DR. MURAT ERGÜVEN
“Hiçbir Şeye Sahip Olmayacaksınız ama Mutlu Olacaksınız” 

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans 

BÜYÜK SIFIRLAMA: KAPİTALİZMİN KONTROLLÜ ÇÖKÜŞÜ MÜ? 

Kapitalizm, uzun süredir faiz, enflasyon ve borç mekanizmasına dayalı bir sistem üzerine kuruluydu. Ancak, bu sistemin sürdürülemez olduğu ve kaçınılmaz bir krizle karşı karşıya olduğu artık daha belirgin hale geldi. Sermaye yoğunlaşması, gelir adaletsizliği ve borç ekonomisi, sistemin kendi iç dinamikleriyle çökmesine yol açacak unsurlar oluşturdu. 

Ancak, bu sistemin aktörleri (büyük finans kurumları, merkez bankaları, küresel finans elitleri) bu çöküşü öngördüler ve sistemin kendiliğinden yıkılmasına izin vermek yerine, kontrollü bir dönüşüm süreci başlattılar. “Great Reset” (Büyük Sıfırlama) olarak adlandırılan bu süreç, krizleri bir araç olarak kullanarak mevcut düzeni yumuşak bir şekilde dönüştürmeyi ve yeni bir ekonomik modele geçiş yaparak gücü ellerinde tutmak için plan yapıyorlar.

Bu makalede, kapitalizmin neden sürdürülemez hale geldiğini, pandemiler ve diğer krizlerin nasıl bir dönüşüm aracı olarak kullanıldığını ve yeni dünya düzeninin hangi ekonomik modeller üzerine inşa edilmek istendiğini ele alacağım. 

Kapitalist ekonomik modelin temel sorunları uzun yıllardır tartışılıyor. Ancak son yıllarda bu sorunlar daha da derinleşti ve büyük bir çöküş tehlikesi ortaya çıktı. 

  • Faiz ve Enflasyon Döngüsü 

Merkez bankaları, ekonomik büyümeyi sürdürmek için sürekli para basıyor ve faiz politikalarıyla piyasaları yönlendirmeye çalışıyor. Ancak, itibari para sisteminde basılan her yeni para, aslında bir borç olarak üretiliyor. Bu borçların faiz yükü, zamanla ekonomik sistemi tıkıyor ve enflasyonu artırıyor. 

  • Servet Yoğunlaşması ve Ekonomik Durgunluk 

Büyük sermaye sahipleri piyasayı domine ettikçe küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet gücü azalıyor. Bu durum, piyasayı hantallaştırıyor ve büyümeyi yavaşlatıyor. Zengin ile fakir arasındaki uçurum giderek derinleşirken, alt sınıfların ekonomik sistemdeki etkisi zayıflıyor. 

  • Borç Mekanizması ve Ekonomik Balonlar 

Modern ekonomiler, sürekli borçlanma ve spekülatif büyüme üzerine kurulu. Ancak, borçların geri ödenemediği noktada ekonomik krizler kaçınılmaz hale geliyor. 2008 Küresel Finans Krizi bunun en somut örneğiydi.  Bu sebeplerle, sistemin kendiliğinden çökmesine izin vermek yerine, kontrollü bir şekilde küçültülerek yeniden yapılandırılması gerektiği fikri, küresel finans aktörleri tarafından benimsenmiş görünüyor. 

Kapitalizmin sürdürülemez hale geldiğini gören küresel elitler, “Great Reset” (Büyük Sıfırlama) adı verilen bir program başlattılar. Bu programın temel amacı, büyük bir ekonomik patlama ve çöküş olmadan sistemi yavaş yavaş küçültmek ve yeni bir ekonomik düzen kurmak. Bu süreçte pandemiler, ekonomik krizler ve diğer küresel olaylar birer araç olarak kullanılıyor olabilir. 

  • Pandemiler ve Küresel Krizler 

Pandemi, küresel ekonomiyi yavaşlatmak ve kontrollü küçülme sürecini hızlandırmak için bir fırsat sundu. Küçük ve orta ölçekli işletmeler kapanırken, büyük şirketler daha da güçlendi. Halkın ekonomik bağımsızlığı azalırken, devletlere ve büyük kurumlara bağımlılığı arttı. 

  • Varlık Transferi 

Pandemi sürecinde milyarderlerin servetleri katlanarak artarken, orta sınıfın büyük bir bölümü ekonomik çöküş yaşadı. Büyük şirketler ve finans kurumları, küçük oyuncuları piyasadan silerek varlık transferi gerçekleştirdi. Pandemi sırasında küçük işletmeler kapanırken, Amazon, Google, Microsoft gibi dev şirketler rekor karlar elde etti. 

  • Dijital Para ve Finansal Kontrol Mekanizması 

Küresel elitler, fiziksel paradan dijital paralara geçişi teşvik ederek finansal kontrolü artırmayı planlıyor. Merkez Bankası Dijital Paraları (CBDC) ile kimin hangi parayı nasıl harcadığı tamamen izlenebilir hale gelecek. Dijital ekonomiyle birlikte, insanların ekonomik özgürlüğü daha da kısıtlanabilir. Devletler ve bankalar kimin hangi parayı nasıl harcadığını tam olarak kontrol edebilir. 

  • Yeni Sosyal ve Ekonomik Model:

“Hiçbir Şeye Sahip Olmayacaksınız ama Mutlu Olacaksınız” 

Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) gelecekle ilgili öngörülerinde, bireysel mülkiyetin azalacağı belirtiliyor. Bunun yerine “kullanım ekonomisi” yaygınlaştırılarak, insanlar artık satın almak yerine kiralama, paylaşım ekonomisi ve abonelik sistemleri üzerinden bir yaşam sürmeye teşvik ediliyor. Bu sistem, insanların finansal bağımsızlığını kaybetmesine ve büyük şirketlere daha bağımlı hale gelmesine neden olabilir. 

Büyük Sıfırlama sürecinin ardından, kapitalizmin yerine nasıl bir ekonomik sistem geleceği büyük bir soru işareti. Ancak bazı olası senaryolar şunlar: 

  • Teknokratik Finans Sistemi 

Dijital para ve merkezi finans kontrolüyle devletlerin ve büyük şirketlerin bütün finansal akışı izlediği bir sistem. Bireylerin ekonomik hareketliliği daha fazla denetlenebilir hale gelebilir. 

  • Sınırlı Özgürlüklerle Hibrit Kapitalizm 

Özel sektörün varlığını sürdürdüğü, ancak büyük ölçüde devlet ve küresel aktörlerin yönlendirdiği bir ekonomi. Bireysel mülkiyetin azalmasıyla birlikte “paylaşım ekonomisi” modeli yaygınlaşabilir. 

  • Alternatif Ekonomi Modelleri 

Altın veya reel varlığa dayalı yeni bir para sistemi oluşturulabilir. Kripto paralar ve blokzincir teknolojisiyle merkeziyetsiz finans (DeFi) modelleri gelişebilir. Ancak bu modeller, küresel finans sistemine entegrasyonları olmadığı sürece büyük ölçekli bir değişim oluşturamayabilir. 

Mevcut sistem, kendi sürdürülemezliğini (çöküşünü) fark ettiği için kontrollü bir yıkım ve dönüşüm sürecine girmiştir. Amaç, ani bir çöküşe (büyük patlama) yol açmadan, toplumsal huzursuzluğu tetiklemeden ve mevcut güç dengelerini koruyarak sistemi yeniden şekillendirmektir. Kapitalizm mevcut haliyle sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Küresel elitler, bu kaçınılmaz dönüşüm sürecini kendi çıkarları doğrultusunda yöneterek güçlerini korumayı amaçlamaktadır.

Büyük Reset, bir yandan ekonomik sistemi küçültürken, diğer yandan da büyük sermaye sahiplerinin gücünü pekiştirdiği bir süreç olabilir.  

Gelecekte nasıl bir ekonomik modelin ortaya çıkacağı belirsiz olsa da bireysel ve ulusal finansal bağımsızlığı kaybetmemek için yeni ekonomik sistemleri dikkatle takip etmek gerekiyor. Bugün yaşanan krizler, sadece mevcut sistemin hatalarından kaynaklanmıyor; aynı zamanda geleceğin yeni ekonomik düzenine geçiş sürecinin bir parçası olabilir. 

Altın Standardı, İtibarî Para ve İslâm Ekonomisinde Üretim-Para İlişkisi

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans

ALTIN STANDARDI, İTİBARİ PARA VE İSLÂM EKONOMİSİNDE ÜRETİM-PARA İLİŞKİSİ

Para, ekonomik sistemlerin temel unsurlarından biri olup yalnızca bir değişim aracı değil, aynı zamanda üretim, servet dağılımı ve ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik bir faktördür. Tarih boyunca farklı parasal sistemler geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Altın standardı, itibarî para ve kaydî para gibi sistemler, ekonomik istikrar ve para arzı politikaları açısından farklı sonuçlar doğurmuştur.

Bu makalede, altın standardının tarihsel süreci, itibarî para sisteminin ortaya çıkışı ve İslâm ekonomisinde üretim ile para arasındaki ilişkinin analizi yapılacaktır. Ayrıca, “Piyasaları Gözetim ve Denetleme Merkezi (PGDM)” modeli ile paranın üretimle doğrudan bağlantılı olduğu alternatif bir iktisadî yapı önerilmektedir.

1. Emtia Para ve Altın Standardı: Tarihsel Süreç ve Sonlanışı

Altın standardı, para biriminin belirli bir miktar altına eşit olduğu ve serbestçe altına çevrilebildiği bir sistemdir. Tarih boyunca altın ve gümüş gibi değerli metaller para olarak kullanılmıştır. Bu metallerin kıtlığı ve kolay taşınabilir olması, onları ideal bir değişim aracı yapmıştır. Altın standardı, 19. yüzyılın başlarında İngiltere tarafından resmen benimsenmiş ve Sanayi Devrimi ile birlikte hızla küresel çapta yayılmıştır. 19. yüzyıl boyunca birçok gelişmiş ülke bu sistemi uygulamış, böylece uluslararası ticarette istikrarlı bir değişim aracı oluşturulmuştur. Bu modelde merkez bankaları ve hükümetler, ellerindeki altın rezervlerine bağlı olarak para arzını belirler. Altın standardı, fiyat istikrarını sağlama noktasında başarılı olsa da bastığı para karşılığında yeterli altın rezervi bulunmadığı için 1971 yılında ABD Başkanı Nixon altın standardını sona erdirmiştir.

Altın standardının tarihsel gelişimi şu şekilde özetlenebilir:

  • 1870-1914: Altın standardının klasik dönemi; birçok gelişmiş ülke bu sistemi benimseyerek uluslararası ticarette istikrarlı bir değişim aracı oluşturmuştur.
  • I. Dünya Savaşı (1914-1918): Savaş harcamalarının finansmanı için birçok ülke altın standardından uzaklaşarak itibari para sistemine geçmiştir.
  • 1925-1931: İngiltere ve bazı ülkeler altın standardına dönüş yapmaya çalışmış ancak küresel ekonomik krizler nedeniyle sistem istikrarsız hale gelmiştir.
  • Bretton Woods Sistemi (1944-1971): ABD doları altına endekslenmiş, diğer para birimleri dolara bağlanmıştır.
  • 1971: ABD Başkanı Richard Nixon, doların altına çevrilebilirliğini kaldırarak altın standardını sona erdirmiştir.

1.1. Altın Standardının Avantajları ve Dezavantajları

Altın standardının en büyük avantajlarından biri enflasyonu kontrol altında tutmasıdır. Çünkü para arzı, altın rezervlerine bağlı olduğu için hükümetler keyfi şekilde para basamaz. Ancak, altın standardı ekonomik krizler sırasında esnek olmayan para arzı nedeniyle likidite sıkıntısı oluşturabilir. Ekonomik büyümeyi desteklemek için yeterli altın rezervi bulunmadığında, piyasalarda likidite sıkıntısı yaşanabilir.

2. İtibarî Para Sistemi-Miktar Teorisi ve Paranın Üretimle Bağlantısı

Altın standardının terk edilmesiyle itibarî para sistemine geçilmiştir. 1971 yılında Bretton Woods sisteminin sona ermesiyle birlikte, dünya çapında itibarî para hâkim olmuş, bu sistemde paranın değeri tamamen devlet otoritesine ve piyasadaki güvene dayanmıştır.

Milton Friedman tarafından geliştirilen Miktar Teorisi, para arzındaki artışın enflasyona yol açacağını savunmaktadır. Ancak Keynesyen ekonomi ve Modern Parasal Teori (MMT) gibi yaklaşımlar, merkez bankalarının kontrollü para arzı yönetimi ile ekonomik büyümeyi destekleyebileceğini öne sürmektedir.

Miktar teorisi (Quantity Theory of Money – QTM), para arzı ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi açıklayan temel iktisadî yaklaşımlardan biridir. Buna göre “Para piyasadaki üretim kadar olmalıdır.” Klasik iktisatçılar, özellikle Irving Fisher, MV = PY (Miktar Teorisi denklemi) ile para arzı (M), fiyatlar seviyesi (P), üretim (Y) ve dolaşım hızını (V) ilişkilendirir. Yani, eğer para arzı üretimden fazla olursa, fiyatlar artar ve enflasyon oluşur.

Fisher tarafından formüle edilen MV = PY denklemine göre:

  • M: Para arzı,
  • V: Paranın dolaşım hızı,
  • P: Genel fiyat seviyesi,
  • Y: Reel üretim düzeyidir.

Bu teoriye göre, para arzındaki artış doğrudan fiyat seviyelerini etkiler. Ancak İslâm ekonomisinde para arzı, üretime doğrudan bağlı olmalı ve spekülatif para üretimi engellenmelidir. Üretim=Para’dır. Bu reel ekonomiye dayalı bir para sistemidir. Reel ekonomiye dayalı bir para sisteminde, para arzı doğrudan üretim miktarına bağlı olmalıdır. Üretim artmadan para arzının genişletilmesi enflasyonist baskılar doğurur ve ekonomik istikrarı zedeler.

2.1. İtibarî Para Sistemine Eleştiriler

Günümüz itibarî para sisteminin bazı temel sorunları bulunmaktadır:

  • Enflasyon Riski: Merkez bankalarının kontrolsüz para basımı, uzun vadede enflasyona ve alım gücünün düşmesine neden olmaktadır.
  • Spekülatif Piyasalar: İtibarî para sisteminin büyük kısmı finansal piyasalara akmakta ve reel ekonomiden kopmaktadır.
  • Borç Temelli Yapı: Bankaların kredi yaratma mekanizması, borçlanma ve faiz üzerine kurulu olduğu için krizleri tetikleyebilmektedir.
  • Gelir Dağılımı Adaletsizliği: Para politikalarının servet sahipleri lehine işlemesi, sosyal eşitsizlikleri artırmaktadır.

İslâm ekonomisi perspektifinden bakıldığında, itibarî para sisteminin faiz (riba) ile iç içe geçmiş olması ve reel ekonomik değer üretmek yerine spekülatif kazançlara yönelmesi nedeniyle sorunlu olduğu görülmektedir.

3. Üretim ve Para Arasındaki Denge

İslâm ekonomisi, parayı yalnızca bir değişim aracı olarak kabul eder ve üretimle doğrudan ilişkilendirir. Üretim artmadan para arzının genişletilmesi, piyasalarda enflasyonist baskılara neden olur. Tarihsel olarak mal para (commodity money) anlayışı, altın ve gümüş gibi fiziksel varlıklara dayalı olup üretimle doğrudan ilişkilendirilmiştir.

Modern itibarî para (fiat money) sisteminde ise merkez bankaları, para politikalarıyla talebi de yönettikleri için para arzını üretimle birebir örtüştürmemektedir. Ancak bu sistemin zaafları, spekülatif piyasa dinamiklerinin ön plana çıkmasıyla daha da belirgin hale gelmektedir.

Benim üzerinde çalıştığım ve önerdiğim PGDM modeli, paranın reel üretime dayalı olarak belirlenmesini sağlayarak bu dengeyi kurmayı amaçlamaktadır.

4. Değişim ve Para Aracı Olarak Devletin Rolü

Bugün merkez bankaları, faiz oranları ve para politikaları yoluyla ekonomiyi yönlendirmektedir. Ancak para arzının üretimden bağımsız genişletilebilmesi, spekülatif finans piyasalarını büyüterek (enflasyona ve) krizlere yol açmaktadır.

Alternatif bir model olarak İslâm ekonomisi, paranın doğrudan üretime dayalı olmasını ve devletin yalnızca düzenleyici bir rol üstlenmesini öngörmektedir:

  • Keynesyen yaklaşım, para arzının ekonomik büyümeyi teşvik edebileceğini savunur.
  • Avusturya ve klasik iktisat okulu, para arzının kontrolsüz artmasının uzun vadede enflasyon ve ekonomik bozulma yaratacağını öne sürer.

Bu noktada, İslâm hukuku gereğince, faiz ve spekülatif mekanizmaların devre dışı bırakıldığı bir sistem ön plana çıkmaktadır.

5. İslâm Ekonomisi ve Alternatif Para Sistemleri

İslâmî ekonomi, paranın yalnızca bir değişim aracı olarak görülmesini ve reel ekonomik faaliyetlerle desteklenmesini savunur. İslâmî ekonomi, faizsiz işlemler, risk paylaşımı ve adil ticaret ilkeleri üzerine kuruludur.

5.1 Dijital Altın Destekli Para Sistemi

Modern teknoloji, blokzincir tabanlı altın destekli dijital para gibi sistemleri mümkün kılmaktadır. Bu sistemde, her bir para birimi belirli bir miktar fiziksel altın ile desteklenecek, böylece itibari paranın enflasyonist baskılarından kaçınılacaktır.

5.2. Piyasaları Gözetim ve Denetleme Merkezi (PGDM) Modeli

Bu çalışmada önerilen Piyasaları Gözetim ve Denetleme Merkezi (PGDM) modeli, üretim ile para arasındaki doğrudan ilişkiyi kurmayı amaçlayan spekülatif mekanizmaların devre dışı bırakıldığı bir sistemdir. İslâmî ekonomi ilkelerine uygun bu modelde:

  • Merkezi Olmayan Denetim: PGDM, geleneksel merkez bankası yerine, bağımsız piyasa gözetim kurulları tarafından ekonomik büyüme ve para arzını dengeli şekilde yönetilecektir.
  • Reel Ekonomi Odaklılık: Para arzı, reel ekonomik büyüme ve üretim miktarına/seviyesine doğrudan bağlı olarak düzenlenecektir.
  • İslâmî Finans İlkeleri: Para basma süreci, finansal spekülasyonlar ve faiz yerine risk paylaşımı/yatırım ve ticaret ile desteklenecektir.

Bu model, enflasyonu kontrol altına alarak spekülatif balonların önüne geçmeyi ve  gelir dağılımında adalet sağlamayı hedeflemektedir. İslâm ekonomisi açısından paranın mal ve hizmet üretimiyle bağlantılı olması gerekliliği, riba yasağı ile doğrudan ilişkilidir. Paranın üretimden kopuk şekilde, spekülatif işlemlerle kazanç sağlaması kabul edilmez. Modern parasal teorilerde (MMT), devletin para arzını genişletebileceği ancak bunu kamu harcamaları ve vergilendirme yoluyla dengelemesi gerektiği savunulsa da PGDM, devletin üretimden fazla para basmaması gerektiğini vurgulayan bir sistem olarak tasarlanmıştır.

Sonuç ve Değerlendirme

İtibarî para sistemi, modern ekonomilerde hâkim konumda olsa da, enflasyonist baskılar, spekülatif piyasalara bağımlılık ve borç temelli yapısı nedeniyle eleştirilmektedir. Altın standardı, geçmişte ekonomik istikrar sağlamak adına önemli bir sistem olarak görülmüş, ancak günümüzde tamamen terk edilerek itibari para sistemlerine geçilmiştir. Ne var ki, bu sistem spekülatif piyasalara yol açarak enflasyonist baskıları artırmıştır.

Önerilen Piyasaları Gözetim ve Denetleme Merkezi (PGDM) modeli, merkez bankalarının rolünü daha adil ve reel ekonomiye dayalı bir yapıya dönüştürmeyi amaçlamakta; böylece enflasyonist baskıları azaltarak faizsiz finans ilkelerine uygun bir sistem oluşturmayı ve gelir dağılımında adaleti sağlamayı hedeflemektedir.

Bu çalışma, klasik miktar teorisi ve Avusturya Okulu’nun enflasyon uyarılarıyla uyumlu olup, İslâm ekonomisi bağlamında üretime dayalı bir parasal sistem önermektedir.

Gelecekte, bu sistemin uygulanabilirliğini artırmak için blokzincir teknolojisi, merkezsiz finans (DeFi) ve dijital para birimleri gibi yeni finansal araçların entegrasyonu da araştırılmalıdır.

Faiz, Enflasyon ve Kapitalizmin Çıkmazı: Ekonomik Sistem Üzerine Bir Değerlendirme 

Dr. Murat Ergüven | Ekonomi & Finans 

FAİZ, ENFLASYON VE KAPİTALİZMİN ÇIKMAZI: EKONOMİK SİSTEM ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 

Günümüz ekonomik sistemleri, faiz-enflasyon sarmalı içinde sıkışmış durumda. Kapitalist sistemin temel dinamikleri gereği sermaye belirli ellerde yoğunlaşırken, para politikaları sürekli genişleyen bir borç mekanizması üzerine kurulu. Merkez bankalarının para arzını artırarak piyasayı canlı tutma çabaları, enflasyonu körükleyerek halkın alım gücünü düşürüyor. Bu makalede, faiz ve enflasyonun mevcut ekonomik yapı içindeki işleyişini, bunun toplumlar üzerindeki etkilerini ve alternatif ekonomik modelleri ele alacağız. 

1) Faiz ve Enflasyon Döngüsü: Kapitalizmin Açmazı 

    Kapitalist sistem, sürekli büyüme odaklı bir model üzerine inşa edilmiştir. Bu büyümeyi finanse edebilmek için merkez bankaları sürekli para basmakta ve faiz oranlarını düzenleyerek piyasaya müdahale etmektedir. Ancak, itibari para sisteminde (fiat money), basılan her yeni para, aslında bir borç olarak üretilir. Yani sistemde dolaşan paranın tamamı, bir noktada geri ödenmesi gereken bir borçtur ve bu borcun faiz yükü, sürekli artarak enflasyonu tetikler. 

    Bu döngü şu şekilde işler: 

    1. Para Basımı ve Borçlanma: Merkez bankaları, ekonomik durgunlukları önlemek veya büyümeyi teşvik etmek için piyasaya yeni para sürer. Bu para genellikle büyük şirketlere, bankalara ve finansal piyasalara yönlendirilir. 
    2. Servet Yoğunlaşması: Basılan paranın büyük bir kısmı sermaye sahiplerine giderken, alt gelir gruplarına ulaşmaz veya çok gecikmeli ulaşır. Bu da gelir dağılımındaki adaletsizliği artırır. 
    3. Enflasyonun Yükselişi: Piyasada daha fazla para olması, mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırır. Ancak bu süreçte halkın gelirleri aynı hızda artmadığı için yaşam maliyetleri yükselir. 
    4. Faiz Artırımı ve Kriz: Enflasyonu kontrol altına almak için faiz artırıldığında, borçlanma maliyetleri yükselir ve ekonomik büyüme yavaşlar. Yüksek faiz oranları, borçlanan kesimleri zora sokarak iflaslara ve ekonomik krizlere yol açar. 

    Bu süreç, döngüsel krizlere sebep olur ve her defasında sistem, aynı yöntemlerle “kurtarılmaya” çalışılır. Ancak uzun vadede bu, halkın refahını sürekli aşındıran bir mekanizmadır. 

    2) İtibari Para ve Kaydî Para: Sistemin Gerçek Problemi 

      Bugünkü ekonomik sistemde para, büyük ölçüde kaydî para (bankaların yoktan var ettiği dijital para) şeklinde oluşturulmaktadır. Bankalar, mevduat sahiplerinin yatırdığı paradan çok daha fazlasını kredi olarak dağıtır ve böylece piyasada dolaşan para miktarı, gerçek ekonomideki mal ve hizmet üretimini aşar. Bu durum, sürekli bir parasal genişlemeye ve enflasyona sebep olur. 

      Merkez bankaları da itibari para basarak enflasyonu körükler. İtibari para sisteminde paranın herhangi bir maddi karşılığı (örneğin altın gibi) olmadığı için, devletler ve bankalar istedikleri kadar para basabilirler. Ancak bu da zamanla paranın değerini düşürerek halkın satın alma gücünü zayıflatır. 

      3) Alternatif Çözümler: Kapitalizmin Geleceği Var mı? 

          Kapitalist sistemin bu sorunlarını çözmek için birkaç alternatif ekonomik model önerilmektedir: 

          1. Altın veya Reel Varlığa Dayalı Para Sistemi: Paranın bir karşılığı olması (altın, gümüş, petrol gibi) enflasyonist genişlemeyi sınırlandırabilir. Ancak, devletler para arzını kontrol edemediği için siyasi olarak tercih edilmiyor. 
          2. Tam Rezerv Bankacılığı: Bankaların sadece sahip oldukları rezerv kadar kredi verebildiği bir sistem, aşırı borçlanmayı önleyebilir.  Ancak, bu modelde kredi hacmi daralacağı için ekonomik büyüme daha sınırlı olur. 
          3. Faizsiz Ekonomi Modelleri: İslâmi finans gibi faizsiz sistemler, borç yerine ortaklık esasına dayalı yatırım modelleri geliştirerek piyasadaki dengesizliği azaltabilir. Ancak, küresel finans sistemine entegre olmamış faizsiz sistemler, büyük ölçekli alternatifler üretmekte zorlanıyor. 

          4) Kapitalizmin Sonu mu? 

          Kapitalizm, mevcut haliyle sürdürülebilir değil. Çünkü sistem, doğası gereği kriz üretmeye programlanmış. Sermaye belirli ellerde yoğunlaştıkça piyasa hantallaşacak ve ekonomik büyüme yavaşlayacaktır. Bu durum da ya halk isyanlarına ya da büyük çaplı ekonomik çöküşlere sebep olacaktır. 

          Eğer kapitalist sistem kendini dönüştürmek istiyorsa, itibari para ve kaydî para mekanizmasını kökten değiştirmeli, faiz oranlarını sıfırlayan veya tamamen kaldıran modeller üzerinde çalışmalı ve servet eşitsizliğini azaltan politikalar üretmelidir. Ancak bunlar, mevcut sistemin güçlü aktörleri için büyük bir tehdit olduğu için uygulanması oldukça zor görünmektedir. 

          Sonuç olarak, ya kapitalizm radikal bir dönüşüm geçirecek ya da kaçınılmaz bir çöküşle yüzleşecektir. Bugün ekonomik sistem üzerine yapılan tartışmalar, aslında sadece enflasyon veya faiz sorunlarını değil, sistemin temel varoluş problemlerini de gözler önüne sermektedir. Şimdi asıl soru şu: Bu çöküşe hazırlanıyor muyuz, yoksa çöküşü geciktiren politikalarla günü mü kurtarıyoruz?