; İslâm Âlimleri Ansiklopedisi- Türkiye Gazetesi, Şeyh Şâmil, 18/225,226; Yeni Rehber Ansiklopedisi-T.G., Şeyh Şâmil, (İstanbul-1994), 18/267-268; Yeni Rehber Ansiklopedisi-T.G., Kafkasya (İstanbul-1993), 11/22; Ziya Musa Buniyatov, Dağıstan, İslâm Ansiklopedisi-TDV (İstanbul-1993), 8/405.